Son birkaç yılda Fransa’da rol adığı dizi ve filmlerle* parladı. Ülke dışına taşan şöhretini ise, Netflix’te yayınlanan komedi Menajerimi Arayın’daki** rolüne borçlu. Yıldızların entrikalarla dolu dünyasına ayna tutan dizide, tuttuğunu koparan menajer Andréa’yı canlandıran Camille Cottin, onu izleyenlerde merak uyandırıyor. Acaba Andréa’ya ne kadar benziyor? Gündelik hayatında nasıl biri?


Cottin’i izleyicileri gözünde ilginç kılan, şüphesiz dizideki baskın, bir lezbiyeni canlandırdığı, kendi deyişiyle “gürültülü” rol. Ancak konuştuğu zaman anlaşılıyor ki, karakteri de hayatı da Andréa’nınkinden çok farklı.

Camille Cottin’i tanımak isteyen Türk izleyiciler için, Psichologies dergisinde yayımlanan röportajından bir derleme yaptık.


“Kabileye çok bağlıyım”

Röportajı gerçekleştiren Anne Laure Gannac’a göre “komik, uyumsuz ve patlamaya hazır” görünen oyuncunun “etiketinde hata” var. “Birkaç delilik tohumu serpilmiş olsa da yumuşak, sakin, uslu bir kız.” Camille Cottin’in kendiyle ilgili ilk sözleri, bu gözlemi doğruluyor: “Kendimden konuşma fikrinden rahatsızım. Bu beni utandırıyor.”


Ancak oynadığı dizi ve filmlerde sergilediği dışa dönük kişiliklerin tamamen zıttı da olmadığını söylüyor: “Hepimizin çelişkileri var ve belki de bizi ilginç kılan bu. Mesela Andréa, Dix pour cent’daki (Menajerimi Arayın) karakterim. Onu, ilk başta güçlü ve kendine güveni tam görürken, kırılganlığını ve kararsızlıklarını keşfettikçe sevdiğimize inanıyorum.”


Sakinleştirilmeye çalışılan aşırı dışa dönük bir çocuk olduğunu söyleyince, konu ailesine geliyor. Cottin, klasik bir ailede yetişmediğini anlatıyor:


“Sıradan bir aile değildik. Annemle babam, annem bana hamileyken ayrıldılar, ama çok sıcak ve samimi biçimde. Babam altıncı katta oturuyordu, ben annemle beşinci katta yaşıyordum. Ailemin sıradışılığı, biraz da büyükanne ve dedelerin tamamen birbirinin zıttı olmalarından ileri geliyordu. Bir yanda bir savcı, diğer yanda Cezayir’de bir ayakkabı satıcısı.”


İlk zamanlar pek iyi anlaşamadıklarını söylüyor:

Başta, savcı, kızının bir ayakkabı satıcıyla evlenmesinden memnun değildi. Ama yavaş yavaş önyargılarını yoksaymayı bildi. Sonra çocukluk dönemi, üvey babamın hayatımıza girişinin anısı; ben beş yaşındayken kız kardeşimin beni deli gibi mutlu eden doğumu. Taşındıktan sonra babam bizi takip etti. Hatta aynı kattaydık ve üç çocuğu vardı. En büyüğü on beş yaşında olan dört kardeşin büyüğüydüm. Kabileye çok bağlıyım, birleşerek büyüyen aileyi seviyorum. Arkadaşlıklarımda da bu böyle, kendimi aile içindeymişim gibi hissediyorum. Böyle bir ortamda yetişmek, kaçınılmaz olarak toleransı geliştiriyor.”


“Hiç sınıfın en komiği gibi hissetmedim”

O 12 yaşındayken yerleştikleri Londra’da, gittiği Fransız lisesinde kendi tabiriyle bütün “durumlardan” geçiyor. Bir yıl utangaç bir kız, bir dönem etrafı arkadaş grubuyla çevrili, ama hiçbir zaman sınıfın en komiği hissetmeden. Güldürmekten ve gülmekten hep memnun olduğunu hatırlıyor: “Bedeni teslim alan hafiflik duygusu ayrımsanmayacak gibi değil.”


