Çocuğun karavanındaki hükümdar
İki insan arasındaki en yakın mesafe gülümsemeyse, en uzak mesafe de çocuk büyütme sanırım.
Birinin bir şey dediğine, öteki başka şey diyor. Al sana sorun.
Aman da bunu tekrarlamayalım, eskiye bakıp bir ders çıkaralım dedikçe de, başka hikayeler rapor ediliyor taraf ağızlardan. Herkes haklı olduğundan, uçurum gittikçe büyüyor.
440 km süren Ankara - İstanbul mesafesi de, bazı ilişkilerde asla kat edilmiyor.
Bugün parkta gördüğüm babaanne - dede çiftiyle oğlunun eşi arasındaki misal.
Ankaralı büyükler taptıkları torunlarına hem daha yakın olabilmek, hem de bakıcı elinde büyümesini engellemek için kent değiştirmek istiyorlar. Hem de Başkent gibi tahmin edilebilir bir kentten, İstanbul gibi ultra pahalı bir cangıla ve onlara göre büyük bir özveriyle.
Değil satın almak, ev kiralayacak kadar bile maddi güçleri olmadığı halde. Bakıcıya verilen 1500 lira onlara verilse, Ankara’daki evin de kirasıyla pekala mümkün olacak iş.
Ama olmuyor.
“Bunu bize çocuklar teklif etsin diye bekliyoruz” diyor babaanne. Çocuklar da, belli, bir türlü söylemiyor.
Yandaki salıncaktan bakınca bile sebep ortada oysa.
Cevap teyzenin dert yandığı bakıcıda ve 1 yaşındaki çocuğun kendi kendine yesin diye yere saçılan yumurtasında saklı.
“O yumurta öyle mi yenir? Yazık, heba oluyor yerlerde, üstüne çocuk da doymuyor. Yumurta çocuğa içine azıcık da ekmek katılarak yedirilir.” Bu yüzden teyze, bakıcıya oryantasyon veriyor, o oryantasyon onlar daha parka varmadan ofisteki anneye raporlanıyor ve çocuğunu kendi doğrusuyla büyütmek isteyen, hata yapma haklı pekala da kendinde saklı anneyi belli ki kızdırıyor.
Anlıyor mu teyzem?
Yok, zira artık her şeyin doğrusunu doktorlarla internet biliyor. Ki bakarsan, onlar da çocuk büyüttüler. Kaç tane hem de! Üstüne de torun. Yeniyetmelerin görmediği neler gördüler. Ne yaşa hürmet var, ne tecrübeye. İnternet mi bilecek bunu kuzum, yoksa onlar mı?
İşte bu tecrübeden mi, kendi tecrübenin tek doğru olduğuna inancın keskinleştirdiği kibirden mi, yoksa şimdiki anneleri büyüten neslin her koşulda haklı oldukları varsayımının getirdiği dilin iticiliğinden mi nedir, Ankara’yla İstanbul arasındaki mesafe uzuyor da uzuyor.
Oysa bilgisayarının ekranında duran kızının resmine bakarak ‘uzaktan annelik’ denen şeyi ifa etmeye çalışan zavallı gayet de biliyor neyin ne olduğunu. Özellikle de çocuğa bakım vermenin aslında bir nevi iktidar konusu olduğunu.
Sonu “Biz böyle yaptık ama sen bilirsin kızım” önermesinde bitmesi gereken kaç konu, gürültülü telefon konuşmalarında ya da parktaki dert yanmalarda yankılanıyor.
Oysa, her şeyi akışına bırakmanın elzemliğini bilen ve suya düşen yaprağın kendi seyrini izleyen güneş ne güzel parlıyor.
YORUMLAR