Tarihçiler Kurtuluş Savaşı’nın kazanılmasında başrol oynayan milli mücadele ruhunun Çanakkale Savaşı’nda filiz verip bütün ülkeyi sardığını söylerler. Turgut Özakman’ın “Diriliş” adlı eserinden sinemaya uyarlanan “Çanakkale 1915” öncelikle bu “milli mücadele ruhu”nu seyirciye hissettirmeyi hedefliyor ve bunu başarıyor. Ne var ki, sinemasal olarak baktığınızda gözden kaçırılamayacak sorunları var. Düşük tempolu bir dokü-drama gibi başlayan film, Bigalı Mehmet Çavuş ile emrindeki bir avuç askerin çıkarma yapan İngiliz askerleriyle çarpıştığı sahneye dek yavan ve ağır ilerliyor. Temel sorun, bilinçli olarak tercih edilen dokü-drama tarzıyla ilgili. Dokü-drama, hikâye anlatmak ve karakter yaratmak yerine tarihi gerçekleri canlandırmayı amaçlar. Eğitim belgesellerini çekici hale getirmek için kullanılan bu yöntemin dezavantajı, sahnelerin bilgi verme amaçlı olarak yazılmış olması, diyalogların kitabi kalması, karakterlerin “canlandırma” gibi durmasıdır. Dolayısıyla zayıf bir dramatik yapı vardır.


Özel efektler başarılı!

“Çanakkale 1915” bu zayıflığı savaş sahneleri başladığında aşmayı başarıyor. Deniz ve kara savaşları, dijital efektlerin kullanıldığı geniş ölçekli sahnelerle aktarılıyor perdeye. Kuşkusuz özel efektlerin Hollywood kalitesini yüzde yüz yakalayabildiği söylenemez ama yine de savaş etkili bir sinematografiyle perdeye yansıyor. Ayrıca sanat yönetimi başta olmak üzere kostüm, dekor ve aksesuvarlarda belirli bir prodüksiyon kalitesi tutturulduğu da kesin.


Ezanlı, mehterli sahneler

Yönetmen Yeşim Sezgin, savaşı, bombardıman anlarını, siperlerdeki bekleyişi, askerler arasındaki ilişkileri anlatırken gösterdiği başarıyı, kurmay heyeti sahnelerinde gösteremiyor. O sahneler tümüyle dokü-dramanın kuru tarzına teslim oluyor. Seyirciyi duygusal olarak zirveye taşımayı hedefleyen sahne bolluğu da başka bir sorun.


Sezgin, fon müziğini yoğun bir biçimde kullanıyor. Yetmiyor; ezanlı, mehter marşlı, türkülü, ilahili sahnelerle seyirciyi dini ve milli duyguların içinde uçurmaya çalışıyor. Oysa insan Çanakkale’deki milli mücadele ruhunun sade bir biçimde kendini gösterdiği sinema anlarını da görmek istiyor. Sözgelimi, eşini ve oğlunu farklı cephelerde kaybetmiş bir Anadolu kadınının Çanakkale’ye çorap gönderdiği sahne, beni bütün o “milli klip” sahnelerinden çok daha fazla etkiledi. Zaten Çanakkale savaşının gerçekliği bazen filmin tüm sorunlarını unutturuyor. Oyuncuların da “Çanakkale ruhunu” hissettiklerini ve filmi “canlandırma” havasından kurtarmayı başarıp inandırıcı kılmayı başardıkları söylenebilir.


Öğretici film havası var!

Bilinçli olarak tarihi olayların dökümü olmayı hedefleyen “Çanakkale 1915”in bu eğitici, öğretici film havasına itiraz etmek anlamlı değil. Filmin kendi hedefine ulaştığı söylenebilir ama insan yine de Peter Weir’ın “Gelibolu” su gibi tüm dünyayı yakalayacak bir Çanakkale filmini hayal ediyor. Umarım, bir gün o da olur.


Haber: Mehmet Açar

Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.