28 Aralık’ta gösterime giren, Tolstoy romanı uyarlaması Anna Karenina filmi için, Londra’da Keira Knightley ile buluşmamızı daha önce bu sayfalarda okumuştunuz. Şimdi aynı buluşmanın Jude Law ile söyleşi bölümü karşınızda...


Röportajların gerçekleştiği otelde genç gazeteci hanımların hemen hepsinin ağzı kulaklarında. Biraz önce ukalaca konuşan ya da sessizce oturan o muhabirler gitmiş, yerine kıpır kıpır rujunu tazeleyen, saçını düzelten kızlar gelmiş. “Sen heyecanlı değil misin” diye soran Avustralyalı gazeteciye, “Ben öyle büyük bir Jude Law hayranı değilim” diyecek oluyorum. O, “Hiç öyle söyleme. İlk röportajımı yapmadan önce ben de değildim. Ama öyle derin bakışları ve o kadar karizmatik bir havası var ki” diye susturuyor beni. Hatta lafa dalan Yeni Zelandalı erkek bir muhabir “Evet, insanda kadın olma isteği yaratıyor” diyor. O sırada gülsem de sonra anlıyorum ki söylediklerinin fazlası yok eksiği var...





Türkiye’de ilk kez Randevu İstanbul FilmFestivali’nde açılış filmi olarak gösterilen ve Tolstoy’un aynı adlı ünlü romanından uyarlanan Anna Karenina, artık sinemalarda. Ve Jude Law “Karenin” rolünde. Filmde Hobbit gibi ihtişamlı rakipleri olmasına karşın “Yılın en iyi yapımı” denebilecek kadar iddialı. İşte Law’ın HT Pazar’a anlattıkları...


“Yaşlanıyorum ve işin güzel yadın da bu!”



Bu film10-15 yıl önce çekilseydi...

Ben Kont Vronsky’yi oynardım!


Evet. Ama artık romantik karakterler için ilk tercih edilen isimlerden değilsiniz galiba. Bunu umursuyor musunuz?

Romantik karakterler için tercih edilmediğimden haberim yok. Yani, filmin konusuna göre de değişir. Ama doğru, yaşlanıyorum. Bu işin güzel yanı da bu. Yaşlandıkça oynadığınız karakterlerin daha farklı özelliklerini keşfediyorsunuz.Mesela bu rolde sevdiğim şey Karenin’in daha önce hiç çözmeye çalışmadığım özelliklerinin olmasıydı. Dinginliği, içebakışı, dindarlığı... Kitabı daha önce okumamıştım. Senaryoyu okuyunca Karenin’le kendimi pek de özdeşleştiremedim. Ama sadakati onun en keskin özelliği. Bu yüzden Karenin’i sadece karısı Anna’nın onda bulduğu eksiklikler yüzünden aldatılmış bir koca olarak göstermek istemedim.


Rolünüzün en zor kısmı, aldatılmış bir kocanın çığrından çıkmadan sakin kalışını oynamak mıydı yani?

Büyük oranda evet. Joe’nun Karenin’e bakışı beni çok heyecanlandırdı. Bir bakıma filme yeni bir dil kattı. Ayrıca çok yoğun dans provaları oldu. Onun dışında Karenin’in katılığı ve sessizliğini göstermek için yürüyüşüm, duruşum ve bakışımı ona uyarladım. Her şeyin zamanında olması için saatine sürekli bakan; her şeyin yerinde olması için sürekli eşyalarını temizleyen, derleyen bir adam Karenin. Böyle sürekli tekrar eden davranışları var. Bir de Joe, Karenin’i oynarken kaşlarımı kullanmamamı söyledi. Kulağa çok kolay gibi gelse de epey zor bir iş. Ve sürekli yutkunuyordum. En zorlu yönü bu detaylardı sanırım.


Karenin iletişim kurmakta zorlanan biri mi?

Hayır. Tomve Joe’nun, âşık insanların gönül rahatsızlıklarını nasıl ifade ettiklerine dair bakış açılarına inmek lazım. Aslında mesela aldatılmaya nasıl karşılık vereceğinizi, o güne kadar biriktirdikleriniz belirliyor. Aşk ilişkilerinde çoğu zaman ailenizden gördüğünüz gibi hareket edersiniz. Bu yüzden Karenin’in babasına çok benzediğine inanıyorum. Babasından sevgi görmeyen Karenin, oğlunu nasıl seveceğini bilmiyor. Ama aslında çok seviyor. Anna için de durum aynı. Bir erkeğin yapması gereken her şeyi yaptığını düşünüyor. Çok çalışıyor. Dindar bir adam olarak çevresindeki yozlaşmadan etkilenmediği için mutlu. Ayrıca bir politikacı. Her kelimesini seçerek konuşuyor. Statüsü, duygularına kapılmamasını gerektiriyor.


