Ben birlikte çalıştığımızdan dolayı yazma yolculuğunu izleyebildim. İlmek ilmek ördüğüne şahitlik ettim. Peki, sen nasıl başladın? Nereden başladın?

Güzel sözlerin için çok teşekkür ederim. Dışarıdan bakıldığında da fark edilmesi beni gururlandırıyor. Senin de dediğin gibi ilmek ilmek ördüğüm ikinci bir kariyer oldu benim için yazarlık. Başarılarla dolu bir akademik hayat sonrası klasik beyaz yakalılık maceram can çekişir halde iken ve ben buradaki kimliğimden özgürleşmeye çalışırken oldu her şey. Biliyorsun maalesef ülkemizde insanlarımızın çoğu istediği değil, üniversite puanının işaret ettiği meslekleri seçmek zorunda kalıyor. Bende de durum biraz böyle oldu sanırım. Şu an on sekiz yaşındaki Nihan’a dönüp sorsak belki içindeki cılız sesi duyabiliriz. Bize der ki; “Ben edebiyat, tarih, sosyoloji vb. sosyal bilimler okumak istiyorum” Ama gerçekte olan tabii ki çok farklıydı. Başarılı bir çocuktum, puanım yüksekti ve okuyup bitirdiğimde iyi para kazanabilecek teknik bölümlere girebiliyordum. Bu seçimi yapmak zorunda hissettim kendimi. Ta ki otuz dört yaşına kadar… Ve ikinci bebeğimi doğurduktan sonra, koçluk eğitimlerimde hayat amacımla da buluşunca artık yazmadan duramaz oldum. Çok dolmuştum ve tüm bu birikimi boşaltmam gerekiyordu. Kendimi çeşitli tesadüfler sonucu Yeşim Cimcoz Yazı Evi’nde buldum ve yıllarca eğitim aldım.

İlk tanıştığımız zamanlarda yanlış hatırlamıyorsam kurumsal bir iş hayatın vardı. Benim gözlemlediğim kadarıyla kurumsal bir iş hayatı olanların - eğer yaratım gücünü sürdürebileceği bir sektörde değilse - yaratıcılığı biraz örselenebiliyor. Bu sebeple aktif bir biçimde sanat dallarından birinde yer alması zorlaşıyor. Sende süreç nasıl ilerledi?

Aynen dediğin gibi ben çok teknik işler yapan, yazılım sektöründe bir proje yöneticisiydim. Teknolojinin tam kalbinde -aslında kendi içinde o da ilham ve yaratıcılık barındırıyor- pek de kimselerin anlamadığı işlerle uğraşıyordum. Bu arada bu sektörde çalıştığım için de kendimi çok şanslı hissediyorum. Çünkü tüm analitik bakış açımı, sistem kurabilme yeteneğimi ve yetkinlik ölçüp organizasyon kurabilme becerilerimi bu alandaki tecrübeme borçluyum. Bildiğin üzere ben bu ikinci kariyerimde sadece yazarlık da yapmıyorum. Aynı zamanda bir de sosyal girişim kurduk. Sosyal fayda üretmeyi odağına koymuş, dijital platformumuz Köprü Project ‘i (kopruproject.org) hayata geçirirken tüm bu yetkinliklerime o kadar ihtiyaç duyuldu ki; “hiçbir şey boşuna değil!” diyebildim. Köprü, tüzel kişiliğini yakında dernek statüsüne de taşımış olacak. Ve böylelikle eğer başarabilirsek sivil toplumda harika işler yapan bir organizasyonumuz olacak. Okuyucular önümüzdeki yıllarda Köprü Project ismini çok duyacaklar, buna kalpten inanıyorum.


Gördüğün üzere bireysel yaratıcılık alanımı yazarlıkla beslerken, kolektif yaratıcılık alanımı da bu sosyal dijital platformumuzla taçlandırmaya çalışıyorum. Özetle yaratıcılık her işe akıtılabilecek bir yetenek bence ama kurumsal hayatta tanımlı ve standartlaşmış işler arasında bunu ifade etmeye çalışmak oldukça zorlayıcı. Ben de oldukça zorlandım ve daha fazla kendim olmayan bir şeyi sürdüremedim.

Kendini bu yolculukta nasıl besledin? Yazmak isteyenlere, bir türlü başlayamayanlara neler söylemek istersin?

