Bir gün yurtta fenalaştım. Kalp çarpıntısı başladı. Düzensiz atıyor gibiydi. Kalp krizi geçirmekten korktum. “Ne oldu birden?” diyordum sürekli kendi kendime. Ellerim titriyor, ne olduğunu bilmediğim ve korktuğum için ağlıyordum. Oda arkadaşlarım hemen beni alıp acile götürdüler. Ama odadan nasıl çıktığımı hatırlamıyorum. Ayaklarımın uyuştuğunu hissediyor ve neredeyse tüm vücudumu hareket ettiremiyordum. Bu arada nefes alamadığım için de sık sık nefes almaya çalışıyordum ve bu başımı döndürüyordu.


Ne olduğunu çözmeye çalışıyordum. Anlayamadığım ve daha önce de hiç başıma gelmemiş bir şeydi bu. Acildeki doktor beni öyle gözyaşları içinde görünce sinir krizi zannetti. Anlatmaya çalışsam da, bir anda böyle olduğunu söylesem de, ağlamaktan çok konuşamadığım için beni pek dinlemedi ve sakinleştirici bir iğne yapıp odama yolladılar. Ertesi gün psikiyatra gitmem gerektiği söylendi. Uzun bir uykudan sonra kalkıp hastanedeki psikiyatra gittim ve bana olanları anlattım.


“O anı bir daha yaşamak istemiyordum”

Bana ‘panik atak’ geçirdiğimi ve bunun psikolojik bir sorun olduğunu, devam edebileceğini, her an tekrar böyle olabileceğimi söyledi. Sonuçta bana bir şey olmayacağını, ölmeyeceğimi, kalp krizi geçirmeyeceğimi ve delirmeyeceğimi anlattı. Kafam karışmıştı. “Neden bu açıklamaları yaptı ki şimdi?” derken, bunun depresyon ile ilgili olduğunu söyledi. Doktora depresyonda olmadığımı, çok da iyi olduğumu söyledim. “Şu anda olmana gerek yok. Geçmişte yaşananlar da böyle karşına çıkabilir” dedi. Bu biraz mantıklı gelmişti ama kızgındım.


Çünkü o anı bir daha yaşamak istemiyordum. “Bunun için ne yapabilirim?” diye sordum. “Psikoterapi ve sakinleştirici bir ilaç iyi gelecek” dedi. Nefes alma egzersizleri, atak anında yapılacaklar falan. Panik atak hakkında okuyor, araştırıyor ve ayrıntılı bilgi topluyordum. Panik atağın belirtilerini okudukça orada yazanları öğreniyor ve vücudumda hissediyordum. Daha da kötüye gidiyordu sanki her şey. Ama beynimin içindeki gerçekçi bir ses ise, “Hiçbir şey olmayacak korkma” diyordu. Psikiyatr ile çalıştım bir süre. Verilen ilaçları düzenli kullandım. Ataklarım artmıyor ve azalmıyordu. İlaçlar sadece çok fazla uyumamı ve rahatlamamı sağlıyordu. Bir süre sonra kendi isteğimle tedaviyi bıraktım. Evet yaptığım yanlıştı ve kötü bir örnek belki de ama bu ilaçların beni daha da kötü yaptığını düşünüyordum. Resmen kendi kendime panik atak denilen problem ortaya çıkarmış, yaşamış ve bitiriyordum. Ama yine aralarda kötü oluyordum ve neden olduğunu çözmem 3’üncü sınıfı buldu. Çok sevdiğim arkadaşım Elvan ile kantinden, öğrencilik yılları olması sebebiyle, ekmek arası patates yemiştik. Derse geldiğimizde diyabeti anlatan başka bir arkadaşım, “Bugün bu alet ile hepinizin şekerini ölçeceğim” dedi. Yemekten 1 saat sonrasıydı ve benim şekerim 53 çıkmıştı. Evet, biraz uyku çökmüş ve kendimi ağırlaşmış hissediyordum. Ama zaten arada kendimi böyle hissettiğim için üstünde durmuyordum. Ama şekerimin bu kadar düşük olması aklımda bir soru işareti ve hatta kocaman bir cevap demekti. Hipoglisemi üzerine araştırınca yaşadıklarımın hipoglisemi olduğunu anladım. Tekrar yapılan tahlillerde şekerimin 1 saat sonra hızlı düştüğü ve hipoglisemim olduğu netleşti. Anne tarafından bana geçen bu diyabet geni demek ki bende kan şekerinin hızlı düşmesi olarak ortaya çıkmıştı. Rahatladım.


“Tezimi panik atak üzerine yaptım”

Öğrencilik nedeniyle dedim ya, ‘Ne bulursan onu yiyeceksin’ dönemi o gün bitti. Yediğim abur cubur, bol şekerli içecekler, ekmek arası patatesler, sabah hamburger, öğlen dürümler bitti. Sabaha kadar uyumamak için yediğim gofretler de yerini tam tahıllı olanlara veya peynir ekmeğe bıraktı. Aralarda meyve yemeye başladım ve unuttuğum süt ve ayranı ekledim. Öğünlerde patates yanında pilav yanında çorba yemedim. En azından birini seçtim. Bu arada kendimi çok iyi hissetmediğim o zamanlarda oldukça fazla kilo almıştım. Hem de ‘diyetisyen’ olmak üzereyken. Ama 4’üncü sınıfta hem kilolar, hem panik atak gitti, hem de hipoglisemi ile yaşamayı öğrendim. Tezimi de panik atak ve beslenme üzerine yaptım. O gün bugündür, ne zaman panik atak veya hipoglisemi eğitimi versem bu örneği anlatırım. Çünkü sadece okumak da bazen yetmiyor. İnsan başına gelince daha iyi anlıyor.


“Kan şekerimi dengelemeyi öğrendim”

Ben hipoglisemi belirtilerini ağır yaşayan biriyim ama bu herkeste böyle olacak anlamına gelmiyor. Kan şekeri düştüğünde bazıları sadece başının ağrıdığını, bazıları midesinin bulandığını, bazıları da bayılacakmış gibi olduğunu söyleyebilir. Ben kan şekerini dengelemeyi öğrendiğimde resmen yeniden doğmuş gibi hissetmiştim kendimi. Tüm panik ataklarda da hipoglisemi var demek değil tabii ama arada çok sıkı bir bağlantı ve benzerlik var. İkisi birleştiğinde de kilo artışı çok hızlı oluyor ve insanlar bununla baş etmekte zorlanıyor.


Panik atağın kontrolü o kadar da kolay olmuyor. Bu nedenle ikisi bir arada ise önce kan şekerini dengelemeyi öğrenmek ve yavaş yavaş kilo vermek bu hastalara çok iyi gelebiliyor. Hipoglisemiye girme korkusu panik atağı tetikleyebiliyor. Bununla ilgili benim başıma gelen olay dışında tabii ki bilimsel makaleler de var. Önümüzdeki günlerde bu konu ile ilgili araştırma sonuçlarını sizinle paylaşacağım.


Yazı: Güneş Aksüs

Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.