Yapısal sorunlar, partnerlerin kendilerinin oluşturduğu koşullardır. Bu, çiftin kontrolü dışında gibi görünen fakat gerçekte öyle olmayan bazı durumları da kapsar. Çiftin kendileri dışındaki hiç kimse yapısal sorunları çözemez. Bir terapist, partnerlerin durumu anlamalarına yardımcı olabilir; ancak muhtemelen durum değiştirilemez çünkü sorunun kendisi yapının ta kendisidir. Aşağıdaki birçok örnek, aslında ilişkinin devamı için bitirici nitelikte engeller olabilir. Bitirici engeller genellikle her iki taraf için de önemli olan alanlarda kişilerin farklı yönlere gitmek istemesiyle ortaya çıkar. Taraflardan birinin şiddetle istediği bir şeyi diğerinin istemediği durumlar bile olsa partnerler çoğu zaman bu sorunu göz ardı edip ilerlemeye çalışırlar, çözümü erteleyip dururlar. Bu tehlikeli bir karardır yine de insanlar bunu yapmaya devam eder. Bitirememenin temel sebebi ise aşk değildir; insanlar öyle olduğunu söylese de... Bu durum, daha çok bağlanmayla ilgilidir; daha iyi bir yargıya rağmen bağlı kalmaya iten biyolojik bir insan eğilimidir. Bazıları için birinden ayrılmak oldukça kolaydır. Çoğu insan için ise bir ilişkiyi bitirmek inanılmaz derecede acı vericidir. Bazıları için ayrılmak neredeyse imkânsız, adeta Herkül’ün üstesinden gelebileceği kadar zorlu bir iştir. İşte yapısal ilişki sorunlarına giren bazı sorunlar...
Arada mesafe olan ilişkiler...
Partnerler, kontrol edemedikleri koşullar nedeniyle aynı yerde olamıyorsa, örneğin askerî görevler, petrol platformu görevleri, sanatçı ve ekip turneleri ya da ayrı yaşam koşullarını gerektiren işler ve durumlar, taraflardan biri ya da her ikisi mesafeden şikayet etmeye başlayabilir ve bu durum kronik bir sorun hâline gelip memnuniyetsizliğe yol açabilir. Bu koşulların bazıları, ilişkinin ilerleyen dönemlerinde ortaya çıkar ve başta değerlendirilemez. Bazı koşullar ise ilişkinin en başında vardır ve partnerler, zamanla değişir ümidiyle sorunu erteleyerek yola devam ederler. Bazıları mesafeyle baş edebileceğine inanır, fakat sonradan bunun dayanılmaz olduğunu fark eder. Bazıları ise bu koşullarda aile kurar ve çözülemeyecek başka bir yapısal sorun daha eklemiş olurlar.
Çocuk sahibi olma konusunda anlaşamayan çiftler...
Bir partnerin çocuk istemesi, diğerinin istememesi durumu da yapısal kategoriye girer; çünkü “istemiyorum” ile “buna katlanamamak” ifadeleri aynı ağırlığı taşıyabilir. Eğer “çocuksuz yaşayamam” ile “çocukla yaşayamam” karşı karşıya gelirse, bu bir bitirici engel olur ve yapısaldır. Kimse haklı ya da haksız değildir; ancak yapısal olarak, en azından uyum içinde bir arada yaşayamazlar.
Aldatma olması durumunda...
İnsanlar doğaları gereği tek eşli değildir. Tek eşliliği seçebiliriz, fakat bunu yaparken iyi bir sebebimizin olması gerekir. Diğer pek çok insan dürtüsü gibi, cinsel dürtü de hayat boyunca artar ve azalır. Bazı nöropeptidler ve hormonlar tek eşlilikle daha doğal bir rahatlık sağlar; diğerleri ise birden fazla partner aramaya yönlenebilir. Tek eşlilik tercihinde kişilik özellikleri ve bağlanma meseleleri, diğer faktörlere göre daha belirleyici olma eğilimindedir. Bu faktörlerden bağımsız olarak, burada doğru ya da yanlış, iyi ya da kötü tercihler yoktur. Ancak partnerler bu konuda anlaşamıyorsa, bu durum bir bitirici engel olarak değerlendirilir. Bu da şu anlama gelir: Partnerler bu engeli daha en baştan masadan kaldırmazlarsa, beraberlikleri ileride ciddi sorunlar yaşama riski taşır.
Bu yapısal sorunlar karşısında terapistler ne yapar?
