Çocuklara kalacak çöp dünya

2008’de vizyona giren Pixar Animation Studios yapımı Wall·E (Vol·İ) 3D animasyon filmi, oğlum Nazım Özgün ile kişisel sinema tarihimizde özel bir yere sahip. Filmi önce sinemada, sonra da evde defalarca seyrettik, robot kahramanlar Wall·E ile Eve'e hayranlığımız artarken, her seferinde uzun uzun “İnsanlar dünyaya ve doğaya neler yapıyor?” diye konuştuk.


Harap edilmiş, çok kirli, doğası yok olmuş kuru bir dünyada hikâye başlar. Bir çeşit "kıyamet sonrası dünya" diyelim. Hikayemizin kahramanı Wall·E dünyayı temizlemek için üretilmiş özel bir robot… Tüm insanlar, yüz yıllar önce doğanın ve çevrenin kesintisiz kötü kullanımı yüzünden yaşanamaz hale gelen dünyayı BnL isimli bir mega şirketin inşa ettiği uzay gemileri ile terk ederken, tüm robotları kapatıyorlar, Wall·E hariç! Gezegende bir başına kalan Wall·E canla başla temizlik çalışmalarına devam ederken, tek arkadaşı bir hamam böceği.


Ancak bir gün gezegene Eve adında bir arama robotu geliyor. Eve’in görevi, dünyayı yeniden yaşanabilir hale getirecek “yeşil bitki”yi bulmak. O “bitki” de, Wall·E ‘nin en kıymetli hazinelerinden biri olan yeşil yapraklı bir saksı! Görür görmez Eve’e aşık olan Wall·E, onu kazanmak için elinden geleni yapsa da, saksıyı bulan Eve’in görevi gereği gitmesine engel olamayınca, peşinden galaksiler arası bir maceraya atılır.





Filmdeki insanlar Axiom adlı bir uzay gemisinde yaşıyorlar. Uçarak hareket eden koltuklarda oturan, yıllarca hareketsiz duran insanlar, yan yana otururken dahi birbirlerinin yüzüne bakmadan bir ekran aracılığıyla iletişim kuruyorlar. (Tanıdık geldi mi?) Burası, insanların yiyecekleri yemekten, giyecekleri renge kadar her şeyin yönetildiği, hiç bir şeye insanların kendi seçimleri ile karar vermediği otomatik bir gemi, insanların hepsi birbirine benziyor ve tamamı obez!


Bozuldukları için depoya kaldırılan diğer robotlar, hamam böceği ile Eve ve Wall·E, dünyada yaşamın yeniden şekillenmesi ve insanların dünyaya dönebilmesi için ellerinden geleni yapıyorlar. Film boyunca gündelik hayatımızda bize artık çok sıradan gelen doğanın katledilmesi, enerji kaynaklarının tüketilmesi ve rant toplumunun sonunda dünyayı yaşanmayacak bir gezegen haline getirmesi mesajları esprili bir dille veriliyor.

tavsiye ederim



*


Medeniyet göstergesinin ağaçları gece yarısı baskını ile kesip biçip “yol yapmak” olarak bize dayatıldığı günlerden geçmekteyiz. ODTÜ’nün kesilen ağaçlarını içimiz yana yana seyrettiğimiz bir akşam Nazım Özgün bana Wall·E’nin hikayesini anımsatıyor. “Acaba bir gün dünya, gerçekten çöp dünya haline gelir mi?” diye sorarken, yüzündeki endişe oldukça ciddi. O’nun endişeleri, benim büyük iç sızılarım…


Kızılderili şefler, bence çok önemli bilgeler. Çok sevdiğim alıntılardan birinde şöyle diyor: “Son ırmak kuruduğunda, son ağaç yok olduğunda, son balık öldüğünde, beyaz adam paranın yenmeyen bir şey olduğunu anlayacak. Yeryüzü, bize atalarımızdan miras kalmadı, çocuklarımızdan ödünç aldık.”


Canım ülkemde “medeniyet getiriyoruz, yatırım yapıyoruz, 100 bin ağaç kesildiyse biz 3 milyon dikmesini de iyi biliriz” salvolarıyla bir çok ülkenin sahip olma şansına erişemediği muhteşem doğamız katledilirken, arpacı kumrusu gibi düşünüyorum. Hepimiz belli bir yaşa gelmişiz, yaşayacağımız kadarını yaşayıp çekip gideceğiz, peki ya çocuklarımızı nasıl bir ülkede yaşamaya mecbur bırakıyoruz?


Muhteşem otoyollar, şahane AVM'ler, devasa siteler ve köprüler ile çakma yeşil yaşam alanlarıyla bezeli pek medeni bir ülke bırakacağız çocuklarımıza, peki eyvallah! İyi de, tarımın gün geçtikçe yapaylaştığı, denizlerinden çıkan balıkların ağır metal yüklemesi nedeniyle yenemediği, sularının içilemediği, giderek azalan orman örtüsü yüzünden kuraklık yaşanan, hayvanların yok olması tehlikesi ile doğanın dengesinin ciddi bozulduğu bu topraklarda nasıl yaşayacaklar? Ardımızdan neler söyleyecekler?


ODTÜ’de elinde hayatında sahip olduğu tek gerçek “silah” olan ağaç fidanıyla polisin karşısına dikilip direnen gençlere bakarken açıkça utanıyorum. Gençler gayet iyi biliyorlar, emanete acayip hıyanet ettiğimizi! Sosyal mecrada dünyanın dört bir yanından yemyeşil arazilerden geçirilen ve doğaya zarar vermeden inşaası bir şekilde başarılmış yol fotoğrafları paylaşılıyor, demek ki istenirse yapılabiliyor!







