Travma ne demek? Travma yaşadığımızda bedenimizde neler oluyor? Ya sonrasında? Travmaları hangi terapi yöntemleri ile atlatmak mümkün? Boston Üniversitesi Psikiyatri Bölümü profesörü ve travma sonrası stres bozukluğu sendromu uzmanı Bessel van der Kolk travmaya dair sorulara cevap veriyor. Kırk yıl boyunca travma yaşayan kişileri tedavi eden Kolk, Beden Kayıt Tutar, Travmanın İyileşmesinde Beyin, Zihin ve Beden isimli kitabının eksenini oluşturan konuyla ilgili Fransız Science&Vie Dergisi’nin sorularını yanıtlıyor.


Travma tam olarak ne demek? Travma, devam ederken ve bittikten sonra ne üretiyor?

Travma, merkezi sinir sistemini sıfırlayıp başka bir şekilde çalışmasını sağlayan bir deneyimdir. Beynin algıları, organizasyonu, hafızası değişir. Tehlike görmeye başlar. Stresli bi durum olduğuna inandığında, merkezi sinir sistemi hiperaktiftir. Vücutta, tehditten sonra da kendini tehdit altında hissettiren bir dizi değişiklik meydana getirir.


Vücut bu tehdide maruz kalmasa bile mi?

Çoğu kez vücut bu tehdide gerçekten maruz kalmış oluyor. Ancak birinin ölümüne veya yaralanmasına şahit olduktan sonra travma geçiren kişilerde de travma tekrar edebilir. Sebebi ne olursa olsun, bütün travmalarda bulduğumuz, derin bir tehdit duygusu.

Travma tiplerini ayırt edebilir miyiz?

Aslında çok sayıda travma çeşitini ayırt edebiliriz. Ancak bütün durumlarda, küçük farklara rağmen rekasiyon yeterince benzer. Demek oluyor ki, büyük fark tehtitin kaynağından geliyor. Eğer bu tehdit sevdiğimiz ve güvendiğimiz birinden, meselâ kocadan, karıdan, anne-badan yani bakımveren birinden kaynaklanıyorsa, bu güveni herhangi birine karşı yeniden oluşturmak çok zordur. Güvende hissetme ihtiyacından ötürü.


“Küçük travmalar” olduğunu söyleyebilir miyiz?

Bir travma, bir travmadır. En kötü travma, insanların hiçbir sebepleri olmaksızın “küçük travma” dedikleridir. Size bakmakla yükümlü kişilerin sizi terk etmiş veya ihmal etmiş olmasından kaynaklanan travma. Çocukluğunuzda “bağlanma sisteminiz” ne kadar kırılma yaşadıysa, yetişkinliğinizde travmaya uğrama olasılığınız o kadar artıyor. En kötü travma, bağlanma travmasıdır. Bizler birbirine bağlı primatlarız ve bizim için ilişkiye bağlı travma en kötüsüdür.


Terapi bakış açısı, travmayı nasıl ele alır?

Öncelikli hedef, güvenlik duygusunu yeniden bulması, artık tehdit edildiğini hissetmemesi için kişiye yardım etmektir. Bu durum sağlandıktan sonra, yaşadığı deneyimin artık bittiğini idrak etmesine yardım etmek için deneyimin tekrar gözden geçirilmesi gerekir. Bu aşamaya varmak için birçok araç vardır: Hipnoz, EMDR (Göz Hareketleriyle Duyarsızlaştırma ve Yeniden İşleme), bazen ilaç tedavisi… Ama en önemlisi psikolojik açıdan güvenlik hissinin yeniden sağlanması. Yeterince zor olan da bu.


O halde terapi araçlarının çoğu, öncelikle bedeni merkez alıyor. Aynı zamanda zihinsel durumu iyileştirmek için bedeni tedavi edebilir miyiz?

Hâlâ Descartes’in dünyasında yaşayan bir avuç insan, zihni bedenden ayırabileceğimize inanıyor.* Dünyanın geri kalanı zihin ve bedenin birbirine bağlı olduğunu biliyor. Tedaviye beden aracılığı ile başlamak, güvenlik duygusunu yeniden bulmaya yardımcı olabilir. Dokunma, hareket, müzik, başka kişilerle gerçekleştirilen aktiviteler vb. güvenlik duygusunu yeniden bulmaya yardımcı olabilir. Çok sayıda araç var. Bir bebeği kucağımıza alarak, şarkı söyleyerek, hareket ettirerek güvende hissettirdiğimiz gibi. Birçok kültürde bu farklı yöntemleri kullanıyoruz. Bunlar, sadece Avrupa’da ve ABD’de kabul gören yöntemler değil. Dünyanın geri kalanında da sık sık travmayı atlatmak için birlikte dans edip şarkı söylüyoruz.


