İçimin heyecanı, bu ağır vedayı yenmenin savaşıyla kafamı, bedenimi dinlemesi için bırakıyordum. Hazırlanmanın her saniyesini düşünmenin ve sonucu bile bile attığım adımların beni daha çok yaralayacağını biliyordum. İçimde tükenmek bilmeyen umutlarım, onlara da iki çift sözüm vardı: “Hiç mi gururunuz yok sizin?”


Kendimle kavgamı bitirip barış yolları aradığım anlarda kendime verdiğim her sözü, yeniden başlayacağım her güne, kendime ihanetim vardı. Tutunduğumdan ayrılmamak... Ne yapıyor? Sonunun giderek kötüleştiğini görebiliyordum.


Ağzından çıkacak her kelime beni yok saymaktan başka hiçbir işe yaramıyordu. Bir andan bir ana koşarken hak edilen her saniyenin yaşanılması için isteğimi bastıramıyordum. Gidecekse de bitecekse de daha güzel anları hatırlasın derken, ne yaparsam yapayım hep eksik kalacağımı anlıyordum o kapıdan çıktığımda.


Tam da söylediği gibi, ne zannediyordun? Kulaklarımın duyduğu bu kelimelerden sonra içimdeki bağırışlar, kopardığım kıyametler tek bir cümle ile tükendi. Kokusu üzerinde olan son anılarımı, yürüdüğüm o yollardaki çöp konteynerine bıraktım. İyi kötü ne varsa olamayacağımı anladım. Karşımda benlik mücadelesi ile beni görmeyene ne yapsam faydasızdı, anladım. Oysa Küçük Prens demişti ki ''Ölene kadar sorumlusun gönül bağı kurduğun her şeyden."


Hayatta bazı cümleler de bazı kararlar da içiniz titremeden verilebiliyorsa, cesaret midir bilemediğim bu sevgisizlikte, gurursuzca beklediğin o kapıdan gitmem gerektiğini anlamam gerekiyordu.


Ve aynanın karşısına geçtiğimde tek bir cümle vardı.


Ne zannediyordum?


O kadın

Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.