Peki siz ilişki kurmakta iyi misinizdir?

Fena değilim. Ama çabalamak gerekiyor, değil mi?


“Seksi imajın geride kalması beni rahatlatıyor!”



Kariyeriniz boyunca yakışıklılığınız da işleriniz kadar dikkat çekti. Artık o seksi imajınız biraz geride kaldı gibi duruyor. Bu sizi rahatlatıyor mu?

Evet. Aslında yaptığım işlerin birkaçı dışında seksapel öne çıkmıyor. Kariyerime çekici kalmaya çalışarak devam etmek bana göre değil. Bir aktör için 20’li 30’lu yaşlar mayın tarlası gibidir. Üzerinize etiketler yapıştırılır, ilişkileriniz sürekli gündeme gelir. Benim için 40’lı ve 50’li yaşlar çok daha heyecan verici. Maalesef aktrisler için yaşlanmak daha zor. Aktörler içinse bir özgürleşme dönemi. Yine de Karenin benden yaşlı.


Kalıcı olmak için neler yapıyorsunuz?

Kendimi canlı tutmak için yaptığım en iyi şey, geçen yıl Cannes Film Festivali jürisine katılmaktı. Farklı dillerde onlarca film izledim ve mesleğime tekrar âşık oldum. İngiliz bir oyuncunun Hollywood’dan etkilenmesi çok kolay. Hollywood’un başarı atfettiği gişe patlamasıysa tamamen saçmalık. Gerçekten önemli olan, benimde değişimine katkıda bulunabileceğim, sürekli kendini tazeleyen, heyecan verici ve aynı zamanda eğlenceli de olan dünya sineması.


Filmde saçlarınız azaltılmış...

Evet. O dönemde çekilmiş birçok fotoğrafı inceledik. Özellikle politikacıların. Karenin’in alnı açık, çünkü aklıyla yaşayan biri. Kalbiyle değil. Alnımda o boşluğu açarak Karenin’in nerede yaşadığını göstermek istedik.


Karenin’e acıyor gibi konuşuyorsunuz...

Evet, acıyorum. Hikâyedeki bütün karakterlere sempati duyuyorum. Tolstoy’un eserini hâlâ canlı tutan yönü de bu bence. Her karakteri anlayabiliyorsunuz. Bana göre, Karenin kalbi kırılmaya mahkûm bir adam.


Aldatılan bir erkek olduğu için mi?

Hayır, bundan fazlası var. Bu tip durumlar hep karmaşıktır. Olayların bu duruma gelmesine yol açan hikâyeler vardır. Karenin’e acıyorum, Anna’nın davranışlarını anlamıyor. Çünkü gönül ilişkilerini çözemiyor. Ama filmin son sahnesinde ışığın ve doğanın içinde, elindeki kitapla artık kalbinin sesini dinlemeye başladığını da anlıyoruz. Film boyunca Karenin’in gözlerinin nasıl açıldığını artık sadece işi için değil, eşi ve ailesi için de savaşmaya başladığını görüyoruz.


“O sahne gerçekti!”



Yönetmeniniz Joe Wright’la ilgili ne düşünüyorsunuz?

Sizi hep daha fazlasını yaratmaya kışkırtan bir yönetmen. Her daim yanınızda, önünüzü açmaya çalışıyor. Her yönetmenin tarzı farklıdır. Cold Mountain’ı (Soğuk Dağ) çekerken bir sahnede kocaman bir atın üzerindeydim. Elimde silah, yolun aşağısına hızla geçmem gerekiyordu. Ve inanılmaz yağmur yağıyordu. Yönetmen Anthony Minghella “Ben kıpırdamayacağım” dedi. O koca atı 6 kere tekmelediğimi hatırlıyorum. Ama sonra ortaya çıkan sahne, gerçekti.


Cold Mountain filminin üzerinden uzun süre geçti. Zamanın size kattıklarını nasıl tarif edersiniz?

