Biz o kadar anlattık, siz hiç mi anlamadınız?

"Biz kimsenin hayat tarzına müdahale etmiyoruz".

"Kişilerin müstakil özel evlerinde bir kız ya da bir genç aynı evde kalması ne denli uygun olabilir? Eğer bir yasal düzenleme yapılması gerekiyorsa biz bu konu ile ilgili yasal düzenlemeyi yaparız." Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın açıklamalarından alıntılar...



Soru: İki farklı açıklama arasındaki 500 farkı bulunuz. Zekânızla gurur duyunuz!





Bu haftamızın kod adı: #Kızlıerkekli! Haftayı pinpon topu seyreder gibi farklı hükümet yetkililerinden gelen “öyle dedi/hayır, demedi/belki de demiştir/çok iyi demiş/sözlerini talimat kabul ederiz” gibi hepsi birbirinden tutarsız açıklamalarla geçirdik.


Yanlısı, yansızı, muhalifi, yandaşı hep beraber bir neden veya bir plan bulmaya çalıştık bu açıklamaların ardında, ki bence bulamadık, hâlâ konuşup duruyoruz!

İçime fenalık getirecek kadar çok sayıda içinde #kızlıerkekli kelimeleri geçen cümleler yağdı dört bir taraftan… Böyle avaz avaz çığlık atmak istediğim anlarım oldu, sizin olmadı mı?!


Oysa dişim ağrıyordu, ama vicdanımın ağrısının dişimin ağrısını bastıracağını hiç düşünmemiştim. Oğlumu yetiştirmeye çalıştığım bu ülkenin vardığı noktaya, şaşkınlık ile kızgınlık arasında gidip gelen duygu sarmalından bakıyorum: Bu ülkenin içinden “kızlı-erkekli” ve açıkça söylenmese bile “seks” geçmeyen daha ciddi, daha derin başka sorunları yok mudur?


Oysa biz, yani muktedirin tasviriyle marjinal-çapulcu-muhalifler, sabahtan akşama kadar seks düşünmüyoruz. Gerçekten! Kafamız öyle yoğun ki! Kendi özel hayatımıza ait sağlık-iş- para dertlerimizin dışında; toplumsal temsiliyet, “karışmıyoruz ki!” denildiği halde baskı ile yok edilen özgürlükler, erkeklerin kadınları katlettiği cinayetler, doğamızın rant tarafından yok edilmesi, oyun oynaması gereken yaşta mal gibi satılıp anne olan kız çocuklar, oyuncak sandığı havan topuyla havaya uçan erkek çocuklar, Van’da üşüyen aileler, adaletsizlik, ayrımcılık, işsizlik, iş güvenliğinden yoksun çalıştığı için ölüp giden işçiler, eğitim sisteminin çarpık değişiminin ağırlığında ezilen öğrenciler… gibi uzun bir listenin ülkenin seyrini değiştirmesiyle de çok ilgiliyiz.


Haliyle, bir üniversiteye kapak atabilmek ve okuyabilmek için de canını çatlatan, üç kuruş bursla veya ailesinden gelebilen bir gıdım parayla yaşamaya çalışan üniversiteli gençler de sabahtan akşama kadar sadece seks düşünmüyor. Gençlerin de ülkeye dair dertleri, gençlikten gelen sorunları, hem de gelecek endişeleri var. Ve her "normal" insan gibi, yemek-içmek-uyumak kadar doğal ve bedensel bir ihtiyaç olan "sevişme" eylemini tabii ki düşünüyorlar, yaşıyorlar- çünkü hayatın dengesi bu!



"Sevişme" eylemini sadece "çocuk yapmak" neticesine indirgeyen biat edilen muktedir, bir günde toplumun bir kısmını "meşru” diğer kısmını "gayrimeşru“ olarak damgaladı. Bu toplumda tırmalamaması gereken en hassas noktayı deşiyor.


Yeter! Bu ülkede yüzyıllardır başımıza ne geliyorsa "yassak kardeşim" anlayışından geliyor. Seks bir tabu, ayıp, günah olarak nitelendirildikçe, zaten eğitimsiz olan topluma cinsel eğitim vermek bir yana, yasaklar ön görüldükçe tecavüzler de artıyor, ensest de, kadın cinayetleri de, cinsel taciz de...


Kadın dediğimiz figüre bakınca "sevişilecek et parçası" gören zihniyetten farklı bir şey beklemek belki abes oluyor ama, muktedirin asıl oy potansiyelini dayandırdığı kitlenin hassas olduğu bu ve benzeri konuları kaşıyıp deşerek oyunu artırmaktan başka derdi de yokmuş gibi! Ama bence, bu defa başaramayacak.



Evet, biz tutucu ve muhafazakâr bir toplumuz. Sakın kalkıp çok serbest büyüdüğümüzü söylemeyin, evet, bu ülkede çok ciddi oranda aileler, kızlarının erkek arkadaşları ile aynı evi paylaşmasını istemez! Kabul. Ve fakat bu durum, anne babası ile çocukların arasında özel bir konudur ve devlet dediğimiz sözde "baba" kılıklı "şeyin" bunu denetlemesi, karşı çıkması veya düzenlemesi kabul edilemez bir özgürlük ihlâlidir.

