İnsan canlısının doğadaki diğer canlılardan en önemli farkı belki de; öfkesini nefret, intikam gibi duygulara dönüştürebilmesidir. Bir köpek tam yemeğini yediği esnada yemeğine dokunmaya kalkışırsanız size dişlerini gösterip hırlayacaktır. Bunun intikamını sizden nasıl alacağının planlarını yapmayacaktır. Aslan yavru antilopları yediğinde, anne antiloplar öfkeleriyle aslanı boğmaya kalkışmayacaktır. Bu nedenledir ki bu kadar doğal olan bu duygu, insan için en tehlikeli duygu haline gelebilmektedir.


Engellenme, ihtiyaçların karşılanmaması, haksızlık algısı, tehdit algısı, aşağılanmak, yok sayılmak, aptal yerine konmak gibi durumlarda tetiklenen ancak oluşması için karşıdaki kişinin kendisiyle ilgili içsel süreçleri; yetersizlik, değersizlik, güvensizlik gibi duygularıyla etkileşen ve açığa çıkan bir duygu öfke. Sevdiği tarafından terk edilen A kişisi; bu durumu haksızlık, aşağılanmışlık, aptal yerine konulmuşluk olarak adlandırıp öfke hissedip ve bu öfkeye uzun süre tutunup ilişkisini devam ettirebileceği bir hale dönüştürüyor. Bir diğeri acısını yaşayıp bir süre sonra yoluna daha rahat devam edebiliyor. Trafikte giderken aniden önüne kıran araca sadece küfredip yoluna devam edenimiz de var, inip bıçaklı kavgaya karışanımız da.


Aynı zamanda gerçeklik ortamında öfkesini sergile-ye-meyen, sanal gerçeklikte bunun tadını çıkaran insanlarla dolu etrafımız. Araştırmacılara göre öfke içeren gönderiler dalga etkisiyle üçüncü dereceye kadar yayılabiliyor. Yani benim öfkeli “tweet”im, benim takipçimin takipçisinin takipçisini etkileyebilir. İnsanlar bir hastag altında toplanıp, kime ya da neye öfkeleniyorlarsa bunu hep birlikte hissedebilmenin ve bu duyguyu hızla nefrete dönüştürebilmenin hazzını yaşıyorlar. Black Mirror dizisinin 3. Sezonunun "Hated İn Nation- Sosyal Linç" başlıklı 6. bölümünde bu durum tüm çarpıcılığıyla ele alınıyor. En hızlı bulaşan duygunun öfke olduğunu deneyimliyoruz. Her gün onlarca örneğini verebileceğimiz paylaşımlarla, birbirlerine yakınlaşan ve ötekiyle arasındaki mesafeyi uçuruma dönüştüren kitlelere dönüşüyoruz.


Öfkesini dışarıya yansıtmayıp kendi içerisinde sessizliğe gömülmenin de, başkalarına olmasa bile kişinin kendisine yönelik yıkıcı sonuçları olabiliyor. İfade edilmeyen her öfke vücutta bir organdan hastalık olarak karşımıza çıkıyor. Bunca engellenmişlik, haksızlık, aşağılanma, tehdit algısı karşısında açığa çıkmamasına imkan olmayan öfke her zaman yıkıcı sonuçlara yol açmak zorunda değil. Aynı zamanda öfkesini yatırıma dönüştürebilmiş kişilerin yaratıcılıklarıyla zenginleşiyor dünyamız. Sanatın her alanında örneğini görebileceğimiz öfke yaratımları sayesinde katlanılır hale geliyor dünya.


Kendimizi Hindu, Müslüman, Hristiyan, Amerikalı, Doğulu, sosyalist, liberal, aseksüel, çokeşli, siyahi, çekik gözlü, milliyetçi ya da başka bir şey olarak tanımlamaya başladığımızda diğerlerinden ayrışıyoruz. Bu ayrışma ve ötekileştirmeyle birlikte var oluşumuzun devamını ve selametini diğerine duyduğumuz öfkeyle sağlayabiliyoruz ne acıdır ki. Kendimizi anlamak ve ortaya koyabilmek "ben de varım" diyebilmek için hiçbir kategorizasyona ihtiyacımız yok oysa.



YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.