“Seksenler” dizisinin başarılı oyuncularından Hakan Bulut ileri görüşlü, zeki, samimi, neşeli ve kabına sığmayan oldukça pozitif bir oyuncu. “Her şey çok güzel olacak” sloganına oldukça uyan Hakan Bulut yaptığı işe değer veriyor ve bazı şeylerin değişmesini arzu ediyor. Geleceğe umut dolu bakan Bulut, ümidini hiçbir şekilde yitirmiyor ve kendini geliştirmeye devam ediyor, çünkü içinde tükenmek bilmeyen bir enerji var. Duygularını tam anlamıyla yaşayan Bulut çocukluğunda zaman zaman ağlamış olduğundan söz ediyor. Ne de olsa o hiç büyümedi, tıpkı ufak bir çocuk gibi şen… Her karakteri rahatlıkla canlandırmasından tutun, mücadeleci ruhuna kadar oldukça entelektüel ve donanımlı… Hazır böyle birini bulmuşken söyleşi yapayım dedim, kendisine içten yanıtları için teşekkürler. Keyifli okumalar…


Bildiğim kadarıyla 1982 doğumlusun. Bu genç yaşta büyük bir ilgi yakaladın, hatta “Seksenler” dizisindeki Butik Ali karakteriyle iyi bir sükse yaptın. Sence bu karakteri şaha kaldıran neydi, izleyiciler neden çok sevdi?

Genç olarak tabir ettiğin için teşekkürler :)) neredeyse 30'lar bitiyor, ama belli ki genç gösteren bir tipim var :)) Dediğiniz gibi Butik Ali ile çok büyük bir ilgi yakaladım. Herkes Butik Ali'yi görünce selam vermeden geçmiyor. Mutlaka konuşmak, fotoğraf çektirmek istiyorlar. Bu durumda elbette beni mutlu ediyor. Demek ki; diyorum onların içinden, samimi ve keyifli bir karakter yaratmışım. Butik Ali’yi izlerken, sokaklarında gördükleri, alışveriş yaptıkları, hayatlarında olan birini görüyorlar. Yaşı daha ileri olanlar ve seksenleri yaşayanlar da evet bizim gençliğimizde böyle kişiler vardı diyorlar. Bu da Butik Ali karakterini izleyicilerin sevmesini sağlıyor diye düşünüyorum.


“Kavga ve gürültüyü sevmiyorum”

Çok doğal bir oyunculuğun var, renkli gözlerinle insanın içini ısıtıyorsun ve samimiyetini karşı tarafa yansıtıyorsun. Hatta eğlenceli ve neşe dolu oluşun da cabası. Bunu neye borçlusun?

Öncelikle bu güzel duygu ve düşünceler için teşekkür ediyorum :) Sanırım hep böyleydim. Çocukluğumu düşünüyorum: ağlardım belki, ama içimde hep eğlenmek ve eğlendirmek de vardı. Oyun oynamayı, sosyal olmayı, iletişimi seviyorum. Kavga ve gürültüyü sevmiyorum. Anlaşmaktan yanayım, her zaman. Hayat zaten kısa ve bazı hatalar ileri yaşlarda can sıkıyorken, neden daha da zorlaştıralım diyorum. Kendimizi üzmeden, çevremizi kırmadan yaşamak da mümkün diye pozitif bir düşünce içinde oluyorum. Sanırım bunların bütünü hem oyunculuğa hem insanlarla iletişimime hem de hayata bakışıma yansıyor.


Her role girebilen, her aksanı yapabilen bir oyuncusun ve Seksenler'den beri hiç iş gelmediğinden dem vurmuşsun, sebebini açıklarsan sevinirim. Başarılı insanlara yeteri kadar değer verilmiyor diyebilir miyiz?

