Lotus Art de Vivre; Tayland merkezli bir aksesuar ve mücevher markası. Alman bir ailenin Tayland kültüründen etkilenerek kurduğu markayı tam olarak Doğu’yla Batı’nın sentezi olarak tanımlamak mümkün. Lüks anlayışlarını Mix&Match’le yorumlayan marka ilhamını Asya’dan alırken, elmaslarla Hindistan cevizini, abanoz, iğneli vatoz derisi, deniz kabuğu, boynuz, gibi malzemeleri de pahalı taşlarla bir araya getiriyor. Kısacası aklınıza gelebilecek pek çok materyali bir arada kullanıyor. Lotus Art de Vivre’in tüm aksesuar, mücevher, dekorasyon objelerinde gözden kaçmayacak kadar büyük bir Uzakdoğu etkisi var. Biz şimdi hikâyelerine kulak verelim!




22 yaşında Almanya’dan Bangkok’a bir kimya şirketinde çalışmak üzere giden Rolf von Bueren, Tayland kültürüne büyük bir hayranlık duymaya başlıyor. Akabinde de antika ve sanat objeleri koleksiyonu yapıyor. Eşi Helen’la antika eşyalara büyük bir hayranlık besleyen Rolf, bir süre sonra sadece koleksiyonuna katmak için değil, satmak için de eşyalar satın almaya başlıyor. Helen; iki oğlu İskoçya’da yatılı okumaya başladığında boş zamanlarını tasarım yaparak değerlendirmeye başlıyor. Gördüğü ilgi üzerine hazırladığı mücevherler sadece hobi olmakla sınırlı kalmıyor ve işi profesyonelliğe döküyor.

Bugün yönetim çocukları Sri ve Nicklas von Bueren’de. Şirketin kreatif direktörlüğü Sri’ye ait. Nadir taşları, farklı materyalleri, markanın DNA’sına uygun sanat eserlerini arayıp bulmak onun görevi. Satış, pazarlama, uluslararası sergi yönetimi ise Nicklas’ın sorumluluğunda. Biz markanın kreatif direktörü Sri ile İstanbul’u ziyaret ettiği sırada sohbet etme imkânı bulduk.




Lotus Art de Vivre’in Four Seasons Bosphorus’ta düzenlediği sergiye adım atar atmaz renkler bizi adeta içine çekti. Sedece tasarım olarak olarak değil, sunuluşları da olağanüstüydü. Renklere büyük önem veren markanın yüzük, kolye, broş ve bilezikleri kimi zaman o kadar büyük gözüküyordu ki mücevher mi yoksa dekorasyon objesi mi ayırt etmekte zorlanıyordu ziyaretçiler. Dahası bazı özel tasarımları meyvelerle birlikte sergiledikleri de dikkatimizden kaçmadı.




Meyvelere olan ilginizin kaynağı nedir?


Geleneksel objeler tasarlayan ilk mücevher markası biz değiliz. Ancak bir şekilde fark yaratmamız gerekiyor. Renkli, özgün bir sunumumuz olsun istiyoruz. Bu yüzden de tasarımlarımızı mevsim sebzeleri ve meyveleriyle birlikte sergiliyoruz. Geçenlerde İdaho’da bir sergi yaptık, bilirsiniz farklı renklerdeki patatesleri ile ünlü bir şehirdir. Biz de tasarımlarımızı patateslerle sergiledik. Bu bizi farklı kılıyor.




Lotus Art de Vivre’in hikâyesi nasıl başladı?


Lotus bir aile markası… Babam Alman, ancak 40 yıldır Tayland’da yaşıyor. Estetik gözü olan biridir… Yıllar yılı el yapımı objeler, çeşitli tekstil ürünleri ve seramik eserler biriktirmiş. Üstelik alışverişe de bayılır. Bu ilgisini bir şekilde profesyonelliğe dönüştürmüş. Bir süre sonra biriktirmek üzere değil de satmak üzere satın almaya başlamış. Annem de bu esnada özel ipekli kumaşlardan pantolonlar dikmeye, farklı materyallerden diş fırçaları, kürdanlar, elmas taşlı çantalar, mücevherler tasarlamaya başlamış.




Peki, siz nasıl dâhil oldunuz bu halkaya?