Sizce travmaya karşı en etkili terapi yöntemleri hangileri? Meselâ EMDR veya hipnoz mu?

EMDR, ağrının veya acının dolaşmasını düzenlemeye, travmanın somatik belirtilerini yatıştırmaya yarar. İşlevlerinden biri travmanın uzun zaman önce gerçekleştiğinin farkına varmayı sağlamak, deneyimi etkisiz hale getirmek olan temporal lobu (beynin hafıza ile ilgili görevler üstlenen bölümü) sakinleştirmeye yardım eder. Böylece deneyim, daha az fiziksel hale gelir. Hipnoz ise travmayı tedavi etmek için geleneksel bir araç olarak her zaman vardı, özellikle Fransa’da. Fikir, kişinin yeniden çok sakin hale gelmesine yardım etmek ve yatışmış haldeyken, duyguları tarafından teslim alınmamışken, travmaya neyin sebep olduğunu anlamaya çalışırken onu gözlemlemektir. Klinik bakış açısına göre hipnoz, beynin ilgili bölümünü aktif hale getirmek ve zihnin travmanın gerçekleştiğini ama şimdi bittiğini hissetmesini sağlamaktır.


Kitabınızda farkındalık meditasyonundan da bahsediyorsunuz. Travmayı atlatmaya yardımcı olabilir mi?

Farkındalık meditasyonu gerçekten bedene, zihne ve beyine neler olduğunu fark etmeleri konusunda yardımcı edebilir. Ancak travma yaşamış kişi için bu fevkalade zor olabilir, çünkü geçmişin izleri tekrar belirme eğilimindedir. Bu deneyim çok rahatsız edici olabilir. Kendine acıma durumunda hiç etkili olmayabilir. Farkındalık meditasyonunun işe yaraması için, kişinin kendine dair keşfettiği her şeye rağmen, gerçekten kendini sevebilmesi gerekir.


Kitabınızda birçok kere Sigmund Freud’dan alıntı yaptığınızdan yola çıkarak, konuşma terapisine dair neler söylersiniz?

Psikolojinin temeli, içinde olup bitenleri tanımlayacak kelimeleri bulabilmektir. Bu, daha iyi olmak için ne yapmak gerekiyor sorusuna eşlik eder. Fakat bu muhtemelen yeterli değil. Neden kötü hissettiğini, travma yaşadığını anlamak, bu duyguyu ortadan kaldırmaya yeterince yardımcı değil. Bu durumda kendi içimizde ne yaşadığımızı bilmek için doğru kelimeleri bulmaya ihtiyacımız var. Ama travmanın tetiklediği sinirsel dolaşımı devre dışı bırakmaya da ihtiyacımız var ve bunu gerçekleştirmek için konuşmak yeterli değil.


Size göre travma geçiren kişinin hissettiği güvensizlik duygusu bazen fizyolojik ve psikolojik semptomlara sebep olabiliyor. O zaman bunu bedenin ve zihnin bir olduğunun kanıtı sayabilir miyiz?

Bedenin ve zihnin birbirine bağlı oluğuna dair bir kanıta gerçekten ihtiyacınız var mı? Bedeninizin bir okyanus olduğuna ve zihninizin onun üzerinde uçtuğuna mı inanıyorsunuz? Beyninizin fonksiyonu, aslında vücudunuza bakmaktır. Bu yüzden yiyoruz, uyuyoruz, banyo yapıyoruz. Bizler vücutlarımızız. Vücudumuz, içinde yaşadığımız bir tekne. Ve travma geçirdiğinizde bütün vücut fonksiyonları altüst oluyor. Kaslarınızla, bağırsaklarınızla, tiroidle, bağışıklık sistemi ile ilgili sorunlar yaşıyorsunuz... Artık ne acı hissediyorsunuz, ne zevk alıyorsunuz… Vücudunuzun bir sahne olduğunu hayal edin, travma o sahneyi kaplıyor. Bundan 150 yıl önce nörolog Jean-Martin Charcot’nun Pitié-Salpêtrière Hastanesi’nde gösterdiği gibi. Bunu tane tane ilk telaffuz edenler Fransızlar. Bunu unuttuklarını fark etmek ilginç.




Beden Kayıt Tutar, Travmanın İyileşmesinde Beyin, Zihin ve Beden, Nobel Yaşam

(Orijinal adı: The Body Keeps the Score, Brain, Mind and Body)


Röportaj: Audrey Minart

Science Humain Dergisi Ağustos - Eylül 2019 sayısı

Fransızca’dan çeviren: Perihan Özcan

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.