Geçen ay Lambdaistanbul’un “açık ilişkiler ve çokeşlilik deneyimlerinde bi+ olmak” online buluşmasına katıldım. O zamana dek sadece yakın çevremle konuştuğum konuları bir toplulukla konuşmak, farklı deneyimleri dinlemek, paylaşmak çok güzeldi. Ertesi gün buluşmaya katılan bir arkadaşımla mesajlaşırken yeniden kuir teoriye baktığımı ve rahatladığımı söyledim, “O kadar kolay değil ben kuirim demek” dedi. “Kuir pratik çok güzel ama bir taraftan kolaya kaçmak gibi.”


Toplumsal cinsiyet eşitliği alanında uzun süre çalışmış can dostum böyle diyorsa bir bildiği vardır. Ama ona da dediğim gibi, ara sıra konfora, kolaya kaçalım yahu! Terimler, teoriler bu işe yaramayacaksa neden varlar? İnsanız neticede, konfora, güvenliğe, anlama, manaya ihtiyacımız var. Değil mi?


İşte tam da böyle, kendimi anlamama yardımcı olup, hayatımı kolaylaştıran teorilerden biri olan alanlarla, ilk kez 2013’te Anadolu Jam’de karşılaştım. Kökeni yüzyıl öncesine, Yerkes-Dodson yasasına dayanıyormuş. Araştırmalarla ispatlanmış ki performansımız, psikolojik veya mental uyarılma ile belirli bir noktaya kadar artıyor; uyarılma düzeyleri çok yükseldiğinde ise performans düşüyor:

Öğrenmenin gerçekleştiği bu optimal performans aralığına öğrenme alanı;

yeterli uyarılmanın olmadığı duruma konfor alanı;

çok fazla uyaranın olduğu duruma da panik alanı deniyor.




Baştan hatırlatayım: alışkanlıklarımız, karakterlerimiz, hayata bakış açımız ne kadar birbirine yakın olursa olsun, her birimizin hayat yolculuğu, yaşadığımız deneyimler sebebiyle bize özel, biricik olduğu için, alanlarımız bize özel. Birimiz için konfor alanında olan, bir diğerimiz için panik alanında olabilir.

Hazırlayan ve çevirenlere sonsuz teşekkürlerle, buyrun Jam Kolaylaştırıcılık El Kitabı’ndaki açıklamalar ve eklediğim birkaç yorumla alanlar:


Konfor Alanı

Konfor alanı bize tanıdık, kolay ve güvenli gelen her şeyi kapsıyor: yineleyerek yaptığımız, belki rutine binmiş, aşina olduğumuz her durum. Her sabah kahvaltıda aynı sandalyede oturup aynı şeyi yemekten, banyoda kendi kendimize şarkı söylemeye pek çok şey konfor alanımızda olabilir. Daha önce bu durumda, ya da çok benzeri bir durumda olduğumuz için, yapmamız gereken şeyi net bir şekilde biliriz. Çok güçlü duygular duymayız. Eskiden, henüz bilmiyorken, kendimizi rahatsız hissetsek dahi, artık rahat, konforlu hissederiz. Kısacası, konfor alanı bilinen şeylerin olduğu yer ve zamanlardır.

Esneme Alanı

Esneme alanı içinde daha az rahat hissettiğimiz, zorlandığımız ama hala öğrendiğimiz, geliştiğimiz ve dinlediğimiz alandır. Bu geçmiş tecrübelerimize bağlı olarak, yeni biriyle tanışmak, başkalarının önünde dans etmek ya da biricik hayat deneyimlerimizi ilk kez yazarak paylaşmak olabilir. Kalbimiz normalden biraz daha hızlı atar. Fiziksel ve zihinsel olarak rahat hissetmeyiz ama hala kendimizi, diğerlerini ve çevremizi dinleriz, anda ve oradayızdır. Esneme alanında kaldıkça konfor alanımız genişler.


Panik Alanı

Panik alanı dinlemeyi kestiğimiz andır. Gürültülü veya sessiz, sakin veya çılgınca görünebilir. Bedenen orada olsak dahi zihnimiz başka yerde ve zamandadır. Otomatik pilota geçer, atalarımızdan miras aldığımız tepkileri gösteririz: savaşır veya sıvışırız.




Görsel: Ayşe Gökçe Bor


Sonlara doğru hatırlatayım: Alanlar an be an değişir. Açlık durumumuz, uykumuzu ne kadar aldığımız, etraftaki ses düzeyi, ne kadar stresli olduğumuz gibi bizi, beynimizin işleyişini etkileyen tüm uyaranlara göre içinde olduğumuz alan değişebilir. Bknz. önemli konuları tokken konuşmak.