İstanbul’un son kalan ormanları olan Kuzey Ormanları, 3. köprü sevdasına yok ediliyor. 3. köprünün yapılması bu şehrin keşmekeş trafiği için çözüm olmayacak, ancak çevreyollarının kenarları yeni sitelerle doldurulacak. Zamanla ormanların içindeki su havzaları ortadan kalkacak ve susuzluk sorunu ile yüzleşmek zorunda kalacağız. Özel araçların yarattığı trafik sıkışıklığını karşılamak için İstanbul Boğazı’na 2020 yılında 7 köprü, 2040 yılında 70 köprü yapılması gerek! Köprülerle örtülmüş bir boğaz hayal edebilir misiniz? Bence yaban domuzları bizden daha akıllı. Can havliyle yaşadıkları orman talan edildiği için Boğaz’ın sularına atlayan yaban domuzları, sadece ormanları yok etmediğimizin, bu topraklarda en az bizler kadar yaşama hakkı olan tüm canlıları da tehdit ettiğimizin açık bir göstergesi!


Memlekette gürül gürül akan ve etrafındaki yerleşimlerin su ihtiyacını karşılayan her nehre, birer birer HES’ler inşa ediliyor. Örnek çok da, benim aklımda bu hafta Rize’li Kazım amcanın söyledikleri yer etti: Rize il merkezinin yanı sıra 10 ilçe, 5 belde ve 25 köyde yaşayan yaklaşık 300 bin kişinin içme suyu ihtiyacını karşılayan Andon Deresi’ne Rize Belediyesi ısrarla HES kurmaya çalışıyor. HES’lere karşı verdiği mücadelede mahkeme bilirkişi ücretini ödemek için ahırındaki ineğini satarak açtığı davaları kazanan 65 yaşındaki Kazım Delal amca, “Daha önce açtığımız davada mahkeme ’Havza planlaması olmadan Andon Vadisi’ne HES yapılamaz’ kararı verdi, hukuk dinlemez Belediye Başkanı’na soruyorum, burası babanın malı mı, kimin suyunu alıyorsun?” diye sesleniyor. Bir koşu gidip ellerinden öpesim var, nedense kendisinin Kızılderili şeflerini yakından tanıdığını düşünüyorum!


Taksim Meydanı’nın koskocaman beton denizine dönüşmüş haline bakıyorum. Böyle ferah feza, yağmur bastırınca dev havuza dönen, ilk güneş ısısıyla çatır çatır çatlayan şahane bir Meydan oldu doğrusu! Ağaçların etrafında insan zincirleri oluşturup, koca koca iş makinelerine kafa tutmasaydık, şimdi o beton denizinde bir vaha gibi kalan Gezi Parkı da yerinde durmayabilirdi. Nazım Özgün Meydan’ın son halini gördüğünde, “Burası sanki kocaman bir otopark gibi olmuş ama nedense arabalar yerin altında” saptaması ile beni güldürse de, ancak gidip Gezi’de sahiplendiğimiz ıhlamur ağacını kontrol ettiğimizde biraz sakinleşiyorum.



*


Yazının “gülerken düşünelim” bölümü için Böcük'e kulak veriyoruz: Twitter’dan kesilen ağaçların fotograflarına bakarken 'Ben de belki büyüyünce ODTÜ'ye gidebilirim? Ben üniversiteye gidene kadar bişi olmaz ODTÜ'ye değil mi?' deyiverdi… Benim küçük adamım, büyüyüp üniversite kazanıp, bir de başka şehirde okumanın hayalini kuruyormuş da hiç haberim yokmuş!



En şaşkın halimle; “Sen ODTÜ'ye mi gitmek istiyorsun, aaa bilmiyordum, neden ki?!' diye sorunca yine bir çapulcan Nazım cevabı ile dağılıyorum!




"Orada çok ağaç var ve iyi direniyorlar!”


Görüldüğü gibi ben aslında direnmeyi oğlumdan öğrendim, kesin bilgi, yayalım!



*


Tek bir ağaç, tek bir nehir damlası, ufacık bir toprak parçası için değil, çocuklarımızın geleceğini şekillendirecek doğayı korumak için direnmemiz gerekiyor. “Yol’cular” ve “Gezi’ciler” diye birbirimizi suçlayıp, takım tutar gibi parti yandaşlığı yapacağımıza, madem önümüzde seçim sandığı var, rica edelim partilerden ve adaylardan, "oylar bölünmesin" kavgasına az ara versinler de, şehircilik ve çevre koruma ile ilgili projelerini anlatsınlar bir zahmet! Varsa tabii?


“Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür

Ve bir orman gibi kardeşçesine

Bu hasret bizim!” demiş oğlumun adaşı Ustam Nazım Hikmet.


Eğer bu hasreti dindirmenin bir yolunu bulamazsak, çocuklarımıza bırakacağımız çöp dünya yüzünden çok ahlarını alacağız…!




Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!
  • Misafir bu güzel yazınızıza tesadüfen ulaştım çok degerli bir yazı aksini söylemek yanlış olurdu zaten fakat keşke koç üniversitesi yapılırken bnlerce ağaç kesilirken odtüde restaurant yapımı undefinedn bnlerce ağaç kesilirken braz tepki verebilseydiniz bu ülkede yaşadundefinednızın farkında olsaydınız ve o çocuklarınız ve vegenleriniz kardeşlerinizde kundefinedk ifadeler kullanabilseydi türkiye yanınızda olurdu ama meseleniz ağaç olmadundefined undefinedn boşa kürek çekmeye dewam edersiniz saygılar.
    CEVAPLA

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.