Geçtiğimiz haftalarda dünya çapında çeşitli ülkeler Covid-19 salgınıyla baş etme ve normal hayata dönebilme yönünde farklı stratejiler uyguladı. Ülkemizde de sokağa çıkma yasağının kalmasıyla birlikte birçok kısıtlama da ortadan kalktı. Uzmanlar, sürecin eskiye dönüş değil "yeni normal" olarak algılanması gerektiğini vurgularken bugüne kadar yaşananların insanların psikolojisine olan etkileri de incelenmeye değer görülüyor.


NYTimes’ın haberine göre Yeni Zelanda, ülkede aktif Covid-19 vakası olmadığını duyurdu. Alarm seviyesini 1’e indiren ülkede, 28 Şubat’tan beri ilk defa aktif vaka yok. Brezilya ise vaka sayılarını açıklamayı bıraktı.


ABD’de New York kenti açıldı ve Kaliforniya eyaletinde film, TV ve müzik endüstrisi faaliyetlerine devam etmeye başladı.


Futboluyla ünlü İtalya ve İspanya’da futbol ligi yeniden başladı.


Meksika, 8 Haziran’da turizme tekrar açılacağını açıkladı.


Öte yandan, The Economist’in haberine göre dünyada Covid-19 vakalarının hızla devam ettiği ve yoksulluğun yoğun olduğu Hindistan, Pakistan ve Bangladeş gibi ülkelerde, hükümetler vakalarla başa çıkmakta zorlanmanın yanında yoksulluğun daha büyük boyutlara ulaşmasını önleyebilmek için kısıtlamaları hafifletme yoluna gidebiliyor. Kısacası önlemlerin hafifletilmesi veya kaldırılmasının her toplumun kendi koşul ve önceliklerine göre değişebildiği görülüyor.


İşin ekonomik ve sosyal boyutuyla birlikte, “Hızlı mı normalleşiyoruz?” ve soruları da gündeme gelmeye başladı. Sosyal mesafeyi korumadan, maske takmadan bir araya gelenler dikkat çekerken sağlık otoriteleri halen tehlikenin geçmediğini hatırlatıyor. Bir yandan da psikolojik iyi oluş halinin, başka bir tabirle “psikolojimizin iyi olmasının” bağışıklık sistemi üzerindeki etkisi de yine sağlık alanındaki uzmanlar tarafından vurgulanıyor. Peki, neden herkes bu kadar farklı davranıyor? Psikolojiye iyi gelen şeyleri yaparken nelere dikkat etmeli?


Salgın ve normal hayata geçme konularıyla nasıl baş ediyoruz?

Yaklaşık 3 ay boyunca toplumca olağanüstü bir durumla baş başa kaldık. Süreç halen bitmedi ancak “Normalleşme” tabir edilen yeni bir döneme girdik ve insan davranışlarının çok farklı bir skalada seyrettiği görülüyor. Virüsün yayılma şekli konusunda bazı belirsizlikler halen olsa da eldeki bilimsel bilgilere göre asgaride uygulanması gerektiği söylenen bir sosyal mesafe kuralı mevcut ve bunu artık herkesin bildiği farz ediliyor. Buna rağmen sokağa çıkma yasağının kalmasıyla birlikte sosyal mesafe kuralının unutulduğu görüntülere rastlandı. Diğer yandan nikahlar, düğünler, mezuniyet törenleri sezonundayız ve birçok kişi bu süreçlerle ilgili belirsizlik ve stres yaşadı. “Covid-19 sürecinden nasıl etkilendik? Pandemi, izolasyon, normalleşme derken tüm bunlarla nasıl baş ediyoruz?” gibi sorularımız için Uzman Klinik Psikolog Gizem Biçen’in görüşlerini aldık;


Salgın sürecinin travmatik bir deneyim olduğunu söyleyebilir miyiz? Ortaklaşa yaşadığımız bir deneyimi farklı şekillerde yorumlamamız nelerden kaynaklanıyor?


