Yüzüne rol aldığı Türk dizilerinden de aşinayız. Şimdi de Orhan Tekeoğlu’nun yönettiği “Öyle Sevdim ki Seni” adlı filmle karşımıza çıkmaya hazırlanıyor. Yolu Ukrayna’dan Trabzon’a düşen ve fuhuşa zorlanan Olga’nın öyküsünü ve Alma’nın savaş anılarını dinledik...


Size “Bu filmde oynamak istiyorum” dedirten şey neydi?

Kadın ticareti sorununu anlatan bir film olması. Kadınlara ve kadın haklarına eğilen konulara karşı hassasım. Senaryodan çok etkilendim. Bosna’da ve her yerde tabu kabul edilen bir konuya hassasiyetle yaklaşılmasından etkilendim. Böyle bir olay benim veya bir başkasının da başına gelebilirdi. Ne kadar konuşulursa bu tabular da o kadar kolay yıkılır. Kadın ticareti konusu hem Türkiye’de, hem benim ülkem Bosna’da hem de dünyanın her yerinde önemli bir sorun. Hangi kadın ileride hayat kadını olmak ister ki, bu bir seçim olamaz. Hangi şartlar altında kaldı da bu yolu seçmek zorunda kaldı kim bilir. Onları yargılamadan önce anlamamız lazım. Bu yüzden bu projeyi kabul ettim. Ayrıca eğitimde filmdeki önemli konulardan. Çekimlerde Trabzon’u görme fırsatım oldu. Oradaki evler, dağ başında herhangi bir yere yapılmış gibiydi. Ne elektrik, ne su... Düşündüm ki, eğer gerekli eğitimi alma fırsatına sahip olabilselerdi orada yaşamak zorunda kalmazlardı. Bu Bosna’da da önemli bir sorun. Eğer iyi bir yere gelmek istiyorsan çok çalışman gerek. Özellikle kadınlar için daha zor.


Birçok Türk dizisinde rol aldınız, peki Türkiye’de oyunculuğu sevdiniz mi?

Bu ülkenin Bosna ile çok ortak noktası var. Kendimi evimde gibi hissediyorum. İnsanlar çok cömert ve sıcakkanlı. Bosnalılar da öyle. Üstelik burada çok sevdiğim sanatçılar var. Geldiğimden beri Türk filmleri ve dizilerini izliyorum.

Kimleri beğeniyorsunuz mesela?

Fatih Akın’ın filmlerini çok beğeniyorum. İstanbul’da bir ara çalışma fırsatımız olmuştu ve bence yaptığı işi hep daha yukarı taşımaya çalışan biri. Onun dışında da beğendiğim çok fazla sanatçı var. Maalesef insanlar onları yeterince iyi bilmiyor.

“Oyunculuk bir yaşam biçimi”

Küçük yaşta Bosna savaşına şahit olmuşsunuz. Kan ve Bal Ülkesinde gibi savaşı anlatan filmlerde rol almak kötü anıları canlandırabilir...

Oyunculuk sadece bir meslek değil, aynı zamanda bir yaşam biçimi. Fikirlerini iletme şekli. Bu sebeple bu mesleği seçtim. Kafamın içinde çok fazla şey var, savaşı yaşamış olmamdan dolayı. Ve bunlar genellikle Bosna’daki insanların konuşmaktan çekindiği konular. Bunlarla ilgili konuşma konusunda kendimi sorumlu hissediyorum. Ülkemde binlerce hikâye var ama insanlar anlatamıyor. Kadınlar, özellikle tecavüz mağduruysalar bunu büyük bir utanç olarak gördüklerinden konuşmak istemiyor. Öte yandan süper star olmak falan umurumda değil.

“Angelina gerçekten yardım etmeye çalışıyor”

Bu durumdan karakterinizin nasıl etkilendiğini düşünüyorsunuz?

Savaş başladığında 5 yaşındaydım. Çok acı olaylara şahit olduğumdan hızlı büyüdüm. Ancak bunun işime de büyük katkısı oldu çünkü birçok konuda rol yapmama gerek kalmıyor. En karanlık konulara bile aşinayım ve bunlarla ilgili rahatlıkla konuşabiliyorum.

Angelina Jolie’nin yönettiği filmde oynadınız. Onunla çalışmak nasıldı?

Açıkçası biraz şaşırdım çünkü onun süper star havalarında biri olduğunu sanırdım. Ama hiç öyle biri değildi. İnsanların sorunlarıyla bire bir ilgileniyor ve bundan kesinlikle yorulmuyor. Sahip olduğu bilgi birikimi ise gerçekten inanılmazdı. Çok iyi eğitim almış, doğal bir insan.

Bosna ile ilgili her şeyi biliyordu ve insanlarla gidip tek tek konuşuyordu. Bu işi yapmasının sebebinin benim sebeplerimle aynı olduğunu gördüm. O gerçekten insanlara yardım etmeye çalışıyor.

Siz de bir gün yönetmenliği düşünür müsünüz?

Öncelikle bunun için ciddi bir eğitim almalıyım. O yönetmenlik yapmadan önce bunun okuluna gitti, üstelik senaryo yazmak için de kurs aldı. Çok sayıda senaristten görüş aldı. Ben de 4 yıl oyunculuk eğitimi aldım ancak hiç eğitim almadan oyunculuk yapan insanlar görüyorum ve büyük haksızlık olduğunu düşünüyorum.


“6 yaşındaki arkadaşım alnının ortasından vuruldu”

Eğer hayatınızda sanat olmasaydı kendinize nasıl bir yol çizerdiniz?

Çok ilginç, çünkü başka bir şey düşünmediğimi şimdi fark ediyorum. Küçükken evimizin hemen yanında bir tiyatro vardı, hatta savaş zamanı bombalardan korunmak için oraya saklanırdım. Kendimi düşünebildiğim başka bir iş yok açıkçası. Ve bu benim için bir iş olmaktan çok daha ötede.

Yaşadığınız en kötü savaş anısı neydi?

2 yıl boyunca doğru düzgün sokağa çıkmadan bodrumlarda saklandık. Güneşli bir günde iyice canıma tak etti ve dışarı çıkmak istedim. Benim gibi 6 yaşında olan bir kız arkadaşımla beraber dışarı çıktık. Çok az uzaklaşmıştık ki bizi fark ettiler. Bir keskin nişancı arkadaşımı tam alnının ortasından vurdu. Daha sonra silahını bana doğrulttu. Ama her nasılsa silahını geri indirdi ve bana geç işareti yaptı. Gitmek istemedim çünkü arkadaşım olmadan gidemezdim. Onu da sürükleyerek bodruma geri getirdim. Gözleri tamamen açıktı, o yüzden alnının ortasından vurulmuş olmasına rağmen yaşadığını sanıyordum. Ancak ailesi gelip gördüğünde verdikleri tepkiden ölmüş olduğunu idrak edebildim. Sanırım bu tarz anılar çabuk büyümemi sağladı.


Şimdi ülkenize ve insanlarına bakarken, zamanında yaşananlarla ilgili neler düşünüyorsunuz?

Her zaman dinin çok hassas bir konu olduğunu düşündüm. İnsanlar en doğal haklarını istemişlerdi, kendi ülkelerinde kendi dinlerinde yaşamlarını devam ettirmek. Ancak onlar benim insanlarımı inanmadıkları bir şey uğruna savaşmaya zorladılar. Sırf bu yüzden kavga etmeye başladılar. Ve kavga savaşa dönüştükçe insanlar artık ölen çocukları ve aileleri için savaşmaya başladı.


Röportaj: Özge Mine Sarıçam

Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.