Rafael Nadal, tüm zamanların en iyi tenisçilerinden biri. Sahadaki hızıyla ve gücüyle nam salmış olmasına rağmen, oyunculuğunu tanımlayan ama güçlü uzuvlarından çok, zihnini ilgilendiren başka bir özelliği daha var: Yaptığı ilginç ritüeller.
Nadal’ın Fransa şampiyonluk maçındaki davranışlarını ele alalım. Soyunma odasından çıkarken elinde raketiyle yedek kulübesine doğru yürüdü. Buraya vardığında, kalabalığa bakarken ısınma ceketini çıkardı ve ayaklarının üzerinde enerjik bir şekilde, ileri-geri zıpladı. Daha sonra işi bittiğinde, fotoğraflı olan kısmın yukarı baktığından emin olarak kimlik kartını buradaki sıranın üzerine koydu. Bu hareketlerin hiçbiri aslında öyle çok da kayda değer sayılmaz; ancak her maçtan önce kesin olarak bu hareket sırasını uyguladığını düşündüğümüzde, işler değişiyor.
Nadal’ın rutin davranışları maç başladığında da bitmiyor. Oyun aralarındaki molalarda, güçlendiren içeceğinden içiyor ve ardından suyunu içiyor. Her iki şişeyi de tam olarak aldığı yere geri koyuyor; sahayla çapraz olarak hizalanmış sandalyesinin soluna, biri diğerinin önünde olacak şekilde yerleştiriyor.
Ünlü tenisçinin “zihinsel gevezelik” dediğim şeyle (performansımızı, kararlarımızı, ilişkilerimizi ve sağlığımızı baltalayabilecek olumsuz düşünce döngülerinde sıkışma eğilimimizle) mücadele etme yöntemi, bir sır değil. Nadal şöyle açıklıyor: “Bir tenis maçında en çok savaştığım şey, kafamdaki sesleri susturmak.” Giriştiği saha kenarı ritüelleri, ona da tam da bunu yapabilmesi için yararlı bir araç sağlıyor. “Bu, kendimi bir maçın içerisine yerleştirmemin bir yolu” diye açıklıyor, “çevreme, kafamın içinde aradığım düzene uymasını emretmiş oluyorum.”
Nadal’ın ritüellerle ilişkisi anekdot olarak reddedilebilir ancak sayısız başka bağlamda ‘zihinsel gevezelik’ yaratan koşullar altında benzer davranışlarda bulunan insanlar görebilirsiniz. Örneğin, defin ve yas ritüellerinin yaygınlığını düşünün. Bir kişi öldüğünde, sevdikleri genellikle keder dolu bir zihinsel gevezelik dünyasına itilirler. Hayat şimdi nasıl olacak? Ölen kişiye ne olacak? Dünyanın dört bir yanındaki kültürler, insanların bu acı verici kayıpları yönetmelerine yardımcı olmak için ritüeller önerir.
Ritüeller, sadece alışkanlıklar değildir. Nicholas Hobson ve meslektaşlarının literatüre ilişkin muhteşem incelemelerinde tanımladıkları gibi, ritüeller anlam yüklü katı davranış dizilerinden oluşurlar ve insanların bunları gerçekleştirme nedenleriyle açık bir bağlantısı yoktur. Buna karşılık, ilacınızı her gün kahvaltıdan önce almak bir alışkanlıktır - hap ile sağlığınız arasında doğrudan bir bağlantı vardır.
Araştırmalar, ritüellere katılmanın, tıpkı Nadal'ın önerdiği gibi, insanların duygularını kontrol etmelerine yardımcı olduğunu ve kontrol duygularını güçlendirdiğini gösteriyor. Fakat ritüeller bize gerçekten nasıl yardımcı oluyor? Görünen o ki, bunun birden fazla yolu var. Ritüeller, birkaç güçlü içerikle hazırlanmış bir anti zihinsel gevezelik kokteyli gibidir. Hobson ve meslektaşlarının yaptıkları araştırmada tanımladıkları üç temel unsuru düşünelim:
Birincisi, yapılandırılmış bir dizi eylemde bulunmak. Bu, kişinin kontrolü altında olan bir şeydir ve bazı insanlara daha fazla “kontrol bende” hissi sağlar. Zihinsel gevezeliğe maruz kaldığımızda, genellikle kontrol hissinden yoksunuzdur.
İkincisi, ritüeller bizi oyalar. Bir dizi belirgin davranışta bulunmak, gevezeliği engellememize ve dikkatimizi elimizdeki göreve odaklamamıza yardımcı olur. Gerçekten merak ediyorsanız Google’da Nadal’ın bir maçtan önce su şişelerini yerleştirmesini gösteren videoyu bulun – bu gerçekten de zihni geviş getirirken yapabileceği bir iş değil!
Son olarak, birçok ritüel, genellikle manevi bir bağlamda başkalarıyla birlikte gerçekleştirilir. Bu tür ritüellere katılmak, bizi gevezeliğe karşı korunaklı hale getiren güçlü bir sosyal bağlantı duygusunu besleyebilir. Daha az yalnız hissederiz. Ayrıca ritüeller, sorunlarımıza odaklanmaktan kurtulmamıza yardımcı olan daha geniş bir bakış açısı benimsememize de yol açabilirler; bu, kafamızın içindeki seslerle baş etmemiz için kullanabileceğimiz diğer etkili yollar gibi işlev görür.
Herhangi bir araç gibi, ritüeller de aşırıya kaçabilir. Bu gibi durumlarda, insanlar ritüellerine aşırı derecede güvenir ve bu da normal günlük işleyişlerine müdahale eder. Obsesif kompulsif bozukluk (OKB), buna en iyi örnektir. Ancak stres zamanlarında ölçülü bir şekilde ritüelleri gerçekleştirmenin, doğası gereği zararlı olan hiçbir yanı yoktur. Aksine, araştırmalar oldukça yararlı olduklarını öne sürer.
Ritüellerle ilgili araştırmaların netleştirdiği şey, kendimizle yaptığımız içsel konuşmaları yönetmeye yarayan araçların çoğu zaman görünürde saklı ve harekete geçirilmeyi bekleyen türde hazineler olmalarıdır. Bazı durumlarda, bu araçları bilmeden veya nasıl çalıştıklarının farkında olmadan kullanırız. Ve en iyi yanı, onları tenis kortunun içinde ve dışında hayatımızın neredeyse tüm alanlarına dahil edebiliriz.
Zihinsel gevezeliği yönetmek için mevcut olan diğer birçok araç hakkında daha fazla bilgi edinmek için CHATTER: The Voice in the Head, Why It Matters and How to Harness to the Head (“Geveze: Kafamızın İçindeki Dırdırcı Ses ve Onu Dizginlemenin Yolları”) kitabına göz atın!
Yazı: Ethan Kross
Bu yazının İngilizce orijinali, Psychology Today sitesinde yayınlanmıştır.
YORUMLAR