Berlusconi yönetimindeki İtalya ekonomik problemler yaşamaya başlayınca üzülmedim desem yalan olur. 1980 yılında, henüz küçük bir çocukken ailemle yaptığım İtalya seyahati bu ülkeye duyduğum sempatinin özünü oluşturuyor. Roma’nın meşhur Via Veneto Caddesi’nde Türkiye’nin henüz tanışmadığı “Barbie’’ bebeklerine hayran hayran bakarken arkamdan kapanan pasajın demir kapısını hiç fark etmemiş, annemi epey bir heyecanlandırmıştım.


Sonra Harry’s Bar’a yaşım nedeniyle gidemediğim için ne çok içerlemiştim. Sonradan Venedik’in Harry’s Bar’ında meşhur belliniyi tattığımda epey büyümüştüm ama yine de Roma’dakinin yerini tutmadı. Bir de Roma-Avellino maçında statta hemen arkamızda yapılan spagettiyi unutamam. Keyifli bir aile bir taraftan maçı seyrediyor, bir taraftan da evlerinden getirdikleri tüplü mini ocak üzerinde spagetti suyu kaynatıyordu. Onu yiyemediğime de çok yanarım...


Sonra pek çok kez gittim İtalya’ya. Bazen keyif bazen iş için. Dünyaca ünlü giyim zevkleri, yaşam stilleri ve mutfak kültürleriyle her seferinde beni derinden etkiledi bu ülke. Belki bu yüzden ekonomik krizi hiç yakıştıramadım onlara. Öğleden sonra yaptıkları “siesta’’ da ne oluyor diye kızdığımı hatırlarım ama her şeyde kaliteyi arayan bu milletin yine de hak etmediği bir durum diye düşündüm hep.


Önden bruschetta…

Kriz sonrası da iki kez gittim İtalya’ya. Önce çocuklarla Venedik’e gittik. Sonra da eşimle yeni döndüğümüz Capri seyahatini yaptık. Böyle turistik yerler krize dair çok da ipucu vermiyor, farkındayım. Ama yine de tecrübelerim ülkeye dair kaygılarımın yersizliğini kanıtladı.


Napoli’nin bakımsızlığı hariç ki 30 sene önce de durum pek farklı değildi. Sanırım şehrin kaderi bu. Öte yandan turizm gelişmiş, yemekte kaliteden ödün vermiyorlar.


İtalyanlar yemekleri uğruna müzik yapan bir millet. Kurulan sofralar müzikle daha da unutulmaz oluyor. Pek çok yerde canlı müziğe denk geliyorsunuz; rahatsız etmeyen bir müzik bu.


Önden çoğunlukla “bruschetta” getiriyorlar. Ev yapımı ekmeğin üzerine konan sarmısak, zeytinyağı, domates ve fesleğenle yapılıyor. Son dönemlerde Türkiye’deki örnekleri bazen çok sarmısaklı oluyor diye Capri’de önce korktum denemeye. Ama dener denemez İtalyan mutfağının çok önemli bir özelliği kendini hatırlattı. Dünyaca ünlü bu mutfak aslında gayet basit. Lezzetli bir domatese haddinden fazla sarımsak koymanın ne kadar gereksiz olduğunu biliyorlar. Çoğu yerde salataların tek bir sosu var, çok iyi bir zeytinyağı ve yıllanmış balsamik sirke.


İtalyanlar nesiller boyu aktarılan tarifleri uygulamakta ve sunmakta ustalar.Mutfaklarında mevsiminde taze sebzeler vemutlaka yerel ürünler kullanıyorlar. Az malzemeyle lezzeti yakalamak mutfaklarının önemli bir özelliği. Sosla hazırlanan yemekler az zira öz lezzetin damaklarında bıraktığı tat gayet tatminkâr. Hele hazır sos kullanmak adeta bir utanç kaynağı. Onlar için mutfaktan her şey taze taze çıkmalı,makarnalar bile yumurtanın en hasıyla taze açılmalı. Konu yemek olunca emekten ve beklemekten de hiç kaçınmıyorlar.


8 saatte makarna sosu

Şarapları, peynirleri, prosciutto’ları, parmesan peynirleri, balsamik sirkeleri hep olağanüstü bir lezzet ve tat arayışıyla, uzun süreli işlemler sonucu yapılıyor. Hatta iyi bir makarna sosunun bile sekiz saatte hazırlanması gerektiğini söyleyen İtalyanlar var.


Deniz ürünlerine gelince yaram büyük. Balıklara söyleyecek pek sözümyok. Biz de ülkemizde çok lezzetli balıklar tüketebiliyoruz. Üstelik bir benzerlik de var: İtalyanlar da genelde iyi bir kömür ateşinde pişmiş ızgara balıkları tercih ediyorlar. Ama ya kabuklular? İşte burada kıskançlık devreye giriyor. Buzun içinde, görkemli tabaklarla gelen kum midyesi, istiridye, deniz kestanesi...


Babamın 30 senedir bir hayali var, sadece şampanya ve istiridyenin sunulduğu çok nezih bir bar... Türkiye’ye yakışmaz mı? Hele o alımlı İtalyan kadınların elleriyle bir bir açıp, hafif limonlayıp karabiberledikten sonra midyeleri nasıl bir mutlulukla yediklerini görseniz,mutlaka denemek istersiniz.


Yüzyıllar içinde oturmuş bir kültüre sahipseniz, tarım ve hayvancılıkta kendi kendinize yetebiliyorsanız, ekonomik dalgalanmalar bazı alışkanlıklarınızı değiştiremiyor. Belki daha az giyim alışverişi yapıyorsunuz ve daha az seyahate gidiyorsunuz ama mutfağınızdan ödün vermiyorsunuz.


Dünyalar güzeli Sophia Loren de dememiş mi “Gördüğünüz her şeyi makarnaya borçluyum” diye. Benden de bu hafta layıkıyla İtalyan tatları...


Risotto tarifi için lütfen tıklayınız...


Tiramisu tarifi için lütfen tıklayınız...


Haber: Selin Kutucular

Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.