Herhangi bir konuda davanız oldu mu? Hukuki dava haline gelen, oldukça zorlayıcı hayat deneyimleri olan konulara varmadan önce, gündelik kişisel davanız nedir hiç düşündünüz mü? Herkesin bir davası olabilir.


Ağaç davası, su davası, temiz hava davası, yemek davası, toprak davası…


Sevgi davası…


Sevgi; dava sonucunda kazanılan, ulaşılan bir kazanç olmuyor. Sevginin içten, en derinden titreşmesi gerekiyor ki dava ateşi yansın. Kendi davamızın ne olduğunun farkında bile olmayabiliriz. Ancak yaşamın kendisi bir tür yaşama davası olduğuna göre, bir düşünün bakalım, sizin yaşamak için yürüttüğünüz davalar neler? Yoksa kendi davanızı kendiniz takip etmiyor musunuz?


Bugün, internette çok beğendiğiniz bir çantayı tükenmeden sipariş etmek olabilir.


Bugün, eve ekmek götürmek olabilir.


Bugün, patronla yüzleşmek olabilir.


Bugün, gürültücü komşu olabilir.


Bugün, eşinizin duygusal şiddeti olabilir.


Bugün, gördüğünüz yanlış tedavi olabilir.


Bugün, çocuğunuzun gördüğü akran zorbalığı olabilir.


Bugün, kimse rahatsız etmeden bir çay içebilmek olabilir.


Hepimiz bir dava içindeyiz. Hem de her gün, yeniden…


Gamsız ve keyfe keder bir yaşam sürüyorsak ve hiçbir davamız yok sanıyorsak da iklim değişir ve bir gün insanlık davası bize de dokunur.

Bu yüzden davalı-davacı haline gelmeden, kardeşçe…

Bir ortak dava için birlik olalım. Ama bunun için önce içimize dönelim. Kendi davamızın farkında olalım ve sürdürelim.


Öte yandan da…


Yeryüzünün de bir davası var.

Dağın başına da kaçsak, şehrin içinde kendi dünyamızda da kalsak; o dağa yağmur indiren bulut artık bizimle davalı…

İklim krizinin tam içindeyiz. Ağaç yandı, su kirlendi, hava kirlendi, toprak kirlendi, yemek bitiyor.

“İnek nerede, dağa kaçtı? Dağ nerede? Yandı bitti kül oldu.” hikayesinin üzerinden çok zaman geçti. Yeni bir tavır gerek.


Yine beton binalarda yaşıyor, elektrikli aletler kullanıyor, motorlu taşıt kullanıyor olabiliriz. Sistemi siyah-beyaz olarak görmek şart değil. Aksi halde “ya hep ya hiç” sarmalında kalma riski var. Koca beton şehirleri şimdi bugün yıkacak değiliz. Ama sen, ben, biz, kendi davamıza yer yüzü davasını katabiliriz. Neresinden başlasak, neresinden tutsak kardır. Elimizden ne geliyorsa, bir yerden başlayarak ve sürdürerek…


20 Eylül’de dünyanın dört bir yanında Küresel İklim Grevi gerçekleşti. 16 yaşındaki iklim aktivisti Greta Thunberg, New York'taki BM İklim Zirvesi'nde “Tüm bu olanlar çok yanlış. Şu anda burada olmamalıydım. Okyanus'un diğer yakasında okulumda olmalıydım. Ama hepiniz umut almak için biz gençlere geliyorsunuz. Nasıl cüret edersiniz?” dediği bir konuşma yaptı. Bunu gençlerin heyecanı, çevrecilerin eylemleri gibi dar kalıplara koyarak görmemek lazım. Greta, sanki yer yüzü dile gelmiş gibi haykırıyor. Onu ve arkadaşlarını takip etmek lazım. “Doğayı sevmek”, “çevreyi korumak” diyerek değil. Doğanın bir parçası olduğumuzu her gün tekrar tekrar hatırlayarak, hatırlatarak işin bir ucundan tutmak lazım.


Doğa biziz. Çevremize betonarme, manyetik, kablolarla sarılı duvarlar örmüş olsak da “çevre” aslında biziz.


Bir sistemin içinde doğmuşuz. İliğimize kemiğimize, hücrelerimize işlemiş. Söküp atmak bir anda olmuyor. İlmek ilmek çözmekle olacak ancak ve ancak… Suçluluk hissederek, gözümüzde büyüterek, “olan olmuş” diyerek pasif tarafa kaymayalım. Neresinden tutsak kardır, her gün ne yapsak kardır. Her gün yeni bir gün.


Bu dünya üzerinde hep birlikteyiz ve hepimiz dava arkadaşıyız.

Her gün yeniden hatırlayalım.

Sevgiyle…


Senem Tahmaz

Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.