Sanki herhangi bir günmüş gibi; ne bir çam ağacı ne de Noel Baba figürü vardı, sokaklarda... Boğa'nın üzerindeki mavi yıldızlı tak, soğuk bir ışık yayıyor etrafa. Buluşma noktası Altıyol'da kimse yok, belki de yağmurun etkisiyle insanlar hızlı hızlı geçip gidiyorlar. Önceki yıllardaki gibi; Bahariye Caddesi'nin belli noktalarına belediyenin yerleştirdiği kardan adam, ışıklı çam ağacı ve Noel Baba da olmasa, yılın son günü değil, dersiniz... Cadde üzerindeki esnaf da bir hoş! Bir çam figürünü bırakın, dükkanının camına köpükten kar kristali bile asmamış. Hatta köpüklü spreyle yazacağı bir 'Hoşgeldin 2017' yazısını bile çok görmüş. Enerjisiz, umutsuz herhalde... Anadolu yakasının en merkezi ilçesi böyleyse, İstanbul'un diğer semtleri kim bilir nasıldır, diye geçirdim aklımdan; yılın son günündeki aile toplantımızı yapacağımız kafeteryaya doğru yürürken.



Bahariye Caddesi üzerindeki Aya Triada Kilisesi'nin arka sokaklarında yürüyerek ilerliyoruz... Yeni yıla 6 saat olduğundan belki de Kadife Sokağı'ndaki kafe ve barlar henüz boş. Apartmanların birinci katlarındaki evlerin pencerelerine kayıyor gözüm. Bazılarında çam ağacı süslenmiş, çoğunda ise hareket, heyecan yok. Geçen kış yaptığım gibi, şöminesinin önündeki koltukta oturmayı hayal ediyorum kafeteryanın çıngıraklı kapısından içeri girerken... Körili tavuk ve elmalı tart kokularına karışan buram buram kahve kokusu, nefis. Bir - iki kadın müşteri var, ön masalarda. Uzun ince mekanın ilerisinde kare, genişçe bölüme doğru yürüyoruz... Burası biraz daha kalabalık. Garson bizi takip ediyor, şömineyi arıyorum gözlerimle. Ama şöminenin içinde büyükçe bir kutu var. Şömineyi işaret edip; eskiden yanardı, diyorum hayal kırıklığıyla... Evet bu yıl yakmadık diyor garson, istediğiniz yere oturabilirsiniz.


Çocuklar bir masa seçti, oturduk. Etrafta ne bir çam ağacı ne de yeni yıla dair bir süsleme var. Sanki yılsonu değerlendirme ve yeni yıl hedef toplantısı değil, öylesine bir cumartesi akşamı birlikteliği... Sadece, oturduğumuz masanın dayalı olduğu duvarın üzerinde bir tablo, o tablonun çivisine asılı kısacık bir mor pırıltı var. Bir de masanın üzerinde, henüz hiç yakılmamış 4 mum... İyi bari, bunları yakarız, diyorum kendi kendime.




Elektrikler kesilirse, diye...

Bu arada sıcak çikolata, kahve ve elmalı tart söyledik. Başladık konuşmaya... Çocuklar yeni yıla dair düşüncelerini, isteklerini sıralıyor, neleri hedefleyebileceklerini soruyorlar. Bir ben, bir babaları anlatıyoruz; insan hayallerini yazılı hale getirirse kendine de söz vermiş olur. Ne yapacağını bilir. Yıl başında belirlenen hedefler, yıl boyunca akıldan çıkmaz. Hele de masanın görünür bir köşesine yazar asarsan, hep aklında olur. Yıl sonunda kendini değerlendirme fırsatı bulursun, falan, falan...


Bir ara çakmak istedim, masadaki mumları yakmak için... "Biz onları elektrikler kesilince yakıyoruz" demez mi garson? Aaa, yılbaşını çağrıştıracak hiçbir şey olmadığı gibi, bu mumlar da yeni yıl için değilmiş, demek ki, dedim kendi kendime... Neyse garson beni kırmadı, yine de masadaki 4 mumu yaktı bizim için. Hafif loş masamız, mumların titrek aleviyle aydınlandı.


Baktım istekler defter ve kağıtlara alt alta yazılıyor, tamam diyorum, bu yıl da kendilerine hedef oluşturmalarına önayak olduk. Bir-iki sene daha bu yılbaşı hedef toplantılarını yinelersek, yerleşip gelenekselleşebilir, yaşasın! Bu arada da çocuklar aile büyüklerini kutlasınlar diye; sohbetimizin arasına telefonla yeni yıl tebriği görüşmeleri de organize ediyorum... Aaa oğlum bak babaannen arıyor, deyip oğluma veriyorum telefonu... Derken 10 dakika sonra aaa, kızım bak dayın arıyor, diyorum, telefonu veriyorum. Herkes konuştuktan sonra telefon bana geliyor; ben de yeni yıl dileklerinde bulunuyorum ama mutlaka; aman dışarıda çok kalmayın, bir an önce eve gidin, telkinleriyle karşılaşıyorum. Evden çok uzakta olmadığımız konusunda onları ikna etmeye çalışıyorum. Kaygılı sözlerle telefonu kapatıyoruz... Zaten eve gitme vakti, deyip kalkıyoruz.




Hassas noktalar

Bahariye Caddesi'ni boydan boya yürüyerek dönüyoruz eve. Aklım, iki gün önce Bahçekapı'da gördüğüm bir bilboard'un üzerine yapıştırılmış afişte... Nimet Abla'nın önündeki umut kuyruğunu görüntülemek için Eminönü'ne gittiğimde görmüştüm. Bir fotoğraf makinesi markası, çam ağacı şeklinde sıralanmış lens ve diğer fotoğraf malzemelerinin reklamını yapmıştı. Bilboard'un tam ortasına yapıştırılan afişte Noel Baba, Milli Piyano bileti ve bira şişesine yer verilen ve altında "Ey müminler içki, kumar, anıt taşları, fal okları şeytan işi pisliklerdir, uzak durun kurtuluşa erin" yazan afiş ilginç gelmişti. Ondan önce de okullarda yılbaşı kutlamasını yasaklayan milli eğitim müdürleri dikkatimi çekmişti. Sosyal medyada, hocaların 'Noel'i kutlamayın, hindi yemeyin' twit'lerini okumuştum. Cuma hutbesinde, yılbaşının kutlanmaması gerektiğinin altı çizilmişti. Yılbaşı günü ise imam hatipte öğretmenlik yapan bir arkadaşım, çocuklar en çok yılbaşını kutlamak günah mı, diye soruyor demişti. Başka bir haber de aklımdaydı; Kadıköy'de yılbaşı kutlanmasına karşı bildiri dağıtmaya çalışan ve kadınların tepkisini çeken cübbeli-sarıklılar... Ve işte şimdi sanki yılın son günü değilmiş gibi, ne bir ses ne bir ışık var Bahariye'de. Zaman, sessizce 2017'ye akıyor.


Saatler 24:00'ü gösterdiğinde ise televizyonların temkinli yılbaşı kutlamaları arasında zap yaparken buluyorum kendimi; ta ki Ortaköy'deki saldırıya kadar...


Yüreğim burkuluyor. Eskiden havai fişekler eşliğinde Taksim'de yeni yıla girdiğim coşkulu yılbaşı kutlamalarını hatırlıyorum... Çocuklara bu coşkuyu tattırmak galiba bundan sonra mümkün olmayacak. Yeni yılın ilk saatinde, onlarca masum insanın canice neden katledildiğini anlatmak ise çok zor olacak.




Hayriye Mengüç







YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.