Bugün benim doğum günüm. Kutlayıp kutlamamakla pek ilgilenmiyorum aslında. Ama her sene doğum günümden önceki gün, geçtiğim yıl bana ne katmış, benden ne götürmüş diye oturup kendi hayatımın muhasebesini yaparım. Gelecek yılımda kendime ne katabilirim diye düşürüm. Kendi çapımda hedefler belirler sonra da o hedefleri unutur giderim. Ta ki önümüzdeki doğum günüme kadar.


Geçen sene benim için hem çok zorluydu, hem de çok iyi bir yıldı her anlamda. Hayatıma fazladan insanlar da girdi, gitmemesini istediğim kişiler de gitti. Ama hayatıma her giren kişi kendisiyle birlikte bana öğretmesi gerekeni de getirdi. Her zaman baktığım yere, farklı bakmaya başladım. Bambaşka şeyler gördüm. Çalıştığım çocukların bir kelimesi, kafede karşılaştığım bir kadının küçük bir sohbeti gibi...


4 çocukla bekar bir anne olmanın zorluklarını da, güzelliklerini de dibine kadar yaşadım. Önceden tek başıma bir kafeye gidip oturamazken -çünkü kendimle zaman geçirmenin ne olduğunu, ne kadar değerli olduğunu bilmiyordum- şimdi, çocuklar babalarına gittiği günlerde bazen tek başıma gidip canlı müzik bile dinlediğim oluyor, biram ile birlikte. Ve bu zaman bana çok iyi geliyor. Kimse olmadan tek başımayım çünkü. Kendi kendimi dinleyebiliyorum. İçimdeki kadının, bana vereceği tavsiyeleri merakla dinliyorum.


Mesela 30 yaşımda, yani geçen yaşımda çok istediğim üniversiteye başladım. Hem de iki tane.


Kendime acımayı bıraktım sonlarına doğru bu yaşımın mesela. Evet, zor zamanlardan geçtim arada hala da geçiyorum ama onlara odaklanıp, dünyadaki en şanssız insan olduğuma inandığım günler geride kaldı. Zor zamanlar olacak, onlar sadece bu koşumdaki engebeler, iyi bir antremanla yavaş yavaş o engebelere takılıp düşmemeyi öğreneceğim. Düşsem de ayağa kalkıp, üstümdeki tozu silkeleyip daha hırslı koşacağım o yolda.


Başkalarının hayatını yaşamayı zaten bırakmıştım geçen sene. Kimin ne dediğine tıkayıp kulaklarımı kendi şarkımı söyleyip, kendi stilimde dans ettim. Çünkü bu pist benim. Başkalarının kareografisiyle dans etmek için çok kısa bu hayat.


Mesela 30 yaşımın son günlerinde, serbest bırakmayı öğrendim. Düşüncelerimi, zamanımı, hayatımdaki insanları... Tam anlamıyla serbest bıraktım aslında sıkı sıkı sarılmaya çalıştığım şey onlar değilmiş. Kendimmiş. Kendimi sıkıp, belli kalıplara hapsediyormuşum. Beni ben yapan sesleri susturmaya çalışıyormuşum. Bunu öğrendim. Artık bu seslerin volume'ünü en son ses dinlemeye karar verdim. Hayatıma girmek isteyenleri iyi niyetleriyle karşılamaya, çıkmak isteyenleri de bana kattığı şeylere şükür ederek uğurlamaya karar verdim. Ve yavaş yavaş bunu uygulamaya da başladım. Bu bana o kadar özgürlük verdi ki, derin ve huzurlu nefesler alabiliyorum artık.


Ağlamanın rahatlatıcılığını öğrendim mesela. Ağladığım için suçluluk duymuyorum artık. Gülmek kadar ağlamak da güzel.


31 yaşımda da bu öğrendiklerimin üzerine katarak ilerleyeceğim. Tekrar düşeceğim ama daha da sağlam kalkacağım ayağa. Belki aşık olacağım, belki yalnızlığımın daha da fazla tadını çıkaracağım.


Bilmiyorum ne gelecek, ne gidecek. Ama bildiğim şey şu her gelen bir niyetle ve amaçla gelecek. Giden ise, hayatımdaki yeri doldu diye, bana öğrettikleriyle hayatıma ve bana kattıkları bittiği için gidecek. Serbestler. Gelen de, giden de. Bunlar sadece kişiler değil ama her şey.


Sonuç olarak iyi ki doğmuşum. Hayatıma dokunanlarla, hayatında olduklarımla...

Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.