Mesai bitimi eve dönerken mahallenin bakkalına uğradım. Yedi çeşit çikolata, büyük boy acılı cips ve diyet kola aldım. Eve geldiğimde bakkal poşetini mutfağın bir köşesine atarak kendime birkaç dakikada sert bir kahve yaptım. O an ihtiyacım olan sadece buydu. Ardından camın önüne geçtim, kahvemden bir yudum alırken birden bire ürperti geldi. Kazağımın kolunu üşümüş gibi parmak uçlarıma doğru çekiştirdim.


Gizem'in sözleri içimi titretmişti. Evet korkuyordum. Hata yapmaktan, mutlu bir anda ölmekten korkuyordum. Çünkü kurnazların arasında yaşayan biriydim. Evet, Gizem çok haklıydı. Aşkı özlüyordum ama aileme de sadıktım ve hep çocuk olmayı istiyordum. Çünkü, hayatımda hiç çocuk olmamıştım. Sevmeye muhtaçtım ben sevilmeye de. Dar görüşlü bir çemberin içinde yaşamaktaydım ve hep yalnızdım. Sadece kendi ufuklarımda hayaller kurup geceleri düşlerimde inanılmaz güzel seyahatler yapıyor, gündüzleri uyandığında kendimi kapkaranlık bir dünyada kimsesiz ve yalnız görüyordum. Gelip geçiciydi her şey. Eğitim hayatında öğrenmek, eğitilmek tek amacımdı. Çabalamaktaydım, her şeyin en büyük çabasını vermiştim aslında, kendim için. Bir devlet kadını olabilirdim. Muradım hep düşlerimde ve hayallerimde kalmıştı. Yurt dışına gitmeyi çok istemiştim.


Çok sevmiştim ama tuzağa düşmüştüm. Aşk tuzağına. Parasızlığa bile dayanmaya çalışan, sevdiğiyle mutlu bir yuva kurmak isteyen biriydim. Asla zenginlik istemedim. Yeni bir hayat istedim hep. Yeni düşünceler, yeni projelerle bir araya gelmek... Şimdi yolculuğa çıkmak alıp başımı gitmek istiyordum. Düşünceler beynimi kemirirken biraz kanepeye uzanmanın iyi geleceğini düşünerek salona doğru yürüdüm. Kanepenin yanındaki sehpada Cemal Süreya'nın kartviziti duruyordu. Üzerinde "Ne zaman bu şehirden kaçıp gitme isteği gelse, bir köşeye oturup geçmesini bekliyorum. Gidersem dönmem çünkü biliyorum" yazılı kartviziti. İnsan nereye giderse gitsin var olan düşüncelerini de götürüyor. Bunun bilincindeyken gitmek ne kadar doğru bilmiyorum. Lakin unutmak denilen bir duygu vardır ya hani işte, ben de bunu yaşamak adına yolculuğa çıkmak zorundaydım.


Aslında hayatta en korktuğum şeydir yaşadığın şehri terk etmek. Bir hayatı terk ediyor insan, yaşadıklarını terk ediyor. İşe geç kalmamak için kurduğu saati. Her sabah uğradığı pastaneyi, 7.15 dolmuşunu. Etrafına gülümseyişini. Gün boyu bekleyen işleri, kişileri, cevapsız çağrıları. Sıcak çayını hoş sohbetlerini, akşam evinde bekleyenlerini. Puslu havalarda uzaklara dalışlarını, belirsiz duygularını, bekleyişini terk ediyor insan...


Unutmak adına yeniden yaşamak var olan bir şey midir? Başka bir ülkede, başka bir şehirde, bir yol çizerek hiç gitmediğim görmediğim bir yolculuk olacaktı bu belki de. Sıfıra adım atar gibi her şey bitmeliydi...


Ve, gün doğarken yazılmış bir mektup bırakıyorum geriye diyorum ki:

Bir kıpırdadır hepimizin özlediği

Düşlerindeki yalnızlığı silmektir

Kıpırtılarda gizlidir hayatın sırrı

Hüsranla içse de...



YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.