Biz insanlar, ilk kez karşılaştığımız durumlar karşısında ilk önce biraz korkar, sonrasında adapte olmaya çalışırız. İnsan beynini alt alta üç kattan oluşan bir bina gibi düşünebiliriz. En üst kat kırmızı, ortadaki kat yeşil, en alt kat ise mavi renkli kattır. Kırmızı ve mavi katlar stres hissettiğimiz anda uğradığımız katlar, yeşil ise günlük hayatımız devam ederken stressiz ortamlardayken ziyaret ettiğimiz kattır. Her birimiz kendi mizacımıza ve karakterimize göre bu farklı katlara zaman zaman uğrarız.


Kırmızı katımız tetiklendiğinde, tıpkı bir müzik ses sisteminin sonuna kadar açılması gibi basınç hissederiz. Stresimizi arttıracak bir olayla karşılaştığımızda, bunu öfkelenerek, bağırarak veya oldukça dürtüsel davranarak dışa vurabiliriz. En alttaki mavi kat ise, müzik sisteminin sonuna kadar kısılması gibidir. Bu kata, kimseyle konuşmak istemediğimiz, belki ağladığımız veya içimize döndüğümüz anlarda uğrarız. Kimi insanlar kırmızı ve mavi katlara uğradıklarında kendilerini zaman içerisinde sakinleştirip ortadaki yeşil katın güvenli alanına geri dönebilirler. Ancak kimileri için bu o kadar da basit değildir.


Salgın süreci, herkes için hayatında ilk kez deneyimlediği, kırmızı ve mavi bölgelerini tetikleyen bir deneyim oldu. Dolayısıyla, beynimiz “salgın” adı altında ilk kez bir tehlikeye bu kadar yaklaştı. Travmanın her zaman “T” (Büyük travma) yani deprem, ölüm, felaket anlamına gelmesi gerekmez. Yakın çevremizde kaybı yaşamamış olsak bile, normal üstü durumlarla karşılaştığımızda da bu “t” (küçük travma) anlamına gelebilir. Hayatın akışı devam ederken karşılaştığımız stres ve “t”lerle baş etme becerisi her insanda değişkenlik gösterir. Kimilerinin kırmızı ve mavi katları daha kolay tetiklenebilir veya bu katlardan yeşil kata dönmek çok kolay olmayabilir. Bunun, geçmiş travmalar, aile veya yaşam öyküsü gibi birçok sebebi bulunur. Dolayısıyla salgın döneminde herkesin bu dönemi algılayışı ve baş ediş biçimleri birbirinden farklılaşmaktadır.


“Psikolojimiz bozuldu” diyen toplum, imkanlara göre kendini iyi hissetmeye ihtiyaç duyuyor. Acaba sosyal mesafe olmadan bir araya gelmek, maskesiz alışveriş yapmak gibi davranışlar bir unutma hali midir yoksa arkalarında başka psikolojik mekanizmalar mı bulunuyor? Yani bunları kuralların hafiflemesini kutlama, yaşananları reddetme, unutmaya çalışma, hayata tutunma gibi de görebilir miyiz?


Bir bebek, stresli bir anda olduğunda ilk olarak annesinin kucağına geri dönmek ister. Çünkü anne kucağı onun için güvenlidir. Salgın sürecinde, tüm dünya olarak annemizin güvenli kucağından inmek durumunda kaldık. Dolayısıyla normalleşmeye dair aceleci ve dürtüsel davranışlarımız eski rutinlerimizin bize getirdiği güvenlik hissini yeniden kazanmak için. Kimi zaman bu güvenlik arzusunu farklı savunmalarla ortaya koyabiliriz. Bunlar; salgını inkâr etmek, salgını küçümsemek veya her şeyin hemen normale döneceğine inanmak gibi davranışlar olabilir. Bu gibi davranışların olası olduğunu kabul etmekle birlikte, salgın sürecinin “normalleşme” adı altında olmasına rağmen hala devam ettiğini bilmemiz oldukça önemli. Bu sebeple ihtiyacımız olan fiziksel sosyalleşmeyi sağlarken, ilk olarak sağlığımızı ve güvenliğimizi koruyabilmek adına sosyal mesafe ve maske kuralına uymamızın oldukça elzem olduğunu düşünüyorum.


