İnsanlık tarihinde “orta yaş’’ deyiminin kullanılışı çok yenidir. Amerika’da yapılan istatistiklere göre, 1900’lü yılların başında ortalama insan ömrünün 46 yıl olduğu söyleniyor. Bizimle ilgili bir istatistik bulmak zor ama birkaç tanesi hariç Osmanlı padişahlarının büyük bir bölümünün 40’lı yaşlarda hatta daha genç öldüklerini biliyoruz. WHO’nun (Dünya Sağlık Örgütü) 2018 yaş sınıflamasına göre orta yaş denilen 66 ile 79 yaş arası, o zamanlar insanlar tarafından yaşanmıyordu veya ömürlerinin son yılları olarak geçiyordu. Kadınların en önemli orta yaş sorunu olan menopoz ile ilgili hormonları harekete geçiren ilaçlar ilk kez 1960’ta piyasaya sürülmüştü. Artık iyi yaşayan, zihinsel, bedensel ve ruhsal dengesini sağlam tutan insanlar için; bilgi, birikim ve deneyimlerini sağlıklı bir biçimde ve verimli olarak kullanabilecekleri 20-30 yıllık yeni ve uzun bir dönem sunuluyor. Son yüzyılda yaşayan bizler bu şansı değerlendiren öncüleriz. Bizlere sunulan 20-30 yıl, sonraki yüzyıllarda belki 40’a, 50’ye, hatta 60’a yükselebilecektir.
Orta yaş, insanlık için henüz çok yeni olduğu, fazla denenmediği ve yeterli örnek izlenmediği için insanlar tarafından iyi bilinmiyor ve iyi değerlendirilemiyor. Orta yaştaki değişimleri olağan karşılayamıyorlar, değişimlere ayak uyduramıyorlar, şaşırıyorlar. Bu güzel dönemi üzüntü, sıkıntı ve orta yaş bunalımı denilen huzursuzluklar içinde yaşayanlar çoğunlukta oluyor.
Fiziksel görünümüne önem verenler o güne kadar huzurlu ve dengeli bir yaşam sürdürememişse aynaya baktığında şaşırıyor, “Benim mi Allah’ım bu çizgili yüz? Ya gözler altındaki mor halkalar... Neden düşman görünürsünüz, yıllar yılı dost bildiğim aynalar?” diye soruyor. Kimisi estetikçilere koşup yüzünü yamultuyor, dolgularla şişiriyor, kimisi kırışıklıklarını gizlemek için boynuna tasmalar takıyor, ağzını gererek, çarpıtarak konuşuyor, gözlerini süzüyor, şekilden şekillere giriyorlar. Bilmiyorlar ki her yaşın ayrı bir güzelliği, geçen her günün ayrı ve saygın bir anısı vardır. Yüzde oluşan her çizgide onları hisseder, onları görürseniz o anıların onuru içinde yaşarsınız.
Orta yaş, insanlarda çizgilerle birlikte önemli değişikliklerin de oluştuğu ve artık gittikçe uzayan bir yaş dönemidir. Gençliğe, yetişkinliğe ve geleceğe ait planların yapıldığı 18-65 yaş arası döneme ait birçok bilgiyi, birikimi, deneyimi içerir. İhtiyarlığın henüz başlamadığı zihinsel ve fiziksel yeteneklerin güçlü olduğu bu dönem, değişmemiz ve gelişmemiz için karşımıza çıkan son şans olarak değerlendirilebilir. Geçen yılların oluşturduğu olgunluk ve olgun bakış açısı bu dönemde yaşamımıza yön vermeli, davranışlarımıza yansımalı ve bizi olgun bir insan kimliğine kavuşturmalıdır. Genç yaşlarda belki başarıya ulaşma yolu gibi yorumlanıp hoş görülen hırs, kıskançlık, hasislik, öfke gibi kusurlar orta yaşta artık hiç bulunmamalıdır. Orta yaş, insanların severek, sayarak, vererek ve paylaşarak mutluluğa ulaştığı bir dönem olmalıdır.
Aklaşan saçlar içimize yansımalı, zihnimiz, fikrimiz, kalbimiz tertemiz, bembeyaz olmalıdır. Yüzümüzdeki çizgileri silmek için verilecek uğraş yerine içimizde biriken kirleri, kinleri, kaprisleri, kompleksleri, öfkeyi, şiddeti silmek için çaba sarf etmeli, aklaşan saçlar nurlu bir ışık gibi ruhumuzu, kalbimizi, zihnimizi, gönlümüzü, içimizi aydınlatmalıdır.
Yazı: Öğretim Görevlisi ve Yazar İnal Aydınoğlu
YORUMLAR