10 sene önceydi. Geçen zamana yaşlanmaktan ziyade olgunlaşmak diye bakıyorum. Koşmaktan ziyade adım adım ilerlemeyi öğreniyorsunuz. Geçmişimle gurur duyuyorum. Ama yapmam gereken tonlarca iş var gibi geliyor. Yapabileceklerimin çok azını yapmışım gibi hissediyorum. Birlikte çalışmak istediğim çok kişi var.


Sırada ne var?

En son “Side Effects”in çekimlerini bitirdim. New York’ta bir psikiyatrın hastasıyla olan ilişkisini anlatıyor. Doktoru oynadım. İlaç tedavisi hakkında bir film, epey düşük bütçeli. 2013 başında vizyona girecek. Diğeriyse bir İngiliz filmi:Matador’un yönetmeni Amerikalı Richard Shepard’ın çektiği “Dom Hemingway”.


“Oyunculuk kesinlikle bir zanaat!”



Başka oyuncuların verdiği röportajları okuyor musunuz?

Şu ara okumuyorum. Çünkü başkalarının sırlarını bilmek istemiyorum. Bir rol için kaç ay çalıştıklarını, ne kadar araştırma yaptıklarını bilmeme gerek yok. Bunların hepsinin sahne arkası tüyolar olduğunu ve orada kalması gerektiğini düşünüyorum. Her zaman ortada çok fazla bilgi var.


Oyunculuğun da ressamlık gibi bir sanat olduğunu düşünüyor musunuz?

Bu kesinlikle bir zanaat. Bazı açılardan sanat sayılır. Yönetmene bağlı aslında. Projeye. Tiyatroda kesinlikle daha gerçek bir sanat var ama sinemada değişiyor.


“Keira’nın duygusal teslimiyeti inanılmaz!”



Keira Knightley’le çalışmak nasıldı?

Keira işinde çok iyi. Daha önce birlikte çalışmamıştık. Kitapta Karenin ve Anna’nın ilişkisini anlatan bölüm hakkında çok konuştuk. Fiziksel olarak birbirlerine nasıl yaklaştıklarına baktık. Beraber çalışmak, karşılıklı oyun oynamaya veya dans etmeye benziyor. Keira’yı izlemek olağanüstü. Ânı yaşama yeteneği, duygusal teslimiyeti inanılmaz. Ben rolüm gereği hep karanlıktım. Sete hiç eğlence getiremedim. O yüzden set havası hep ciddiydi. Ben kalp atışlarımı yavaşlatmaya çalışıyordum. Keira’ysa duygularını yüksek tutmaya... Joe sette sürekli müzik çalıyordu. Bu da ortamı yumuşatıyordu.


“Seks, filmde ve kostümlerde en etkili unsurdu...”

Daha önce Pride and Prejudice gibi filmlerin de kostümlerini hazırlayan Jacqueline Durran, Anna Karenina’da her karakter için o kadar iyi kostümler hazırlamış ki;moda ister istemez bir Rus fırtınasına kapıldı. Danteller, korseler, bordolar, kadifeler her yerde. Banana Republic, sonbahar/kış koleksiyonlarından birine “Anna Karenina” adını verdi mesela. Louis Vuitton modelleri podyumda Orient Express yolcularını hatırlattı. Tory Burch’ün işlemelerle süslü ama sade modelleri de postmodern Anna Karenina’lar yaratmaya çok uygun. Valentino resmen folklorik bir şov sunmuştu kış defilelerinde. Durran kostümleri şöyle anlatıyor: “Seks, filmde ve kostümlerde en etkili unsurdu. O yüzden bazı kostümleri yatak çarşafından yaptık. Aynı hissi yaratmak için. Anna, kafese kapatılmış bir kuş gibi. O yüzden korseler tam ona göre. Ölüm duygusunu yansıtmak için bolca kürk kullandık. Anna kıyafetleri sayesinde ölü kuşlarla çevrili. Her elbisedeki her detay başka bir şeyi simgeliyor. Kalabalık sahnelerde kadınların kıyafeti aynı ama Anna, aynı formları hep kontrast renklerde giyiyor. Takılarda özellikle gerçek taşlar kullanmak istedik. Chanel bize takıları ödünç verdi. Tolstoy’un romanında giysiler çok detaylı anlatılmıyor ama bizim için çok önemliydi.”


Röportaj: Alihan Mestçi - Heja Bozyel

Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.