Okulum bitip de ailemin yanına döndüğümde uzun süre ne yapmam gerektiğine karar veremedim. En sonunda da sarraf olmaya karar verdim. Almanya’ya bunun eğitimini almak için gittim ve geri döndüm. O sırada küçük bir atölye kurmuştuk, deri, tamircilik yapıyorduk. Sonra ben gümüş ve altın üretimi bölümünü de başlattım. Birilerinden bizim için işleme yapmalarını istiyorduk ama beğenmiyorduk, yeterince iyi değillerdi. Amacımız yüksek kalite bir marka yaratmaktı. Almanya’da el yapımı mücevhercilik konusunda gerçekten iyi bir eğitim almıştım. Bu nedenle yapılan işleri çok zor beğeniyordum.




Halen yardım alıyor musunuz yoksa tüm işleme, kakma, oyma gibi işlemleri kendi bünyenizde mi yapıyorsunuz?


Farklı ülkelerden farklı alanlarda çalışanlarımız var. Ancak bizim denetimimizde işliyor süreç.




Malzemeleri nereden temin ediyorsunuz?


Malzemeleri Asya’dan satın alıp, tasarım ve işlemeleri Bangkok’ta yapıyoruz. Aslında gördüğünüz her malzemeyi farklı bir ülkeden satın alıyorum. Bunun nedeni en güzel olan neredeyse oradan satın almak istemem. Güzel taşlar her zaman Brezilya’dan çıkıyor. Kırmızı kâselerimiz var, onların verniğini Çin’den temin ediyoruz. Japon sanatçılar ve Endonezyalı el işçileriyle çalışıyoruz. Ancak son nokta Bangkok’ta koyuluyor.




Babanızın ilhamını Asya’dan almış. Sizi de çekiyor mu bu cağrafya?


Benim ilham aldığım coğrafya sadece Asya değil. Biz ailece nasıl Doğu - Batı sentezini yansıtıyorsak, şirketimiz de bunun izlerini taşıyor. Doğu’nun Batı’yla buluşması olarak tanımlayabilirim durduğum noktayı. Siz İstanbul’da yaşayan biri olarak bunu çok daha iyi anlayabilirsiniz. Biz ilham almak için seyahat ederiz, farklı insanlar, farklı dünyalar, kültürler, farklı semboller, farklı materyaller tanımak için… İşte bu seyahatler benim ilham kaynağım…




İstanbul’la nasıl tanıştınız?


15 yıldır gelip gidiyoruz… Bu şehri çok seviyoruz. Bizi ve tasarımlarımızı gayet iyi anlıyorlar. Birçok hayat var, pek çok hayat boyutu var, ruh var. Her yıl en az bir kez gelip giderim İstanbul’a. Bir de burası bizim durağımız, partilerini ve şehrin ruhunu seviyoruz, çok da arkadaşımız var, güzel kulüpler ve barlar da cabası. Bir de yemekler…













İstanbul’da bir mağaza açmayı düşünüyor musunuz?


Belki! Neden olmasın? Çok isteriz. Türkiye Tayland arasındaki turizm de fark edilir boyutta arttı. Türk Hava Yolları’nın oraya uçması da çok şey değiştirdi, burayla ilişkide olmak güzel. Seyahatleriniz sizi ne yönde besliyor? Her seyahat ufkumuzu genişletiyor, çünkü pek çok farklı kültürle tanışıyoruz, izliyoruz, bunları bir şekilde kendinize katıyorsunuz. Gezegen seyyahlığı çok daha açık fikirli kalıyor insanı…




Tasarımlarınızdaki ejderhalar dikkatimizi çekti, bunun özel bir nedeni var mı?


Ejderha figürü çok seviliyor. Bir de annem de babam da Çin horoskopunda Ejderha burcundan. Tavşan yılında olduğumuz için tavşanlar da var.




Pek çok farklı malzeme kullanıyorsunuz, favorileriniz var mı aralarında?


Ahşap, gümüş, elmas, altın, yakut, savorit aklınıza ne gelirse... Favorilerim şunlar diyemem çünkü amacım bu malzemeleri bir araya getirmek zaten. Hepsini çok seviyorum. Bana göre her malzeme iyi kullanıldığında bambaşka bir ruha bürünebilir. Yeter ki farklı bir gözle bakın, farklı bir şekilde işleyin. Külkedisi ve Sindrella gibi düşünün. Bir tahta parçası gözünüze çok çirkin görünür ama onu biraz yağladığınızda ve şekil verdiğinizde harika görünebilir.




Marka ismi olarak neden lotus çiçeğini seçmişler?


‘Art de vivre’ yaşama sanatı anlamına geliyor. Lotus da, saflığın simgesi… Kirli suda yetişir ve dünyanın en güzel çiçeklerinden biridir. Aynı zamanda güzelliği ve güzel yaşamayı da simgeliyor.





Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.