Birbirimize karşı sorumluluk taşıyoruz. Bir yandan da kendi çekirdek ailemiz veya yakın çevremizle bir araya gelmeye çok ihtiyacımız var. Kendi hijyen kurallarımızı gözeterek bir araya gelmek, en azından bizi çok yoran kaygı gibi duygulardan biraz kurtarabilir mi?


İnsanın tek ihtiyacı yemek yemek, barınmak veya uyumak gibi fiziksel ihtiyaçlar değildir. Sevgiyi görmeye, sarılmaya ve sevdiklerimizle olmaya en az yemek yemek kadar ihtiyaç duyarız. Bu dönemde birçok kişi, aile büyüklerini, torunlarını, anne ve babasını ve belki çocuklarını göremedi, eskisi gibi sarılamadı. Bunun duygusal bir ihtiyaç ortaya çıkardığını bilmemiz önemli. Dolayısıyla, sosyal mesafe ve maske kuralına uyarak, risk grubunda olan kişilerin sağlığını gözeterek sosyalleşmek, kişilerin duygusal ve güvenlik ihtiyacını karşılamaya yardımcı olacaktır.


Yaşadığımız bu süreç sonunda, belirsizlik halen devam ederken, endişe uyandıran yeni gelişmeler de yaşanırken kendimizi iyi hissetmek için neler yapabiliriz?


Öncelikle değişen bir düzene ayak uydurmaya çalışırken bocalamamız oldukça normal. Yapabileceğimiz en önemli şey kendimize; yeni olaylar karşısında kırmızı ve mavi katlarımızın tetiklenebileceğini, zaman zaman stresli veya depresif hissetmemizin normal olabileceğini hatırlatmak. Bu beynimizin olaylara karşı verdiği oldukça sağlıklı bir reaksiyon.


İkinci olarak, rutinlerimizi olduğu gibi devam ettirebilmek önemli. Her ne kadar maske ve sosyal mesafe gibi yeni kavramlar hayatımıza girmiş olsa da rutinler insana güven verir. Bu sebeple yetişkinlerin işe gitmeleri, çocukların dönem dönem kontrollü dışarı çıkartılabilmeleri ve evde oynayabilecekleri bir alan oluşturulması oldukça önemli. Ve tabi ki anne ve babaların dinlenebilecekleri alanların yaratılmasının da bu süreci yönetebilmek için önemli olduğunu düşünüyorum.


Üçüncü olarak, her zaman güvenilir kaynakları takip etmek gerekli. Salgın sürecinde birçok kaynaktan haberler duyduk ve okuduk. Ancak endişe uyandıran haberlere her an maruz kalırsak bu bizim stresimizi daha da arttıracaktır. Bu sebeple, kendinize üç haber kaynağı ve haberlere bakacağınız saatler belirleyebilirsiniz.



Son olarak, bu dönemin hayatta ertelenenleri yapabilmek için oldukça güzel bir fırsat olduğuna inanıyorum. İlk kez kendimizle bu denli baş başa kalabildik. Yazın başlangıcı, hayattan keyif aldığımız şeyleri belirleyebilmek ve bunları hayata geçirmek adına minik adımlar atmak için oldukça iyi bir zaman. Bu dönemde sosyal mesafe ve maske kuralına uyarak sevdiklerimizle bir arada olabilmenin ve onlarla sosyalleşebilmenin kaygımızı azaltacağına oldukça inanıyorum.


Haber: Senem Tahmaz


Referanslar:


https://www.economist.com/leaders/2020/06/04/the-pandemic-is-still-gathering-pace-in-most-of-the-world

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.