Bir eğitime katıldım geçen gün. Büyükanne ve büyükbaba adaylarına yönelik bir ‘toruna hazırlık eğitimi’ydi. Ne kadar iyi niyetli bir fikir, diye düşündüm gitmeden önce. Salonun epeyce dolu olduğunu görünce de şaşırdım bu kadar ilgi görmesine. Demek ki merak ediyorlar, demek ki kızlarına-gelinlerine destek olmayı bu kadar çok istiyorlar, diye sevindim. Gelenlerin çoğu nine adaylarıydı. Kiminin kızı kiminin gelini hamileydi. 2 tane de dede adayım vardı. Salondaki en genç bendim. Bir kenara oturup dinledim.
Bir psikoloğun sunumuyla başladı eğitim. Hamileliği, doğumu, lohusalığı ve bebek bakımıyla ilgili temel prensipleri anlatmayı planlamıştı. Eskiden düşünülenin aksine bebeklerin boş birer sayfa olmadığını, hafızanın rahimde 6 haftalıkken oluşmaya başladığını anlattı müstakbel ninelere ve 2 dede adayına… Sonra sıra doğum şekilleri ve ‘ten tene temas’a geldi.
Kızı sezaryen doğum planlayan 2 anneanne adayı üzüldüler. Bebeğin doğduğu ilk saatlerde annesinin kucağına verilmesinin önemini anlatmaya çalıştı biraz, tam toparlayamadı. Karşısındakiler dede ve nine adaylarıydı, bu konu pek onlarla ilgili değildi.
Meme değil ‘Nine'!
Sonra bebeğin doğduğu varsayılıp bakım konusuna geçildi. Birçok okul okumuş olduğuna emin olduğum psikoloğu dinleyememeye başlamam da tam bu sıralara denk geldi. “Bebek her ağladığında kucağınıza almayın. Meme vermeyin. Bağımlı kişilik olur. Şöyle olur, böyle olur” diye kendince emin olduğu beyanatlarda bulundu…
Nineler ve iki dedenin gözleri büyüdü, araya girip “Ama, ama” diye başlayan cümleler kurdular. Bazıları uzmanın haklı olduğunu düşünüp kafalarını salladı. İşte ben bundan itibaren salondan çıkmam gerektiğini anladım. Çıkmazsam uzmanın lafına karışacaktım. Çıktım. Darlanmıştım...
Çocuk bakımı, eğitimi, psikolojisi deyince gerçekler birkaç kola ayrılıyor… Kimi bilim adamı “Şöyle şöyle yaparsanız doğrudur” derken kimi bilim adamı da “Böyle böyle yaparsanız doğrudur” diyor. Sanırım tarihte başka hiçbir ebeveyn neslinin kafası bizimki kadar karışık olmamıştı. Bu zaten böyle… Beni çileden çıkaran uzmanın hitap ettiği kitlenin özelliklerini unutarak ezbere birtakım doğruları “kati gerçekler” olarak anlatmasıydı…
Nineler ve 2 dede o gün, o eğitimden çıktıktan sonra kendi çocuklarını nasıl büyüttüklerini hatırlamaya çalıştılar. Bazıları bir şeyleri hatırlıyordu, bazıları çoktan unutmuştu.
Uzman lafı dilemması
O gün, o uzman nineler ve 2 dedeye “Yeni doğum yapan kızınıza her türlü destek olun” mesajı verebilirdi. “Mutlu anne, mutlu bebektir… Siz kızınıza iyi bakın” diyebilirdi… “Yapabileceğiniz en iyi şey, yepyeni anne olmuş kızınızı sevmek, arada bir başını okşamak, evde yemeğinin olduğundan, arada bir banyo yapabildiğinden emin olmak” diyebilirdi…
Bir uzman böyle söylediği için o nineler ve o 2 dede, kızlarına zaten iyi bakacakken biraz daha özen gösterirlerdi. Hem de müstakbel torunları için uzmandan eğitim almış olmanın gururunu taşırlardı…
Öyle olmadı. Uzman onlara “Bebeği kucağınıza almayın, her ağladığında meme vermesinler” dedi… Uzman nine ve dedeleri polis yaptı bu lafıyla. O nineler ve o iki dede “Hadi canım sen de” diyenler hariç, doğum hormonlarıyla ve hayatına giren yeni yaratıkla ters düz olmuş loğusa kızlarına “Her ağladığında kucağa alma şımarır, sürekli meme verme bağımlı olur…” diyecekler sanıyorum…
İyi mi olacak? Sanmıyorum… Bu vesileyle cemil cümle uzmanları kişiye özel olmayan reçeteler vermek konusunda uyarıyor. Her birini diplomalarından öpüyorum…
Yazı: Damla Çeliktaban
YORUMLAR