İçinde bulunduğum anda, kendimi bu yazıyla ifade etmenin yollarını arıyor zihnim. Yazıya nasıl başlayacağımı düşünürken, “ne desem daha net anlaşılır?” diyen yanımla, “ne yazarsan yaz dürüstlükle yaz” diyen yanım tam birbirine cephe alacak iken fark ediyorum; insan olarak en çok yaptığım iki eylemden biri düşünmek, diğeri konuşmak.
Kendimle başbaşa kaldığım her an ve bazen yanımda birileri varken, hatta ağzımdan çıkan cümlelerle eş zamanlı ve ağzımdan çıkan cümlelerle paralel olmayan cümleler kurarken yakalıyorum kendimi. Zaman zaman çenem konuşmaktan yorulduğunda, dinlemenin ne kadar keyifli bir eylem olduğunu keşfettiğimden, daha az konuşabildiğim zamanlar oluyor. Bununla beraber; yanlış anlaşılmasını istemem, sadece dış dünyadaki sessizlikten bahsediyorum. İçimdeki dünyada, kendimle kurduğum ilişkide, bazen birini dinlerken zihnimden düşünceler ordusu geçiyor envai çeşit marşla. Zihnim bana ait olan veya başkalarından duyduğum düşünce kalıplarıyla yoğrulmuş bu yaşıma kadar, her birimiz gibi. Hal böyle olunca, kendi sesimi duymak da kendi sesimi ifade etmek kadar zorlayıcı olabiliyor. Kendimle kurduğum bu iletişim biçimi, içimdeki hayatı zaman zaman altüst ederken dış dünyadaki hayatımda da konforsuz deneyimlere olanak yaratıyor. Bu konforsuz deneyimler içimdeki yaşam enerjisini sömürdüğünde, kendimi ifade etmekten geri duruyorum ve derken sustuklarım içimdeki hayatı yeniden alt üst etmeye başlıyor. Bitmeyen bir döngü! Bahsettiğim döngüyü tanıdık bulanlar burada mı?
Sanırım ana mesele bu. Fark ettiklerim, hissettiklerim, düşündüklerim ve ağzımdan çıkanlar birbiriyle uyumlu mu, bir mi, bütün mü? Duyguların, düşüncelerin, inandıkların nasıl ifade buluyor, sen kendini nasıl ifade ediyorsun? İnandıklarına sıkı sıkı tutunarak ve ne pahasına olursa olsun haklılığını savunarak mı? Şimdi bunu söylersem, alınır darılır, aram bozulur diye susup kendinden vazgeçerek ya da karşındakinin düşünceleri ile uyumlu cümleler kurarak mi? Birbirimizden farklı düşünebiliriz, acaba o nasıl düşünüyor diye içinde meraklı bir alan bırakarak mı? Şimdi böyle dersem, kırılır diye düşünüp kendini ifade etmediğin için kırıldığın kaç deneyimin var? Ya bu da ne saçmalıyor diye karşındakini yargıladığın kaç tane düşüncen var? Benim sayısını hatırlamadığım bir sürü deneyimim, düşüncem var.
Tüm bu deneyimlerin toplamı, içimde derin merak alanlarını aralamıştı geçmişte, “ne dedim ben şimdi?” cümlelerim, “ay yanlış anladın, öyle demek istemedim” cümlelerine dönerken "kendimi nasıl daha net, anlaşılır ve dürüstçe ifade ederim?" odağında fark ettim ki, mesele düşünce biçimimde olabilir. Burdan hareketle dikkatimin odağını içimdeki seslere ve daha sonra ağzımdan çıkan cümlelere verdiğimde kendimi ifade etme biçimimdeki kalıplara yakından bakma fırsatı buldum. İçimde bitmeyeceğini düşündüğüm “haklı” çıkma odağı, düşündüklerimin ve düşüncelerimden ifade bulanların doğruluğuna olan güçlü inançlarım var-dı benim.
Halbuki hayat bu; türlü türlü canlılar var, türlü türlü insan karakterleri var, doğruluğu bilimsel verilerle ispatlanmış %100 doğru dediğimiz bilgiler bile zamanla değişebiliyor. Mesela tereyağı, benim çocukluğumda zararlı bilinirken şimdilerde 'faydalı, yeyin' diyenler oluyor. Kimine göre çok faydalı olan kırmızı et, kimine göre çok zararlı. Var mı %100 doğru? Bilimin bile %100 doğru diyemediği onlarca bilgi varken -ispatlanmış / ispatlanmamış bilgiler de dahil- benim kendi inandığım doğruların %100 doğru olduğunu düşünüp hararetle ifade etmem abesle iştigal değil de nedir?
Ben böyle düşünüyorum dediğim yerde, sen de benim gibi düşün diye dayatılan doğrulardan başlayan anlaşmazlıkların, uyuşmazlıkların vardığı yerde ben pek bir hayır görmedim yaşadığım sürece.. İnandığının doğruluğu üzerinde konuşma demiyorum, inandığına başka biri, başka bir açıdan da bakabilir, bunu da aklında tut diyorum. Aynı anda, paylaştığımız ortak gerçeklikte birbirimizden farklı düşünebileceğimizi hatırlaman mümkün olur mu diye soruyorum.
Her birimizin içine doğduğu aile, yetiştiği küçük topluluk, aldığı eğitim, bölgelere göre kültürel değerleri birbirinden farklı iken 'en doğruyu ben bilirim' yarışına girmeden, bir diğerine ilgiyle ve merakta kalarak kendimizi dürüstlükle, netlikle, tüm hakikatimizle nasıl ifade ederiz diye soruyorum.
Buralarda geliştireceğimiz küçük farkındalıklar, Mevlana’nın “Doğru ve yanlışın ötesinde bir yer var, seninle orada buluşalım.” sözündeki gibi bizi insanlığın hakikatinde buluşturur mu?
Ne dersin?
YORUMLAR