Beni dinlemeyi öğrenecek misin sevgilim?
Ben konuşurken sözümü kesmene sinirleniyorum. İki kişiyiz, sana anlatıyorum. Dinlemek istemiyorsun. İlgini çeken bir konuysa bile konuyu değiştiriyorsun. Kaç kere bu yaptığından rahatsız olduğumu söyledim, ama bunu da dikkate almadın.
“Sana bir şey anlatıyorum. Bitirmemi beklemeden beni kesip başka konudan konuşuyorsun.”
“Sana öyle geliyordur.”
“Sana soru souyorum, cevap vermeyip başka bir şeyden bahsediyorsun.”
“Yanlış düşünüyorsun.”
Hiç mi dinlemiyorsun beni? Yo, dinliyorsun arada bir. Yüzünde ben sanki saçma sapan bir şeyden bahsediyormuşum veya saçmalıyormuşum gibi bir ifadeyle. Hayal dünyasını açan üç yaşındaki çocuğu dinler gibi. Tamam, hadi beş olsun. Bir an evvel sussam da sen de bana tahammül etmek zorunda kalmasan.
Benim ne dersem diyeyim, ya yanlıştır, ya eksiktir, ya hatalıdır. Beni hep düzeltmen bundan.
“Hayır, öyle değil.”
“Yahu ne alakası var.”
“Bak şimdi şöyle düşüneceksin.”
Hah! Söyle bana nasıl düşüneceğimi, ben düşünmeyi beceremiyorum. Bu kadar düzelttiğine göre beni aptal olarak görüyorsun. O zaman bir aptalın yanında ne işin var?
Ben aslında tek kelime etmesem ne güzel olur değil mi? Sen içinden, gönlünden geçeni istediğin zaman sakız gibi uzatırken ben dikkat kesilsem, her dediğini onaylasam, asla benim aklımdan geçmemiş gibi yapsam, zaten kimsenin aklından da geçemezmiş gibi davransam, sana hep hayranlıkla baksam ne şahane olur değil mi?
Evde gazete mi okuyorsun, sanki televizyonda bir programa davet edilmişsin gibi yorum yapıyorsun. Televizyon mu açık, kumanda elinde açık oturumdan belgesele, dizifilmden yemek programına eleştiriyorsun. Neden her konuda diyecek bir sözün var? Ve neden her dediğinin doğru olduğundan eminsin? İnsan laf bilmediği yere geldiğinde susar. Senin bilgin yoksa da her konuda fikrin var.
“Bence şöyle olabilir.”
“Belki şöyledir.”
“Zannediyorum ki...”
“Uzmanı değilim ama...”
Politika, futbol, sanat, suşi, seks... Akla hayale gelecek her konuda niye bir fikrin olmak zorunda? Uzmanı değilsen sus, zannetme.
Sen sonradan mı böyle oldun? Aslında hayır. İlk gün kimsen bugün de osun. En başta, senin bu hallerini zekâna yoruyordum.
“Bilmiyor ama akıl yürütüyor.”
“İnsan bilmese de düşünebilir, o bunu çok iyi yapıyor.”
“Ne kadar enteresan fikirleri var.”
“Aslında dediği gibi olabilir.”
Evet, ilk günlerde de benim sözümü kesiyordun, konuyu değiştiriyordun. Sana o günlerde hayran olduğum için, kendi sözlerim seninkilerin yanında önemsiz geliyordu, susup seni dinliyordum. Akıl yürütmelerin, farklı düşünce yapın beni etkiliyordu.
Belki o zaman fazla gençtim. İnsan gençken, biraz da hayran olacak kişi aradığından, birlikte olduğu kişiyi yüceltiyor. Ama büyüyorsun, büyüdükçe görüyorsun, toleransların azalıyor. Sana saygı duymayan, saygılı davranmayan kişileri hayatından eliyorsun. Sözün dinlensin, en azından konuşurken kesilmesin istiyorsun. Hitap ettiğin yüz, sana radyoda yanlışlıkla açtığı hemen kapatmak istediği kanal muamelesi yapmasın istiyorsun. Ve sen de artık onu dinlemek istemiyorsun. Çünkü sana takılmış plak gibi geliyor, bahsettiği ne olursa olsun aynı şeyleri yineleyip duruyor çünkü.
Lafı dolandırmıyorum. Bana “hiç” muamalesi yapmasan, konuşacaklarımı sanki çiğneyemeden yutmak zorunda kaldığım lokmaymış gibi yutmak zorunda bırakmasan, bu hallerin hoşuma gitmeye devam edebilirdi, en azından seni hoş görebilirdim. Gelgelelim çocuk değilim, beni dinlememen beni sinirlendiriyor, her konuda fikrinin olması da. Bana saygısız davranmanın, gerçekten bana saygı duymamandan ileri geldiğini düşünüyorum.
Sana sorum şu: Bana saygı duymayı, saygılı davranmayı, beni dinlemeyi, sözümü kesmemeyi, ben konuşurken konuyu değiştirmemeyi, bana yanlışlıkla açılmış radyo kanalı muamelesi yapmaktan vazgeçmeyi kendine öğretecek misin sevgilim? Yoksa seni bırakıp gitmemi ister misin?
İnsan her yaşta öğrenir, eğer isterse.
Öğrenmek istiyor musun?
YORUMLAR