"Özel hayata tecavüz" diye bir kavram var ise, net gerçeği budur! Üstelik böyle "yasayla düzenler, engelleriz" noktasına getirirseniz eğer, biraz sert bir babanın kızına eziyet etmesinden, komşuların iş edinip aynı evde oturan çocukları polise şikayet etmesine kadar gider bu iş... Bu ahlâk kimin ahâkı yahu?





Nitekim hemen ilk vakaları duymaya başladık: Polis tarafından basılan “apart zannedilen müstakil kiralık evler”, apartman yöneticisi tarafından uyarılan öğrenci evleri haberleri gelmeye başladı. Hadi bakalım, diyelim ki "Başbakan sözü dinliyorum" diyen bir baba, üniversitede okuyan kızından şüphe etti, kalktı geldi kızını çekip vurdu, ne yapacağız? (Sakın bana “Olmaz öyle şey” demeyin, 3. sayfa haberlerini bir daha okuyun!)





Terbiyesiz veya ahlâksız olmadığımı düşünüyorum. 18 yaşını aşmış, kendi başına bir evde yaşayabilecek kadar büyümüş, sağlıklı(!) bir yaşam süren herkesin, kız veya erkek fark etmez, kiminle aynı evde yaşayacağına ve ne yaparak(!) yaşayacağına kendisinin karar verebileceğine, bu duruma da ancak ve ancak ailesinin müdahale edebileceğini düşünüyorum. Ki hadi dürüst olun, belli bir yaşın üzerindeki bizler, ailelerimizden neler sakladığımızı gayet iyi biliriz ama bu bizi asla namussuz yapmaz!




Bu arada,”kızlı-erkekli" vurgusunu açmak gerek bence. Acaba aynı evde yaşayan herkes ille de sevgili olmak zorunda mıdır? Yan yana duran her kız ve erkek ille de sevişir diye bir kural mı var? Üniversitede es kaza aynı evde makarna pişirip ders çalışan bütün kızlar ve erkekler sonra mutlaka sevişirler mi?


2013 yılındayız, bir çok kız ve erkek genç; bizim de, bizden önceki kuşağın da ahlâk değerlerini çoktan yenilemiş olabilir mi? Veya diyelim ki, muhafazakâr aileler içinde büyümüş kız ve erkekler, zaten uygun buldukları zihniyete göre yaşamazlar mı?


Kız ve erkek sadece arkadaş olamaz mı?- gibi yüzlerce soru sorabilirim, bulandırmadan geçeyim!




Kadın ve erkeğin bir arada olduğu her ortamı sekse bağlamak, cahilliktir, bağnazlıktır, ayıptır ve her şeyden önce düşünen, araştıran, geleceği için çalışan ve belki de hepimizden daha gelişmiş gençlere de büyük HAKSIZLIKTIR!




Başbakan'ın kendisine "Özel statüdeki evler, bunlar müstakil evler sonuçta değil mi efendim?" diye soran Reuters'in kadın muhabirine- kadın vurgusunu bilerek yaptım- "Yok yarın anne olduğunuz zaman ya da annesiniz bilemiyorum, kızınıza çocuğunuza böyle bir şeyi uygun buluyorsanız, size hayırlı olsun" demesi doğrudan mobbing'dir. Birisi size “Sen ister miydin?” diye soramaz, çünkü bu sadece sizi ve çocuğunuzu ilgilendirir.




Bir kadın ve bir anne olarak, ben de bu sözü kendi üzerime alınır ve şöyle bir cevap veririm: Gayet uygun buluyorum, çünkü oğlum önce kendisine, sonra bana emanettir.


Unutmadan: Bütün yazı sokaklarda gençleri vurarak, gazlayarak, sulayarak, yaralayıp gözlerini çıkararak, öldürerek geçirdiği yetmezmiş gibi bir de böyle hastalıklı zihniyete sahip “devlet baba”ya çocuğumu emanet etmeyeceğim de kesindir!





Dahası, diyelim ki bir mucize oldu: Nazım Özgün büyüdü, kendisine kendi başına bakabilecek hale geldi ve kendi kararını verip 3-4 arkadaşıyla #kızlıerkekli aynı evde oturmak istedi! Ben kocaman bayram ilan ederim, evin perdelerinden tencere-tavasına kadar hallederim. O evde oğlumla beraber yaşayacak kız arkadaşlarının ailelerinin de benimle aynı “dünya görüşünde” olduğunu düşünüp çok mutlu olurum!


*


Namus, imzada değildir. Namus, kafada ve vicdandadır.


Çok yazık, biz uzun uzun aylar boyunca her gün size neler anlattık Gezi sürecinde, ama siz neler anlatmak istediğimizi hiç anlamamışsınız…!

Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.