Teşekkür ederim. Evet birçok şiveye ve onları kullanabildiğim tiplere hâkimim. Farklı tip ve karakterleri canlandırırken, şiveleri kullandığım da oluyor. Seksenler'den beri iş gelmediğinden dem vurmak durumu yanlış anlaşılmış olabilir. Aksine Seksenler'den sonra iş geldi. Seksenler bittikten hemen sonra bir İnternet dizisi, bir sinema filmi, sonra kısa süren bir TV dizisi ve ardından bugüne kadar yine iki sinema filmi ve TV filmi yaptım. Aslında iş gelmedi diye bir durum söz konusu değil. Sadece sınıflandırılıyor olduğumuzu; komedi ise sadece komedi oynar, dram ise ancak onda olur düşüncesi var. Biz oyuncuyuz ve her rolü oynayabiliriz. Bu ayırımı düzeltmek gerektiği üzerine dem vurduğumu hatırlıyorum. Başarılı insanlara yeteri kadar değer verilmemesi sorusuna ayrı bir soru olarak cevap verecek olursak: evet başarılı insanların değerlendirilmesi yerine daha çok, takipçi fazlası olan kişilere bakılıyor. Bu da birçok yetenekli, başarılı oyuncuyu saf dışı ediyor.


“Hızlı tüketimin olduğu son yıllarda, bir şeyler çok çabuk bitiyor ve yitip gidiyor”

Seyircilerden gelen istek üzerine yeni bölümleri çekilecek olan Seksenler projesi ile yeniden gündeme geldin. Bu konuda ne düşünüyorsun? Yine aynı heyecan olacak mı? Dizi ne zaman ekranları süsleyecek?

Seksenler'in yeniden başlamasının en önemli etkenidir, seyircilerimiz. İki farklı kanalda o kadar çok izlediler ve izlemeye devam ediyorlar ki; artık iki yıllık özleme son verilmesine karar verildi :)) Seyircinin bu kadar seviyor olması ve hala olsa da seyredebilsek dediği bir yapımda olmak çok güzel bir şans. İnsan kendini mutlu ve gururlu hissediyor. Çünkü her konuda hızlı tüketimin olduğu son yıllarda, bir şeyler çok çabuk bitiyor ve yitip gidiyor. Seksenler öyle olmadığı için, hala bir umutla beklendiği için yeniden gündemimize girdi. Heyecanım şimdiden başladı. Sevdiğim, çalışırken keyif aldığım ve neredeyse kült diziler arasına girebilecek bir yapımda olmaktan heyecan duymamak elde değil. Dizi kısmetse, bir terslik aksilik, son dakika değişikliği, iptal ya da erteleme olmazsa Eylül ayı sonuna ekranlara gelebilecek gibi görünüyor.


Mezun olduktan sonra Ali Poyrazoğlu tiyatrosunda yer aldın. Ali Poyrazoğlu ile çalışmak nasıldı? Sana nasıl bir yenilik ve tecrübe kattı?

Üniversitede ikinci sınıf öğrencisi iken; senenin ilk dersi Ali Hoca ile yapılmıştı. Arzu pasajındaki kendi adına kurulmuş tiyatrosunda. O zaman hem öğrencisi hem de oyuncusu olarak başladı mesaim. Kendisi hem hocam olarak hem de ustam, patronum olarak benim için çok değerliydi. Halen de değerlidir ve çok severim kendisini. Ondan sadece sahne, oyunculuk, yönetim gibi şeyler öğrenmedim. Entelektüel olabilmeyi, dünyaya insanlara bakış açılarını, daha çok okumayı, daha çok çalışmayı da öğrendim. Kendisi şu an halen tiyatro sahnesinde ve halen üretimde. Üretmenin yaşı olmadığını bana halen öğretiyor. Bir sürü oyuncu gelecek ve gidecek. Ama yaptıklarınla, üretimlerinle iz bırakmak daha önemli. Bunu da öğrendim kendisinden. Tiyatrosunda onunla ve Bülent (Kayabaş) abi ile oynadığım her oyun, aldığımız her prova bana ders niteliğinde oldu. Zor zamanlarımız da oldu, keyifli anılarımız da... Hiçbir zaman rencide olmadım. Sinirli olduğu zamanlar olurdu. Gönül de alırdı. Anlatacağım hikâyelerde hiç kötü ve sinir bozucu bir şey anlatamam, çünkü hatırlamıyorum :)) o kadar az diyebilirim. İyi ki öğrencisi ve oyuncusu oldum.