Annesine mi babasına mı benzediği sorusuna cevabı biraz belirsiz: “Ergenlik döneminde babam derdi ki: ‘Defolarımdan başka bir şeyimi almadın!’ Ne ima etmek istediğini anlamıyordum, derinlemesine düşünmek zorunda kalıyordum.”


Bahsettiği, pek de özgür olmayan bir ergenlik: “Annem bana karşı çok disiplinliydi, her konuda: eve gidiş geliş saatleri, ödevler… Kendi hayatında ise çok daha özgür ve değişkendi.”




İngilizce öğretmenliği dönemi

Camille Cottin’in diğer, aslında ilk mesleği İngilizce öğretmenliği. Neden seçimini bu yönde kullandığını şöyle anlatıyor: “Hep sinema yapmak istedim ve ailemde finansçı üvey babam dahil, herkes beni destekliyordu. Ama hepsi önce eğitimimi tamamlamamı istiyorlardı. İngilizceyi seçtim, çünkü Londra’da yaşıyordum: Az zamanımı alacak, tiyatro dersleri için bana vakit bırakacak gibi geliyordu. Ve pişman olmadım. Okuldan nefret eden ben, fakültede çiçek açtım, edebiyatla, tarihle beslendim. Basit bir lisans ile İngilizce öğretmeni olmaya izin veren bir ilana denk geldim. Yeterliydim ve oraya çalıştım. Ama uzun süre değil!”


“Kimsenin kimseye benzememesi fikrini seviyorum”

Tiyatro eğitimi boyunca ünlenmeyi yürekten dilediğini, ancak otuzuna geldiğinde kendine bunun gerçekleşmediğini söyleyip sinema ve televizyondan uzaklaşarak tamamen tiyatroya yöneldiğini ifade ediyor Cottin. Ve eğer ona şöhret kapılarını açan Connasse dizisinin kadrosuna seçilmeseydi, yaşama nedeni olan sahneyi asla bırakmayacağını ekliyor.


Sonrasında da hep güçlü, öne çıkan kadın roller teklif edilmesini ise fiziksel nedenlere bağlıyor: “Bu benim iddialı burnumla açıklanabilecek bir şey.” Ancak burnunun ona “sorun yarattığı” dönemler de olmuş. Lisede bütün sorunu burnundan kaynaklanıyormuş meselâ. Bugün güzellik konusuna bakış açısının özeti şu: “Kimsenin kimseye benzememesi fikrini seviyorum.”


“Terapi, başkalarıyla ilişkimi kolaylaştırıyor”

“On yedi yıldır analizdeyim!” diyen Cottin terapinin hayatındaki önemini şöyle açıklıyor: “Üvey babamın ölümünden sonra, yirmi yaşında başladım. Bu benim, sonrasında üstesinden gelemediğim bir şoktu. İncelenmesi gereken başka şeylerim olduğunu çabuk kavradım. On yıl boyunca aynı kişiyle geleneksel psikanaliz yaptım, bir diğeriyle yeniden başlamadan önce ara verdim ve yedi yıldan beri onunla devam ediyorum. Psikanalistim Lacancı***, ama modumuz az geleneksel. Benimle konuşuyor, çeşitli konular üzerine görüş alışverişinde bulunuyoruz. Nişanlım bana, onun koçum olduğunu söyledi! Çekimlerim olduğunda daha az gidiyorum. İnanıyorum ki terapiyi asla bırakmayacağım. Sanıyorum bu benim için esas. Başkalarıyla ilişkimi inanılmaz kolaylaştırıyor. Eğer terapistim olmasaydı, daha az film veya dizi çevirirdim. Bir psikanalist, kendinizi diğerlerinden ayırmanızı ve iyi bir dinleyici olmanızı sağlar.”


