Yapımcılığını İnci-Ali Gündoğdu’nun, yönetmenliğini Serdar Akar’ın üstlendiği ‘İnadına Yaşamak’ adlı dizi, perşembe akşamları Kanal D ekranında izleyiciyle buluşuyor. Murat Ünalmış, aşk ve intikamın iç içe geçtiği bir hikayesi olan dizide başrolü Oktay Kaynarca ve Sanem Çelik ile paylaşıyor. Ünalmış ile ‘Ali’ karakterini canlandırdığı diziyi konuşmak için buluştuk. Sohbetimiz sırasında bana dizinin yanı sıra kendini de içtenlikle anlattı.


İşte söyledikleri...


‘İnadına Yaşamak’ yaralanmış insanların hikâyesini anlatıyor. Önce Ali’nin yaralarını biraz anlatın...

Ali 10 yaşına kadar yetimhanede büyüdükten sonra Emir’in (Oktay Kaynarca) ailesi tarafından evlat ediniliyor. Zamanla Sedef adlı bir kıza sevdalanıyor. Bu durumdan haberi olmayan Emir de Sedef ile tanışıyor ve Ali’ye “Hayatımın kadınını buldum” diyor. Ali de Sedef’ten vazgeçiyor.


‘Aşk bir tek Allah'a yaşanır’


Siz Ali’nin yerinde olsaydınız aşkınızdan vazgeçer miydiniz?

Ben net adamım. “Manyak mısın? O benim” derdim. Ali kendisinden vazgeçince Sedef ona yakın olabilmek için Emir ile evleniyor. Sonrada durumu Emir’ e itiraf edip intihar ediyor. Hikâye böyle başlıyor. Emir, Ali’ye, “Bundan sonra sevdiğin herkesin Azrail’i olacağım” diyor. Bu arada Sanem Çelik’in canlandırdığı Zeynep karakteri de hikâyeye dahil oluyor. Oda Ali gibi yaralı.


İki yaralı insan birbirlerine iyi gelebilir mi sizce?

Gelir. İnsan yaralandıkça insan olur. “Hayatım boyunca her şey istediğim gibi oldu ” diyen insanla ne yapacaksın? Hayattan hiç bir şey öğrenmemiş, hiç ders çıkarmamış biriyle ne yaşanabilir? Ben inancım gereği hayatı tevekkülle geçiriyorum. Ali’yi canlandırırken bazı şeyleri kendimden esinlenerek yapıyorum. Ali’nin yaralanmış ve tövbe etmiş olması bana cazip geldi. Beşinci bölümden itibaren Mesnevi ile ilişkisinin olacak olması da beni çekti. Mesnevi’nin öğretisinde nefsi terbiye etmek var. Özel hayatımda ön planda olmayı, dikkat çekmeyi sevmem. Nefsimle mücadelemi kıyısından köşesinden çözdüm.


Egoların çarpıştığı bir sektörde zor olmuyor mu bu?

Anadolu’da doğdum, büyüdüm. Annemde babamda Kuran okur ama çok da modern insanlardır, beni ne yapacağım konusunda hep özgür bıraktılar. Ayetleri okuya okuya bu noktaya geldim. Henüz koskoca denizin için de bir damlayım. Nefsimle hareket ettiğim noktada kendimi yakalamaya çalışıyorum. Evliyalar, “Şöhret bir insana verilebilecek en büyük gazaptır” der. Bunu kaldıranın mükâfatı büyüktür. İzole bir hayat sürüyorum, Allah’a sürekli “Kuşkusuz bu benden değil sendendir” diyorum. Sadece işimi iyi yapmaya çalışıyorum.


“Ali Sedef’e sevdalanmış dediniz. Çok kullanılmayan bir kelime sevdalanmak. Aşkı derin yaşayanlardan mısınız?

Aşkın sadece Allah’ a yaşanacağını düşünüyorum. Allah insana başka bir insanla aşk yaşamayı vesile eder. Devamının gelmeyeceği de aşikârdır, çünkü o duygu sana tat diye verilir, doy diye değil. Bir insana âşık olup onun vasıtasıyla Allah aşkını çözerken acı çeke çeke O’nun ne demek olduğunu anlarsın. Sonra da ham edersin. Nefsine hâkim olamayan insan kendi hayalindekini ete kemiğe büründürür. Oysa Allah için birini seversin. Önemli olan gerçekten bu duyguları hissettiğin insanla bunun devamını getirip getiremeyeceğini düşünmek. Kendine yol arkadaşı seçiyorsun. Aşk iki insanın birbirine sıkıntı yaratması değil, sıkıntılardan beraber kurtulmalarıdır. Aşk bir olmaktır ama günümüzde çok zor böyle şeyler.


‘Ben tövbemi ettim’


Yumuşacık konuşuyorsunuz ama asabi olduğunuz söyleniyor. Cihangir’de kavga çıkardığınız yazıldı. Bu konuda nefsinizle mücadeleniz ne durumda?

Asabiyetin yanlış olduğunu anladım. Karşındaki insan anlamayacaksa senin asabiyetin kendine zarar verir. Cihangir’ de taksiciler tinerciyi dövüyordu, onu korumak için kavgaya girdik. Ben ve Allah gerçeği biliyoruz. Ben sadece Allah’a nasıl hesap vereceğimi düşünürüm. Söylediğim kötü sözler için tövbemi ettim.


‘Gelen ruhumu tanımaya gelsin’


“Bana kaşım, gözüm için değil yeteneğim için rol versinler” diyordunuz. Kırıldımı ‘yakışıklı adam’ yaklaşı mı?

Öyle olduğunu düşünüyorum. Özel hayatımda da gelen ruhumu, kalbimi tanımaya gelsin. Oluyor. Eskiden birileri bana dik dik baktığında nefsim “Nasıl bu kadar arsız?” derdi. Şimdi “Allah hidayet versin” diyorum. Aradıklarını başkasında bulsunlar, bende yok. Ben bir kadının önce gözüne bakarım, ruhuma, gönlüme hitap edip edemeyeceğini anlamaya çalışırım. Biriyle birlikte oluyorsam evlenmek için olurum. Önüme gelenle bir şeyler yaşamam. Çetele tutmuyorum. Çetelem ne kadar azsa kendimi o kadar iyi hissediyorum. Zıttını yaşayanlara da saygılıyım, demokrasi var. Evlendim, boşandım. İkisi içinde pişman değilim. Şu anda hayatım da kimse yok. Ben, yaşadığım her şeyin hakkını verme derdindeyim.


‘İçimdekileri klarnete üflüyorum’

Kendi kendinize klarnet çalmayı öğrenmişsiniz. Nasıl başladı klarnet macerası?

16 yaşında Keşan’da bir arkadaşımın ablasının düğününe gittim ve orada ilk kez klarneti yakından görüp, dinleyip âşık oldum. Sonrasında ki 10 yıl boyunca hep aklımdaydı. Sonra rüyamda klarnet çaldığımı gördüm ve müzik aletleri satan bir dükkâna gidip Hüsnü Şenlendirici’nin çaldığı klarnetten aldım. Şenlendirici’nin nasıl çaldığını izledim. Zor oldu ama kendi kendime çalmayı öğrendim.Duyduğum her şeyi çalabiliyorum. Klarnet benim rahatlama yöntemim. Çalmazsam belki de çok konuşup günaha gireceğim. Bağırıp çağıracağıma içimde ki her şeyi klarnete üflüyorum. Ayrıca, bağlama çalmayada başladım.


Röportaj: Ece Saruhan

Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.