İlker ile altı sezon birlikteydik. Araya bir de ikimizin başrolü paylaştığı “Yapışık Kardeşler” filmini de sıkıştırdık. Ben İlker'i Seksenler ‘den daha öncesinden tanıyorum. Arkadaşlığımız vardı. Zaman geçirmişliğimiz, aynı yerlerden geçmişliğimiz vardı. Seksenler de çok daha sık bir aradaydık. Hep keyifli zaman geçirdik. Kendisi sevdiğim, enerjisi yüksek, eğlenebildiğim, anlaşabildiğim, şu son yıllar pek görüşememekte sevdiğim bir arkadaşımdır.


“Seyirciyi komediden soğutan yine seyirci oluyor”

Günümüzün komedi anlayışını nasıl buluyorsun? Tatmin edici işler çıkıyor mu, yoksa komedinin ruhunu mu öldürdüler? Artık durum komedisini göremez olduk, komedilerde ne yazık ki bel altı espriler yer alıyor ve bu da izleyiciyi soğutuyor… Katılıyor musun bu düşünceye? En sevdiğin Yeşilçam yönetmeni ve filmi hakkında ne söylersin?

Zaman geçiyor. Dönemler değişiyor. Buna göre yaşamlar ve bakış açıları da değişiyor. Bazı durumlar olumlu yanıt verirken, bazı durumlar dejenere olmaya başlıyor. Bunlara sadece oyuncu olarak değil, tüm zümreler olarak ve halk olarak ayık olmalıyız bence... Fakat olunamıyor. Ya da olunmak istenmiyor. Bakınız örneğin seyirci; TV’deki skeç programlarını beğeniyor, ben de beğeniyorum. Sorun burada değil. Sorun o programın tiyatro olduğunu düşünüyor olması... Ben TV’de izliyorum zaten diyor. Bu işte tiyatro, diyor. Sonra o algı çok kişiye yayılıyor. Bakış açısını öyle yönlendiriyor. Herkesi de ona yönlendiriyor. TV kanalları arz talep doğrultusunda işliyor. Bakıyor ki rağbet var devam ediyor. Keza belden aşağı filmlere rağbet de çok fazla var. Nedense birine küfretmek, tokat atmak, zor duruma düşürmek ve onunla eğlenmek komedi unsuru oluyor. Yapımcılar ve TV kanalları da bu tarz işlere ağırlık veriyor. Durum komedilerine yer kalmıyor. Çünkü o tarafa fazla rağbet olmuyor. Ancak durum komedilerini isteyen seyirci, tiyatrolarda vodviller ya da farslar ile seyredebiliyor. İşin özü; günümüzün komedi anlayışını yaratan yine seyirci oluyor. Belli bir kısım bu tarz komediden soğuyor, ama genelde bu tarz komediye gülmekten ölüyor. Nedenini henüz bende çözemedim, ama bu bence büyük bir sorun. Seyirciyi komediden soğutan yine seyirci oluyor. Kaliteli bir şey seyredebilmek, çoğunluğun katılımı ile olacaktır diye düşünüyorum. Ertem Eğilmez, Atıf Yılmaz filmlerini seviyorum. Kendileri ve yaptıkları işler gerçekten o çağ için değerli filmler. Halen de yapıtları seyirci buluyor. Bu da çok değerli ve önemli. İçimizden samimi, sıcak insanları işlemeleri, o dönemi yaşananları ile yansıtmaları belge niteliğinde bence. Tatları bir başka oluyor o filmlerin.


