Çok üzülüyorum bu dönem yaşlılığına denk gelenlere; ama en çok çocukluğunu bu dönemde yaşayanlara... Bizim bile anlamadığımız bir hızla gelişen, anlaşılmayan sebepler yoluyla sonuç olarak eve kapanmamıza sebep olan, onlar için hiçbir gerçekliği olmayan bir şey. Ama sonuçları her biri için fazla; parktan oldular mesela. Binaların arasında sıkışıp kaldık dedik gerçekten sıkıştık bu kez. Sokakta oynaması lüks olan nesle bir de ‘parka bir süre gidemeyeceğiz’ dedik. Zaman kavramı olmayan çocuklara, bizim bilmediğimiz süreleri anlattık. Bölünen uykularına, hortlayan korkularına çare aramaya başladık. Doktorların adını zor söylediği virüsün adı onların da lugatlarında artık. Evdeki öfke nöbetlerinde kendimiz legüle olamadan nasıl çare olacağımızı şaşırdık.


Evde geçmesi gereken bir dönemi düşünürken en çok ömürlerinin büyük kısmı evde, kapalı alanlarda geçenlere gidiyor aklım. Demir parmaklıklar ardından gökyüzünü görmeye çalışan çocuklar geliyor kalbimin ortasına, gökyüzüne baktıkça. ‘Markete gitmenin büyük gezilere eşdeğer olduğu şu günlerde market raflarında ‘çikolata’ diye tutturamayan çocuklar. Başkalarının ‘ayyy ne yaramaz’ bakışlarından habersiz kendini yere atıp herhangi bir şey için saatlerce tutturamayan çocuklar. Anneleri arkadaşlarıyla kahvelerini yudumlarken o çok süslü, kat kat doğumgünü pastaların en tepesindeki mumlara uzanamayan çocuklar. Çizgi filmleri, animasyon filmleri, eğitici programları bilmeden büyüyen çocuklar. Yılbaşı zamanı herhangi bir kırtasiyeden yılbaşı kartı alıp herhangi bir şehirdeki arkadaşına özgürce yollayamayan çocuklar. Okuldan sonra katılacağı programı da okulu da bilmeyen çocuklar. İçime en çok onlar batıyor, bu yönüyle.


Anneleri dahil başka kadınların hayatlarının en karanlık yerini tüm detayıyla bilen, belki de artık cinayet analizi yapabilecek kadar cinayet hikayesi dinlemiş çocuklar. Türlü travmalar altında kavgalara, paylaşılamayan şeylere, mutsuzluklara, gün sayanlara, yılları unutanlara ‘mecburen’ şahitlik eden, ‘kader mahkûmu’ çocuklar. İçine doğdukları yeri de sistemi de hiç anlamayacak yitip gidecek çocukluklar, hayaller. Yetişkinlerin, duymamaları gereken hikâyeleri arasında sıkışmış, nereye gittiği belli olmayan, çocuk olmadan yetişkin olmak zorunda kalmış çocuklar…


Biz kendi ‘evde kalma’ hikâyemiz için ne öfkeliyiz di mi? Çinlilere, onların değişik yemek anlayışına, bu virüsle ilgili önlem alınamayan durumlara, kendi yetişkin aklıyla önlem almayı tercih etmeyenlere vs. liste uzayıp gider. Cezaevlerinde bulunmak zorunda olan çocuklar durumlarıyla ilgili kime kızsın? Kime kızsa çocukluklarını verir ona? Birinin çocukluğunu yaşamaması ne büyük acı. Neden diye soran olsa verecek cevap; ‘annemin işlediği/işlemediği suçtan.’ Çocukların suçu yok!


Oğlum dünyaya yeni geldiği zamanlarda ki bu da benim pusetle tanışma dönemime denk geliyordu. Kaldırımlarda yürümenin ne zor olduğunu düşünür dururdum ve engelli insanlar için kolaylaştırıcı bir şey olmaması içimi burkardı. Olabilen ama tercih edilmeyen bir sebeple evlerinde kapanmak zorunda kalan çocuk, yetişkin kim varsa bir kez daha içim karardı bu süreçte. Yine soran olsa cevap ne aşağılayıcı; ‘Bizlerin yollarda gezme şansı yoktu; çünkü insanlar genellikle duyarsız bizlere karşı.’ Yönetilenler ve yönetenler olarak hep birlikte çok da empatik olmadığımız için. Yapılabilir yollar, sağlanabilir ulaşım modellerinin genişlemesi gibi işler çok ilgimizi çekmediği için engelli birçok insan evde.


Yani bizim kırmızı alarmla ifade ettiğimiz bu süreci, senelerdir kapalı alanlarda geçiren binlerce insan zaten var. Biz şimdi onlara eşlik ediyoruz, yalnızlıklarına ortak oluyoruz, bizi misafir ediyorlar kapalı alanlara. Biz de sanki hiç kendi elimizle yapmamışız gibi alınmadan, gayet rahat oturuveriyoruz koltuklarına.


İçim kararıyor bu günlerde zarar verdiğimiz ağaçlardan, tecavüzüne ses çıkarmadığımız ‘kışkırttın ama’ dediğimiz kadınlardan, kimsesiz, çocuksuz bırakılan çocuklardan, evsiz bıraktığımız hayvanlardan, dışarıda gezmeyi işkence çevirdiğimiz engelli insanlara yaptıklarımız, sebep olduklarımızdan ötürü. Olabilecek onlarca güzelliği, rahatımızı bozmamak, kafamızı ağrıtmamak gibi sebeplerle umursamadığımız için.


Böyle bir dönemden geçerken en çok içimize dönmek lazımdı di mi? Sahi bugünkü kişisel gelişim konusu neydi?

Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.