Sosyolog Nazlı Ökten şahsi bloguna koyduğu Gezi Parkı yazısında, eylemlerin en başında internette polislere kitap okuyan insanların fotoğraflarının yayıldığını ve bunun onu bir parça rahatsız ettiğini anlatıyor: “Küstah bir tavırdı ilk gördüğüm, ‘Kıroyum ama para bende’nin zıt kutbunda duran ve ‘Savunmasızım ama kültür bende’ diyerek polisleri aşağılayan bir tavır. Sonra gitar ortaya çıktı; ve piyano ve yoga... Kültür sermayesi yüksek bir kesimin savunma silahlarıydı aslında bunlar.” Direnişi “orantısız zekâ” ile sürdüren ve bu anlamda bize, hatta bütün dünyaya ilk kez karşılaştığımız bir şeyi gösteren Gezi gençliğinin kültürel silahları arasında şimdi artık çoktan darmadağın olan Gezi Parkı Kütüphanesi de vardı şüphesiz.


Ardından ‘Duran adam’ eylemi geldi ve bu kez yolda, parkta, tren istasyonunda veya Taksim Meydanı’nda öylece durup kitap okuyan insanların görüntüleri çıkmaya başladı karşımıza. Lakin bu kez söz konusu “küstahlık hali” karşılıklıydı. Bir sabah baktık ki sadece direnişçiler değil, polisler de kitap okumaya başlamış... Herkesin sakince kitap okuyabileceği bir ortamda olup olmadığımızı bilmiyorum doğrusu ama görüntü benim çok hoşuma gitti. O yüzden her iki tarafa da bazı kitaplar tavsiye etmenin yerinde olacağını düşündüm. İşte Gezi Parkı’yla başlayan süreci, bunun yerel ve küresel düzeyde nasıl bir karşılığı olduğunu, “Y Kuşağı” olarak adlandırılan gençlerin ne yapmaya çalıştıklarını kavramamızı kolaylaştıracak kitaplar... Hiçbiri doğrudan Gezi’yle ilgili değil ama hepsi de olup biteni anlamaya, analiz etmeye kararlı okura çok şey söylüyor.

Sivil itaatsizlik kavramıyla tanışalım



Gezi’de başlayan eylemler başka yollara da saptı ama başlangıçta ve sonrasında bir sivil itaatsizlik örneğiydi. O halde bu terim üzerine biraz düşünmek gerek... Sivil itaatsizlik, haksızlıklara karşı tüm yasal yolların tükendiği noktada kamu vicdanına çağrıyı amaçlayan bir eylem türü. Kavramsal olarak; düşünen, kendisiyle barışık yaşamak isteyenlerin daha vahim toplumsal felaketlerin önüne geçmek için başvurabildikleri bir çare. Bireyin parti, grup ve çevre çıkarlarından bağımsız olarak, kendisiyle vicdani hesaplaşmasının sonunda kalkıştığı demokratik bir isyan türü. İlk kez Amerikalı felsefeci ve şair Henry David Thoreau’nun 1849’da hükümete karşı kaleme aldığı bir metinde kullandığı terim, daha sonra da hep en kritik noktalarda ortaya çıktı, bazen tarihin seyrini değiştirdi ve yasaya karşı ama sonradan aklanmış bir eylem biçiminin adı oldu. Gandhi ve Martin Luther King sivil itaatsizlik kampanyalarıyla yön verdi tarihe. Kadınlar haklarını, siyahlar eşitliklerini sivil itaatsizlikle aradılar. Elimde bu konuda iki kitap var: “Sivil İtaatsizliğe Çağrı”, bu eylem biçiminin dünya tarihinde geçirdiği aşamaları ve haksızlığa karşı şiddete başvurmadan, barışçıl yöntemlerle nasıl örgütlenilebileceğini anlatıyor. (Sivil İtaatsizliğe Çağrı, Jose Bove ve Gilles Luneau, İletişim Yay.) “Kamu Vicdanına Çağrı: Sivil İtaatsizlik” adını taşıyan diğeriyse, konuyla ilgili önemli teorik metinleri bir araya getiriyor. Metinler, sivil itaatsizliğin Batı’da yani az çok adil ilişkilerin var olduğu ülkelerdeki düzeltici yanına, demokratik ilişkilerin yerleşmediği ülkelerdeyse yapıcı/kurucu yanına dikkat çekiyor. (Kamu Vicdanına Çağrı: Sivil İtaatsizlik, H. Arendt, R. Dworkin, J. Habermas, J. Galtung,M.L. King, J. Rawls, H. Saner, H.D. Thoreau, Ayrıntı Yay.)


İstanbul’da neler oluyor?



Doğu ile Batı arasında, İslam ile laiklik arasında bir köprü İstanbul. “İstanbul, Küresel ile Yerel Arasında” adlı kitapta bir araya gelen yazarlar, kentin ruhu ve kentte yaşayanların kimlikleri üzerinden sürüp giden bir mücadelenin biçimlendirdiği daha karmaşık bir İstanbul görüyorlar: Küreselleşmeyle değişen bir İstanbul ve küreselleşmenin kente taşıdığı dönüşümlere kimi zaman direnen, kimi zaman anlamaya ve uyum sağlamaya çalışan, kimi zaman da bozup yeniden şekillendiren İstanbullular’a kulak vermekte yarar var. (İstanbul, Küresel ile Yerel Arasında, Çağlar Keyder, Ayfer Bartu, Tanıl Bora, Sema Erder, Ayşe Öncü,Martin Stokes, JennyWhite, Yael Navaro- Yaşın,Metis Yay.)


Bir diğer kitapsa, Jean-François Pérouse’un “İstanbul’la Yüzleşme Denemeleri”. İstanbul hakkında yazılan kitapların hemen hepsinde baş köşeyi alan tarihi, turistik ve şık semtlerin sınırları dışına çıkarak kentin yüzölçümünün yüzde 95’ini, toplam nüfusun da yüzde 90’ını içeren “çeper”lere odaklanıyor. Pérouse, kentin birbirinden koparılmış ve belli gruplarca sahiplenilmiş bölgelerini, gündelik yaşamını, dünyanın başka kentleriyle kurulan ilişkileri, kent sakinlerinin kentsel politikalara ve pratiklere müdahalelerini detaylı saha araştırmaları ışığında inceliyor. (İstanbul’la Yüzleşme Denemeleri, Jean- François Pérouse, İletişimYay.)


“Modern İstanbul’un Doğuşu” adlı kitaba Murat Gül, Geç Osmanlı ve Erken Cumhuriyet dönemlerinden itibaren İstanbul’un yaşadığı ve yaşayamadığı kentsel dönüşümün tarihi ve ideolojik arka planını sergiliyor. Osmanlı İmparatorluğu’ndan Türkiye Cumhuriyeti’ne evrilen süreçte iktidarın İstanbul’a ideolojik yaklaşımını, çok partili sürece girilmesiyle iktidara gelen Demokrat Parti’yi ve “taşralı”Menderes’in Yassıada duruşmalarında büyük bir koz olarak kullanılan imar planını ayrıntılandırıyor... (Modern İstanbul’un Doğuşu: Bir Şehrin Dönüşümü ve Modernizasyonu,Murat Gül, Sel Yay.)



Haber: Gülenay Börekçi

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.