“Bende kayış nerede koptu acaba?” dedi. Sanki bir dönem mükemmel bir anneymiş de bir yerde kayış kopmuş ve birdenbire korkunç bir anneye dönüşmüş gibi… Hiçbir anın içinde saf bir duygulanım olmadığını anlatmaya başladım o’na. Hayatta alınabilecek tüm roller içerisinde en dalgalı duygulanımın olduğu rol “annelik” bence. İki ayrı uçtaki duyguda aynı anda bulunabiliyorsun. Her rolde olabileceği gibi, bir rolü zaman zaman çok sevip, zaman zaman da hiç sevmeme hakkına nasıl sahipsek, annelik rolümüzü de sevip, sevmeme hakkına sahibizdir. Ama malum sebeplerden çoğumuz bunu yok sayarız. Anneliğin içerde yarattığı zorlayıcı, tetikleyici değişimler konusunda kimse konuşmak istemez. Bu konuda konuşmak, kutsala dokunmaktır. Elisabeth Badinter, “Kadınlık mı Annelik mi?” kitabında bu çatışmayı şöyle tanımlar: “Bireycilik ve kişisel tamamlanma arayışı, geleceğin annelerini, kendilerine dün sormadıkları soruları sormaya yöneltmektedir. Annelik artık bir kadının yegâne kendini onaylama şekli olmadığı için, çocuk isteği başka zorunluluklarla çatışabilmektedir. Çocuk profesyonel hayatlarını nasıl etkileyecek? Ev yaşantısı yeni baştan nasıl organize edilecek? Hayatlarındaki olumlu şeyleri koruyabilecekler mi ve asıl önemlisi özgürlüklerinin ne kadarından vazgeçmeleri gerekecek?” Adrienne Rich’in anlattığı gibi ataerkil bir kurum olan annelik ile kadın merkezli bir deneyim alanı olan annelik arasında gidip gelmekten içerde olan bitene ses verip tanımlayamayız çoğu zaman. Doğumdan sonra yaşanan o karanlık, dibe çeken depresyon konuşulmaz çünkü bundan bahsetmek bile sizi “kötü anne” yapar! İnsan hiç çocuğu oldu diye depresyona girer mi?


En yakınlarınızın bile fark etmediği görünmez bir başka evrende de ayrı bir yaşam sürdürmeye çalışırsınız. Onların yanında “normal” taklidi yapmayı sürdürerek üstelik. Bebeği ya da küçük çocuğu olan bir kadınla birlikteyken hiç onlara dikkat ettiniz mi gerçekten yoksa eskiden olduğu gibi yani ortamda o bebek/ çocuk hiç yokmuş gibi davranmaya devam mı ettiniz? Tam bir şey anlatacakken araya giren ağlama sesine rağmen, anlattığınız konuya aynen devam mı ettiniz yoksa karşınızdaki kadına nasıl destek olabilirim diye mi düşündünüz? Etrafı kolaçan edip ihtiyaçları tespit edebildiniz mi? Onun o anda anlattığınız o konuyla zerre ilgilenmek istemeyebileceğini göz önünde bulundurdunuz mu? Sadece şefkatli bir sarıp sarmalanmaya ihtiyacı olduğunu anlayabildiniz mi? Bu liste uzar gider, her kadın kendinden bir ekleme yapar buna elbet. Fakat en nihayetinde bunların çoğuna “hayır” ise cevabınız; oturunuz sıfır, sınıfta kaldınız!


Anneliğin bağlanma kuramı çerçevesinde ele alındığı psikolojik yaklaşımlara göre; annenin sağlayacağı tutarlı, duyarlı ve şefkatli bir ebeveynlik, çocuğun sağlıklı bilişsel, ruhsal ve bedensel gelişimi için olmazsa olmazdır. Buna göre aslında öncelik “anne” olmalıdır. Kadının ihtiyaçlarının karşılanması için gerekli koşulların yerine getirilmesi şarttır. Hem bireysel hem de toplumsal olarak öncelenmesi gereken en önemli konudur. Evin içindeki rahatlığı kadar, sosyal hayattaki rahatlığı da gözetilmelidir. Kentlerin, kasabaların düzenlemeleri de buna göre yapılmalıdır. Kadının sosyal atomunda yer alan birinci halkadan en dış halkaya kadar herkesin sürece dahil olması gerekir zira annelik, bir kişinin omuzlarına yüklemek için oldukça ağır bir roldür.



Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.