Halen yaşamakta olduğumuz pandemi süreci ile tek bildiğimin hiçbir şey bilmediğim olduğunu kendime hatırlatıp dursam da bilinmeyeni kabul edip içinde durmak, esneyip genişlemek zor zanaat. Hele ki İstanbul gibi uyaranı bol bir şehirde. En azından bunu biliyorum, diye kendimi avutuyorum, çünkü daha önce benzerini yaşadım...


2013’te çocuk arzusu ile Onur’la sevişirken korunmayı bıraktık. Türkiye’de yaşarken evlenmeden hamile kalma ihtimali, ilk ailemin tutuculuğunu da ele alınca, sonsuz olasılıklar cennetini benim için cehenneme çevirdi. O sıralar Eşya Kütüphanesi adında online bir platform geliştirmekten, sütyensiz hayata, deneyimlediğim pek çok şey, neredeyse sevdiğim adamla ilişkimiz hariç her şey benim için yeniydi. Anadolu Jam sayesinde adamla iletişimimiz değişmeye başladığı için aslında o da yeni gibiydi. Bu kadar yenilik karşısında paniğe sürüklenmemek için, bari bir konuda normal olalım, bildik yola sapalım dedim ve evlendik.


John Abimizin de dediği gibi, daha çok gördükçe, kesinlikle daha azını biliyorum. Evliliğin ilk senesi en zoruydu. Hamile kalmadım. Gayet sağlıklı olsak da çocuğumuz olmadı. Bilakis sevişmelerimiz hiç olmadığı kadar sönükleşti. Evli olduğumu duyunca değişen insanlar, tavırlar; yaptığım bazı şeylerin evli bir kadının yapmaması gereken şeyler olduğunu düşünenlerden kınamalar, yargılar… İsveç’te uluslararası bir sosyal girişimcilik seminerinde Türkiyelilerle değil, bütün akşam bir Romanyalı erkek ile sohbet ettiğimi görüp “Neredesin yahu? Evli olmasan neyse, anlardık da!” diyen abimiz ilk yılın özeti gibiydi. --- Hatırladıkça paniğe kayıyorum... Bir nefes, bir boşluk, devam.


Neyse ki kırılmalar, zorlanmalar, panikten paniğe girmeler ile birlikte pek çok güzel an da yaşadım. Bir yandan Onur’u sever, sevişirken, başkalarına, yerlere, kişilere, hayallere ve gerçeklere aşık olmaya, sevmeye devam ettim. Eşim bir süre sonra, özellikle ben kalabalık topluluklarla çalışıp eve döndükten sonra, aklımın henüz eve gelmediğini fark edip sormaya başladı: "Yine kime aşık oldun?!" Ben de kendime, kendimde ve diğerlerinde henüz keşfedilmemiş güzellikleri görüp seven halime alıştım. Kabul ettim: Valla çok seviyorum, çok şükür!


Bugüne kadar gelen yedi yıllık süreçte, içinden geçtiğim tüm karanlık gecelerde, “neden ben böyleyim?”e döndüm durdum.


Sıklıkla kendimle, ara sıra eşimle yaşadığım çatışmalar sonrası anladım ki: ben böyleyim. Allah ya da doğa/l süreç/ ömür verdiği sürece keşifteyim, kendimi ve çevremi. Dünya da böyle: her sorunun bir cevabı, her inişin bir çıkışı, her gecenin bir gündüzü var. Bakınca, dinleyince, görüyorum, duyuyorum. Bin şükür!


Ermişsek ya da Brené Abla gibi rahat ettiğimiz düzenin içinden konuşuyorsak, ailemizde ve toplumda norm olan şeyler bizim de konfor alanımızdaysa, pek çok şey bize konforlu gelebilir. Hep birlikte bir an önce gelişelim, aydınlanalım diye, etrafımızı konfor alanının dışına çağırabiliriz. Evet, her şey mümkün.


Öte yandan sürekli çatışmaların ve şiddetin olduğu bir ailede büyümüşsek, şu anda olduğu gibi nereye varacağını bilmediğimiz bir pandemi sürecindeysek, yaşadığımız yerde var olan baskın kültür, olduğumuz halimizle, tüm kimliklerimizle bizi kucaklamıyorsa; konforlu, güvenli alanlarımızı kendi ellerimizle inşa etmeye ihtiyacımız da olabilir. Bu kimimiz için düzenli maaş ödeyen bir iş, kimimiz için bir eş, kimimiz için bildiğimiz şehirde yaşamaya devam etmek ya da bilip sevdiğimiz dostlarımızla sık görüşmek olabilir. Her ne kadar hayal ettiğimiz dünya başka da olsa, alışıldık, bildik, norm olan şeyler, bize şu an için konfor sunabilir, insan olarak uzun vadede gelişmemizi destekleyebilir.


Merak etmeyin. Gelişmeyi seçiyorsak, yeniden konforsuz hissedeceğimiz anlar elbet gelecek. Eğer hala gelmediyse. :)

Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.