Kendini bildim bileli evetçi bir insan olarak, ilk ayaklarım yere basan, yani kendimi ve karşı tarafı gözeten hayırımı yaklaşık iki yıl önce etmiştim. Ve ardından birine hayır diyebildim diye sevinçle ve çok önemli bir şey başardım heyecanıyla iki arkadaşımı telefonla aramıştım. Kapasitemi fark etmeyi ve içimdeki gerçeğe sadık kalabilmeyi kutlamıştım. Belki de ilk alan farkındalığımı yaşamıştım o an. Benim bir alanım vardı. Hayır ile neyi yapıp yapamayacağımı ezberden değil de, içime bakarak karar vermiştim.


Sevilip sevilmeyeceğimden, terk edilip edilmeyeceğimden, hayırımla kabul görülüp görülmeyeceğimden endişe ederek, yıllarca benden ne istendiyse evet dedim ve aynı şeyi de bekledim diğer insanlardan. Ben her şeye evet diyorsam, başkalarının hayırını aklım almıyor, yüreğim kaldırmıyordu. Bir kez bile bana hayır dememiş bir annenin evladıyım. Çoğu kez şuursuzca, korkudan evet deme konusunda ihtisasım var. Her farkındalıksız evetim kendimi gözetme, sorumluluğumu alma, bütünlüğüme uygun davranma konularında içimde fark etmediğim sarsıntılar yaşatmış meğer.


Farkındalıksız hayır demek de başka bir ezber. Kendini korumaktan, kırılganlığını paylaşmaktan, otoritesinin altını çizmek istemekten gelebilen kapalılık hali. Ebeveyn çocuğa, patron çalışanına, öğretmen öğrenciye, yaşlı gence hayır diyebilir ama tersi saygısızlık olarak görülür. Emir komuta, hiyerarşik güç ilişkileri zincirinin olmazsa olmazı ezberden hayırlar.


İki taraf da korkudan evet ya da hayır diyor ve böyle insanlar tencere kapak misali partner olarak birbirlerini buluyor genellikle. Değerli olduğunu bilmek, işe yaradığını anlamak isteyen evetçilerle, korkan, güvenemeyen hayırcılar. Kendi adıma konuşursam, ben bu konuda ikide iki yaptım.


Peki bir evetçi nasıl hayır demeyi öğrenebilir? Bir hayırcı da hayır derken karşın tarafın incinmesine, hayal kırıklığı yaşamasına nasıl minimum katkı sağlar? (Herkesin yeri geldiğinde hem evet hem hayır dediğini biliyorum, net bir evetçi-hayırcı prototipi olamaz, lakin yatkınlıklarımız olduğu için böyle ifade ediyorum.)


İlişki karşılıklı ve bütün. Bir kişi bir teklifle karşılaştığında, ya da bir şeyi seçmek istediğinde içinde hem hayırı hem eveti duyabilir. O yüzden ilk ilişki içimizle başlıyor, içimizdeki iki ayrı sesin karşılılıklığını görmek ve bütün olarak içimizi değerlendirmek. Yatkın olduğumuz hangi parçaysa orayı fark etme ve diğerini es geçme alışkanlığımız olabilir. Bunu her yaptığımızda duyulmayan sesin ihtiyacı karşılanmıyor ve karşılanmayan ihtiyacın yol açtığı konforsuz duygular birikiyor, birikiyor ve patlıyor. Kendine dürüst olmanın, kendini bütün olarak ele almanın yolu kendine empati vermek. İki ayrı sese arabuluculuk yapabilmek içinde. İkisinin de ihtiyaçlarını birlikte gözetecek bir eylem bulmak ve bunu gerçekleştirmek. O zaman ortada ne salt bir hayır ne de salt bir evet kalıyor. Olan şey gerçeklik, bütünlük. Bu gerçeği ve bütünlüğü biz diyaloga yansıttığımızda, neyi neden istediğimizi söylediğimizde ve içimizdeki bu seslerin sorumluluğunu alarak kendimizi ifade ettiğimizde işin ''ben'' tarafı tamamlanıyor.


İlişki karşılıklı ve bütün. Bir de diğer kişi var. Onun da evet ya da hayır diyebileceği stratejiler olabilir. Şayet onun ne istediğinden çok, neyi neden istediğine dikkatimizi verirsek, yani önerdiği eylemin ihtiyacına odaklanırsak, tek bir stratejinin önerildiği ve dayatıldığı diyaloglar yerine, ihtiyaçların masaya yatırıldığı bir diyalog gerçekleştirebiliriz. Örneğin, ben sinemaya gitmek istiyorum, sevgilim evde kitap okumak istiyor. Benim eğlenceye, değişikliğe, paylaşmaya ve yakınlığa ihtiyacım var, onun da dinlenmeye ve öğrenmeye. ‘Sinema mı evde kalmak mı’ ya da ‘illa senle sinemaya gidicem’ tartışması yerine, ihtiyaçları masaya yatırıp diyalog kurduğumuzda, diyalog içinde iki tarafın da ihtiyaçlarının gözetildiği bir orta yol bulunma olasılığı fazla. Bizi hayır demekten alıkoyan da, evete sürükleyen de stratejilerin kıtlığı bilinci. Buna aydığımızda, içimizde her zaman her teklife karşı net bir evet ya da hayır olmadığını fark edebiliriz. Bir şeye (önerilen stratejiye) hayır derken, bir şeye de (ihtiyacımıza) evet diyoruz. Bu bütünü içimizde ve diğer kişide keşfetmek kıymetli. O yüzden biri size hayır dediğinde, hayırı üstünüze alınmak yerine, onun bütününü düşünün ve neye evet dediğini, yani ihtiyacını araştırın.


Siz evet dediğinizde bir şeye, durup içinize bakabilirsiniz, hayır diyen bir ses var mı bu duruma içimde bir yerde diye. Hayırın arkasındaki ihtiyaç nedir, evetin arkasındaki ihtiyaç nedir? Eğer içimde bu farklı seslerin kazandığı (win-win) bir ilişki modeli geliştirebilirsem, karşılıklı ilişkide de iki tarafın görüldüğü ve gözetildiği, kimsenin özdeğeriyle tetiklenmediği bir diyalog kültürünü yeşertebilirim.


Böyle bir diyalog kültürü, diyalogu baz alıyor ve diyaloga güveniyor, yani sürece. İstediğim stratejiyi yaptırma arzusu ve buna yapışma hali, bahsettiğim kıtlık bilincini pekiştiriyor. Onun yerine, cebimizde önerimizle diyaloga girsek ve diyalogdaki bilinmezliğe sırtımızı yaslasak ve dikkatimizi sadece stratejilerin arkasındaki ihtiyaçlara versek, kalpten kalbe bu bağ halinde, diyaloğun kendisi diyaloğun bileşenlerini zaten gözetiyor. Çünkü ihtiyaçlar bazında korku ve yapışma değil, bağlantı ve sevgi var oluyor.


Sağlıklı bir ego oluşturmanın, yani sınırlarını bilen ve başkalarının sınırlarına saygı duyan, belki de en kıymetli basamağı bilinçli hayır diyebilmek, yani eveti de içeren hayırı paylaşmak, bütününe evet diyebilmek.


Aykut Atasay


YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.