Böyle bitirici engellerle karşılaşan çiftler ve onlarla çalışan terapistler için en zorlayıcı şey, her iki partnerin de tamamen dürüst ve açık olmasıdır. Özellikle en başta hiçbir muğlaklığa yer olmamalıdır. Her ikisi de nerede durduklarını ve neden böyle düşündüklerini net bir şekilde ifade etmelidir. Terapist, partnerlerin cevaplarını nasıl verdiklerine ve pozisyonlarını savunma yeteneklerine dikkatle bakar. Sonra partnerler birbirlerini sorgulamalı ve neden kendi tercihlerini benimsemelerinin, diğerinin de çıkarına olacağını anlatmaya çalışmalıdır. Terapistler istemediği halde ilişkiyi kaybetme korkusuyla taviz veren ya da gerçekte olmadığı biri gibi davranan insanları görmek istemez. Bunu anlamak için kişilerin argümanlarını nasıl savunduklarına bakar. İyi bir terapist, birinin gerçeği çarpıtıp çarpıtmadığını anlayabilir; fakat partnerler bunu kendi başlarına o kadar iyi fark edemeyebilir. Hangi partner tam anlamıyla ikna olmamış olursa olsun, çift bu durumda devam ederse, aslında her ikisi de çok kötü bir anlaşma yapmış olur. Bu nedenle, bu bitirici mesele en baştan ele alınmalı ve masadan kaldırılmalıdır.
Hayat ilerledikçe insanların tutumlarını değiştirmesi mümkün mü? Cevap elbette ki evet. Ancak bu, partnerlerin daha en baştan ayrı yönlere gitmesinden farklı bir durumdur. Hayatın akışı içinde her şey yeniden müzakere edilebilir. Yine de partnerler bir konuda ilerlemeden önce, birbirlerini tamamen ikna etmiş ve tam bir anlaşma sağlamış olmalıdır.
Birbirini aldatmış olan partnerler, kendilerinin aldatan kişiler olduklarına dair kanıt sunmuşlardır. Kanıtı inkâr edemez veya görmezden gelemezsiniz. Eğer ayrıca eski partnerlerine de yalan söyledilerse ve her ikisi de bunun farkındaysa, bu da kimsenin göz ardı edemeyeceği başka bir kanıt oluşturur. Tüm bu kanıtlara rağmen, çiftler terapiste gelip güven sorunu yaşadıklarını söyler; oysa aslında bu, kendilerinin yarattığı bir yapısal sorundur. Şüphe ile kanıt arasında büyük fark vardır. Kanıt yoksa, kişinin şüpheleri dikkatle araştırılmalıdır. Sürekli şüphecilik, çiftin güvenlik ve emniyet duygusunu ciddi şekilde zedeleyebilir; hem de çift taraflı olarak. Bazı kişiler ilişkideki başka etkenler nedeniyle şüphelerini sürdürür: şeffaflık eksikliği, partneri yeterince tanımama veya anlamama ya da karşı taraftan gelen ince, belirsiz tehdit sinyalleri gibi. Şüphe duyulan partner, karşı tarafın güvenlik duygusunu zedeleyen bu örtük tehditleri fark etmiyorsa, doğal olarak kendini haksız yere suçlanmış ve baskı altında hisseder. Şüpheci partner de geçmişte yaşadığı veya ebeveynlerinde gözlemlediği ihanetlerin anılarını taşıyor olabilir. Ayrıca, klasik projeksiyon durumu da vardır: Şüpheci partner aslında kendisi ihanet etmiş ya da etmeyi düşünmüş olabilir. Ancak kanıt her şeydir. Bir kişi yalan söylediğinde, önemli bilgileri gizlediğinde veya aldattığında, şüphe artık sonsuza kadar haklı bir temele dayanır; çünkü artık yalan ve aldatmaya dair kanıt vardır.
Partner A, Partner B ile çıkarken bir gün paniğe kapılarak telefonunu kapıp elinden alır. Önceki sevgilisinden gelen bir mesajı hızlıca siler; bu durumu daha sonra Partner B’nin ısrarı üzerine kabul eder. Aradan on yıl geçer. Artık evlidirler. Partner A, bir kez daha cihazını panikle Partner B’nin elinden almaya çalışır. Bunun üzerine Partner B şöyle der:
Partner A: Beni nasıl yalan söylemekle suçlarsın? Hiçbir şey silmedim!
Partner B: Daha önce yaptın; tekrar yapabileceğini kanıtladın.
Partner A: O çok eskiydi! Sadece çıkıyorduk. Hiçbir şeyi unutamıyorsun!
Ne yazık ki bu durumda Partner A haksızdır; çünkü kanıt kaybolmaz. Bir kere olmuşsa, hafızadadır ve dolayısıyla Partner A burada sorumluluğu üstlenmek zorundadır; çünkü ilk başta bu kanıtı kendisi yaratmıştır.
Referanslar
Dr. Stan Tatkin, “The 5 Relationship Issues Therapy Can’t Fix”, https://goop.com/wellness/relationships/5-structural-relationship-issues/
Alıntı: Dr. Stan Tatkin, In Each Other’s Care: A Guide to the Most Common Relationship Conflicts and How to Work through Them (Sounds True, Nisan 2023).
YORUMLAR