İlk olarak yolculuğa çıkmaya net olarak karar verdim ve kurumsal hayatımı sonlandırdım. 2016 Temmuz’undan beri kendi hayat hikayemi kendim yazıyorum. Hayatı festival gibi yaşıyor, kalbimi daha çok dinliyorum. Haliyle de sanatla ve kendi yeteneklerimle daha çok buluştuğum zamanlardan geçiyorum. İstiyorum ki herkes bu imkana sahip olabilsin. Bunun için insanın kendi gerçeğine bakabilme cesareti geliştirmesi gerekiyor. Bunu yapabilen herkes zaten otomatikman kendi eşsiz ve otantik özüyle buluşup, dünyaya her ne yapmaya gelmişse onu buluyor. Başka türlüsü mümkün değil. Benim yeteneğim yazabilmekti ve yazmadıkça köreliyordu. Ben de “o zaman yazmalıyım” diyerek önce eğitimler aldım sonra bolca pratik yaptım, yani çalıştım. Önce yaratıcı yazarlık, sonra öykü, sonra öykü analiz ve en son roman yazma atölyelerinde kendimi geliştirdim. Bu yüzden yazmak isteyip başlayamayanlara ivedilikle bir yazı atölyesine katılmalarını öneririm. Bunun dışında bolca kendileriyle başbaşa kalmayı ve bir yazma ritüeli oluşturmalarını tavsiye ederim. Sanatçının bolca kendine ait zamanları olmalı ve de yaratıcılığını besleyecek yan hobileri. Müzik dinlemek, yürüyüş yapmak, doğada vakit geçirmek ya da sadece gözlem yapmak için cafelerde çay bahçelerinde vakit geçirmek vb. Ve tabii ki yazabilmek için çok okumak gerekiyor. Başka dünyaları bilebilen bir yazar, kendi dünyasını da rahatlıkla yaratabilir. Ben de ilk romanım Deniz’in Ormanı’nda bunu hedefledim diyebilirim. Sıradışı üç genci, sıradışı bir hikayede buluşturup doğa üstü denilebilecek fenomenleri sorgulatmak istediğim bir hikaye akışında kendi evrenimi yarattım.

Biraz da kitap hakkında konuşmak isterim. Kitaba yalnızca bir aşk romanı dersek açıkçası biraz haksızlık ederiz. Spiritüel unsurlarla da bezeli bir kitap Deniz’in Ormanı… Bu nedenle bence diğer birçok kitaptan daha farklı bir şekilde sarmalıyor okuyucuyu hele ki bu konulara ilgisi olan biriyseniz… Sen kitabına ilişkin neler söylemek istersin?

Deniz’in Ormanı, benim ilk kitabım ve pek kıymetlim. Günahıyla sevabıyla benden çıkan ilk roman. Bu nedenden ötürü de hemen hemen her ilk romanını yazan yazar gibi, kendimden uzaklaşamadığım çok yer oldu. Kendi kişisel gelişim yolculuğumu, büyürken yaşadığım acıları ve hayata dair birçok gözlemimi bu romana akıttım. Ama bunun dışında da analitik olan tarafım kusursuz bir kurgu yapmaya çalışırken bayağı matematikle de uğraştı. Sonuçtan memnunum çünkü romanımı yazarken birkaç şey hedeflemiştim ve bu konularla ilgili okuyucularımdan çok güzel yorumlar aldım. Bu konular; doğa üstü bazı fenomenler ve beden dışı deneyimlerin Türkiye topraklarında da - bir roman kurgusu içinde dahi olsa - sorgulanabilmesi, organ bağışı ve reenkarnasyon arasında bir ilişki olup olamayacağı, yeni nesil ekolojik mezarlık fikri gibi yenilikçi konuların gündeme gelmesiydi. Bunların yanı sıra genç nesil için, spritüellikle erken yaşta buluşabilmelerini sağlamak, dünya oyun alanında kendi gerçekliklerini yaratabilecekleri bilgisini ve inancını onlarla paylaşmak gibi bir derdim de vardı. Kendi eşsiz özlerine sahip çıkmalarını istedim. Potansiyellerini keşfedebilme cesareti vermek istedim. İşte tüm bu nedenlerden romanım, kalplerde çok özel bir yer buluyor ve bu durum beni sonsuz mutlu ediyor.




Nihan Uycan Özen - Deniz'in Ormanı


Yazılarında da hep “Sevgili kardeşlerim” dersin. Öz ve birlik bilinci benim sana baktığımda gördüğüm ana tema. Peki, sen kendine baktığında ne görüyorsun? Ana temaların neler?