“Seyirci kaliteyi maalesef kendi düşürüyor”

Eski dizileri özler olduk, çünkü diziler olumsuz anlamda evrim geçirdikçe kalite azalıyor ve izleyici kendinden bir parça bulmakta zorlanıyor. Bunun önüne geçmek için ne yapmak gerek? Sen bir oyuncu olarak gündemdeki yeni projeleri nasıl değerlendiriyorsun?

Deminki soruda aslında bunu da açıklamış gibi oldum. Seyirci kaliteyi maalesef kendi düşürüyor. Çok anlamlı ve içimizden olmaya çalışan işler tutmuyor. Çünkü yeni nesil, sosyal medya, trendler, popüler kişiler, popüler davranışlar, tavırlar, bakış açıları, algılama yetileri, istekler... Hepsi değişiyor. İyi bir yere gittiğini düşünmüyorum. İyi yere gidebilmesi de yine bizlerin, seyircilerin elinde. İstediği birinin birini ihtirasla aldatması olmaması, kötülük yapması olmamalı. Bu tarz şeyler çok popüler. Bunların, düşüncelerin, isteklerin değişmesi gerekiyor. Gündemdeki işlerde bir sürü yakın arkadaşım oynuyor. Oynamak da zorundalar. Çoluğu çocuğu, ailesi, evi barkı, idame ettirmesi gereken hayatları var. Verilen işi en iyi şekilde yapmak durumundayız. Mesleğimizi icra ederken bu çok önemli. O yüzden şu iş kaka, bu paçoz, şu berbat gibi nitelendirmeler yapmayacağım. Bunu değiştirebilmek seyircinin elinde. Eğer böyle şeyleri istemezlerse, olmaz. Yapımlar para kazanamazsa, yapmazlar. TV’ler o diziden reyting alamazsa devam etmezler. Buna seyirci yön vermeli. Gidişatı kendi ileri bakış açıları ile düzeltmeleri gerekiyor.


Bir zaman makinesi icat edilseydi, 80’li yıllara giderdin sanıyorum ki… 80’li yıllarda seni en çok etkileyen müzikler ve şarkıcıları paylaşırsan memnun olurum.

Gerçekten giderdim :)) Seksenler'den çıkardığı bir albümde ben de şarkı söylemiştim. Ersan Erdura'nın Çocuk Gözler parçasıydı. Çok severim bu parçayı ve Ersan abiyi de. Barış Manço, MFÖ, Sezen Aksu, Gülden Karaböcek, Neco, Ajda Pekkan, Erol Evgin aklıma gelen sanatçılar. Elbette ki bunların dışında o döneme damgasını vuran birçok sanatçı ve güzel eserler de var.


Son olarak yeni projelerin neler? Geleceğe dair planların var mı?

Son olarak; şu dönemler de Sinop Boyabat da çekilen “Nasipse Olur” adlı, romantik komedi filminin çekimlerindeyim. Set ekibi ve oyuncu arkadaşlarımla hemen samimi olduk. Eğlendiğimiz ve oyuncular olarak iyi anlaştığımız bir iş çıkarıyoruz. Filmde Burak Sevinç, Algı Eke, Nur Sürer, Kıvanç Baran Arslan, Ünal Yeter, Barış Başar, Yeşim Dalgıçer, Zeynep Eracar, Selahattin Taşdöğen gibi kıymetli arkadaşlar ve ustalarla çalışıyorum. Kısmetse keyif alarak oynadığım bir film daha ileriki zamanlar da vizyona girecek. Yaptığım işten mutluyum. İşimde iz bırakmak, geleceğe güzel anılar bırakmak istiyorum. Mutlu olduğum şeyi yapmaya devam edeceğim.


Röportaj: Arzu Çevikalp

arzu.kultursanat@gmail.com

Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.