“Eğer mutlu değilsem giderim”

“Nişanlım” dediği, hayatını paylaştığı erkek. On yedi yıldır aynı erkekle birlikte olması ve ondan iki çocuk yapmasının, kendi çocukluğunun tamiriolduğu fikrini reddediyor.


“Evli olmadığımızı gözden kaçırmayın. Her şeyden önce buna karşıyım. Çünkü, her ne kadar hayatımın kalan kısmını onunla geçirmeyi istesem de, önceki kuşakların elde etmemize izin verdiği özgürlüğü hissetmek istiyorum. Bu olasılık şunu der: ‘Eğer mutlu değilsem giderim.’ Sorunuzu yanıtlayacak olursam, şimdiki ailemi, çoculuğumdaki ailemi tamiri etmek olarak görmüyorum. Neredeyse tam tersi! Dört kardeşle büyümekten fevkalade mutluydum, ben iki farklı ailenin birleşmesinden doğan ailemi çok sevdim. Sizi temin ederim, insanlar iyi anlaştıklarında bu bir sevinç, çoğalan bir zenginlik!”


Camille Cottin’in ilişki ve aile kavramlarına bakışında, yetiştiği aile yapısının etkisi seziliyor:

Çevreme baktığımda, boşanan çiftlerin neslinden doğan kendi jenerasyonumun, hayatını bir kişiyle geçirmeye çok istekli olduğu izlenimine kapılıyorum.”

“Annem, bana hamile olduğunu öğrenen babam ondan ayrılırken ona söylediklerini şöyle anlattı: ‘Herkes gibi ölüme mahkûmsun. O halde, seni nasıl daha mutlu edecekse,hayatını o şekilde seçmeye tamamen hakkın var.’ Tabii ki zor anları olmuştur, ama anahtar şu: İnsanları bu biçimde sevme kapasitesi. İnsanları gerçekten sevmek, onları nasıllarsa öyle, verebildikleri ve veremedikleri ile kabul etmek. Aslında sonuçta herkesin yapabildiğini yaptığını ve bunun zaten fazla olduğunu anlamak. Elbette bazen bir ailede kişilikler aşırı farklı ve çatışmalar kaçınılmaz olabilir. Ama bizim durumumuz bu değildi. Ve bugün, bu eğlenceli çocukluğun bana getirdiği her şeyi özellikle seviyorum.”


Gelecekten beklentisi:

Öğrenmeye devam etmek.

Onu besleyen:

“Pazar sabahları, erkeğim ve çocuklarım ile birlikte pijamalar içinde hiçbir şey için acele etmeden, birlikte olmaktan başka yapacak hiçbir şey olmadan vakit geçirmek.”

Onu mutlu eden:

“Kendiliğinden neşelenen insanlar görmek. Çekişen, anlaşamayan kişilerin, nihayet onları mutlu edecek adımları attıklarını görmek kadar beni sevindiren bir şey yok.”


Hayatını değiştirebilecek bir okuma

“Geçen yıl bir arkadaşım, hayatını değiştirdiğini söyleyerek Eckhart Tolle’un Le pouvoir du moment (Şimdinin gücü) kitabını verdi. Sonra başka bir arkadaşım, aynı Tolle’un bir konferansına davet etti. Oraya gitmeden önce kitabı okudum ve çok sevdim. ‘Şimdi şu anda yaşama’ kapasitemi geliştirmeye büyük ilgi duyardım, eminim. Her neyse, görünen o ki, arkadaşlarım bu karığı eşelememi istiyor.”


* Conasse,Dix pour centdizileri ve 2018 yapımı film Larguées.

** Dizinin orijinal ismi Dix pour cent, (Yüzde on).

*** Fransız psikanalist Jacques Lacan’ın metodundan bahsediyor.


Psychologies dergisi Mart 2018 sayısından derleyen: Perihan Özcan

Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!
  • Misafir teşekkürler
    CEVAPLA

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.