Ne kadar güzel tespitler bunlar. İçinde bulunduğumuz tüketim toplumunun en büyük sorunu, insanların kendi özlerinden kopuk bir yaşam sürerek BİRLİK anlayışını unutmuş olmaları. Ve evet ben de yaptığım her işle topluma bunu hatırlatmak istiyorum. “Aynı ÖZ’den geliyoruz ve hepimiz kardeşiz “diyorum. Sevgi temelli bir toplumun hayallerini kuruyor, yeryüzünde cennet gibi bir yaşamı mümkün kılmak için can yoldaşlarımla var gücümle çalışıyorum. Benim hayattaki en büyük amacım; insanlara cesaret vererek arzuladıkları yaşamı kurabilmelerini sağlamak. Yazılarımda 2019 sonundan beri yazdığım o Altın Çağ geldi artık ve yepyeni bir insan istiyor. (Yeni Çağ, Yeni İnsan)


İnsanların bana baktığında görmesini istediğim şey de; kendi kaynaklarına sahip, varlığının ve amacının farkında, sevgi yayan bir varlık.


İkinci kariyerim dediğim yazarlık ve sosyal girişimcilik, bunları üç boyutlu bu dünyada ifade edebilmem için kendime biçtiğim roller. Aslında özetle kendi hikayesini kendi yazan bir kahramanım ben ve hedefim kendim gibi nicelerine daha cesaret vermek, örnek olmak. Umuyorum ki bu sözlerim kibirli bir bakış açısının ürünü olarak değil de paylaşma bilincinde olan bir bireyin yetenek ve deneyimlerini paylaşarak büyümek isteği olarak yorumlanır. Bütün bunları içten gelen derin bir motivasyon ve hizmet bilinciyle yapıyor, varlığımın insanlık ailesine katkı olmasını diliyorum.


Son olarak… Kitabını okumuş bir okurun yorumunda “Bu kitabın nasıl yazıldığından çok ne için yazıldığı önemli diye düşünüyorum” şeklinde bir ifade vardı. Her bir yazının bir amaç taşıdığını bildiğimden dolayı soruyorum. Bu kitap okuyucuda neye dokunursa, neyi ön plana çıkarırsa amacına ulaştığını hissedersin?

Henüz okumamış olan okuyucular için sürprizleri bozmamak adına detaya girmeden şöyle bir şey söylemek istiyorum. Düalite bilinci ile üç boyut dünyasında yaşayan bilinçler genelde zıtlıklardan öğrenerek kavramları etiketlerler. İyi, kötü, güzel, çirkin, mutlu, mutsuz vb…


İnsanlık da bugüne kadar hep böyle öğrendi. Şimdi gezegenimiz bilinç seviyesini daha yüksek titreşimlere çekmeye çalışırken biz insanların da nötr bir algı düzeyine kendimizi yavaş yavaş açmamız gerekiyor. Tasavvuf anlayışındaki hayrın içindeki şer, şerrin içindeki hayr gibi tüm bu ikilik yaratan kavramların birliği benim çok ilgimi çeken bir alan. Bu yüzden romanımda da hüzünlü gibi görünen olayların (herkes aynı yerlerde ağladı. Nihayetinde kolektif bir duygu geçmişimiz var) ne gibi hayırlara vesile olduğunu anlatmaya çalıştım.


Eğer şayet okuyucunun bilincinde ruhun sonsuzluğu, varoluşun gizemleri ve renkli oyun alanımız, dünyamızdaki kişisel yolculuklarımızla ilgili düşünmeye iten ivmeler kazandırabilirsem kendimi görevimi yapmış ve BİRLİK bilinci için hizmette bulunmuş addederim.


Bu arada BİRLİK’in tam olarak ne olduğunu belki de bir kez daha söylemeliyim. BİRLİK anlayışı, kişinin kendi dışında, gözünün gördüğü her şeyin kendinden yansıyan varoluş formları olduğunu idrak etmesiyle mümkün olur. Tek bir ÖZ’den yaratılmış varlıklar olarak her bir parçada bütünün bilgisinin saklı olduğunu söylemek ve tüm arayışımızın O’na doğru olduğunu hatırlatmak belki henüz bu idrakte bulunamamış kardeşlerim için iyi bir referans noktası olur ve dediklerimi zihinleriyle yorumlayabilmek için merakta olurlar. İyi yönlendirilen merak, bilgiyle buluştuğunda zihinlerimizi beslediği kadar kalbimizi de genişletir. Deniz’in Ormanı’nın okuyucu kitlesinden yazar olarak beklentim; anlamaya öğrenmeye meraklı, kendini aşma konusunda motive, sevgi ve şefkatle her görüşü kapsayıp kendi sentezini yapabilecek kadar yetkin kişiler olması. BİZ bu şekilde çok güçlüyüz ve istediğimiz geleceği birlikte inşaa edebiliriz. BİZ’e inanıyorum.


Röportaj: Dilay Argün



Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!
  • Misafir Ben bu kadını çok seviyorum. Ayrıca romanıda çok güzel????????????‍♂️
    CEVAPLA
  • Misafir Çok teşekkür ederim, sevgiler
    CEVAPLA

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.