Sabah saat sekizde, elimizde bavullarla Asya Sanatı Müzesi’nin önünde bekliyoruz. İnternetten kiraladığımız dairenin sahibi gelmeyince, telefonunu da açmayınca adresi bulmaya çalışıyoruz. Fakat Yunanca harfleri okuyamadığımız için duvarlara çakılı tabelalarda ne yazdığını anlamıyoruz. En yakındaki Spatlis Kafe’den içeri girip adresi gösterince, kasada oturan hanımefendi omuzlarına şalını atıp “Beni izleyin” diyor. Ancak iki kişinin yan yana yürüyebildiği, daracık, bitişik nizam apartmanların sıralandığı sokakta, aradığımız adresin önünde durup “İşte burası, yerleşip dinlenin, kahveye bekliyorum” deyip gidiyor.


Kiraladığımız daireye çıkarken biraz ürküyoruz. Bina çok eski, bakımsız, eski halılardan kesilmiş paspasların açıldığı kapıların gerisinde sanki tekinsiz hayatlar varmış gibi geliyor. En üst kattaki yenilenmiş daireye girince biraz rahatlıyoruz. Pencereleri açınca içerisi biraz aydınlanıyor, ama o kadar.





Altı aylığına ev ararken anlıyoruz ki, bu durum kaldığımız daireye özgü değil. Binaların çoğunun köhne, terk edilmiş gibi görünmesinin, duvarına çivi bile çakılamamasının sebebi, eski binaları koruma tedbirlerinden ileri geliyor.


Üç kültürün mirasını koruyor

Yunan Adası deyince akla ilk gelen, pencereleriyle kapıları mavi, avlusuna tahta masaların atıldığı, pembenin tonlarında begonvillerin sarıldığı kısa boylu kireç binalardır. Paros, Santorini, Mikonos ve Midilli ziyaretlerime araştırmalarımı da ekleyerek diyebilirim ki, Korfu, Ege Denizi’ne serpilmiş diğer Yunan adalarına hiç benzemiyor. Yunanistan’ın kuzeybatısına düşen, İtalya’ya en yakın İyon Denizi’nde konumlanan adanın, İtalyan, Fransız ve İngiliz mimarisinin ürünü yapılarıyla kendine özgü bir havası var. Korfu, 1864’te Yunanistan’a dahil olana kadar ev sahipliği yaptığı bu üç kültürün mirasını koruyor. Ancak dört asır nüfuzunu sürdüren İtalyan etkisi daha hâkim. Korfu, coğrafi yakınlığı sebebiyle de en çok İtalya’dan çok turist alıyor.


Adanın en civcivli zamanı, Paskalya kutlamalarının yapıldığı nisan ayına denk geliyor. Yaşayanların tabiriyle, iki hafta süresince ada “istilaya” uğruyor.


Gündüzleri plajlarında turistleri ağırlayan Korfu’nun gece hayatı da hareketli. Şehir merkezinde, sahil şeridinde sıralanan mekânlar arasında Spatlis Kafe, gelene turist muamelesi yapmayan gülen yüzü ve eğlenceli ama baş ağrıtmayan canlı müzik repertuarı ile diğerlerinden ayrılıyor.






Gitmeden önce bilmekte fayda var

  • Havaalanı şehir merkezine yürüyerek 10-15 dakika. Bagajınız hafifse taksiye 10 euro ödemek yerine kendinize bir öğün ısmarlayabilirsiniz.

  • Konakladığınız otelde ya da evde, yanınızdaki, üst ve alt katlardaki komşularınızla sanki aynı odada kalıyormuşsunuz gibi hissedebilirsiniz. Çünkü binalar genellikle eski ve ahşap.

  • “Burada evden başka bir şey yoktur” dediğiniz ara sokakların, çıkmaz sokakların sonunda küçük kafeler bulabilirsiniz.

Nasıl gidilir? Ne zaman gidilir?

İstanbul’dan Atina aktarmalı uçuşlarla, beklemeler hariç Korfu’ya varış süresi iki buçuk saat. Ekimden mart ayına kadar havası yumuşak, sakin ve bütçeyi yormayacak yer arayışındakiler için mükemmel bir seçenek.





Ne yenir, ne içilir?

Kafelerde, cömert porsiyonlarda sunulan dondurmalı pankek çeşitlerini deneyebilirsiniz.


Ne hediyelik alınır?

Adanın simgesi olan kumkuat içeceği ve şekerlemeleri hediyelik eşya satan mağazalarda, ayrıca daha fazla seçenek ve makul fiyatlarla marketlerde bulmak mümkün.





Yazı: Perihan Özcan

Fotoğraflar: Dilara Koru

Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.