Çaresizlikten işsiz kalan vasıflı kadınlar var. Hem de çok…


İş yeri uzak olduğu, çocuk doğurduğu, aldığı ücret “değmediği” için çalışmaktan vazgeçmesi öğütlenen, kendi karar veren ama dönemeyen, mecbur kalan veya pes eden…


Anneliğe daha çok zaman ayırmayı seçtiği için ceza gibi işsiz kalan... İşini bırakmadığı için anneliği sorgulanan, bu alandan gol yiyen…


Yeni işler bulmak için, imkân varsa eğitimlere para ve emek harcayan, kendini sıfırdan var etmeye çalışan...


Sigortasını dışarıdan ödeyen veya ödeyemeyen...


Çocuklarının okul hayatını ve sosyal yaşamlarını, okul projelerini, sistemin doymayan ihtiyaçlarını takip eden, çocuklarını kurslara götürüp getiren, kısıtlı zaman diliminde kendine zaman ayırma hakkı olan ve alışverişle, sosyal ilişkilerle, ev işleriyle, imkânı varsa spor veya hobilerle oyalanan, aslında imkânlar içinde gibi görünen ama kendini var etmeye çalışan... Kendi gelişimiyle hem kendini hem de etrafını besleyecek olan ama kendine dönecek vakti olmayan. Mutlu olup olmadığından emin olmayan…


Ailesi dışında birey olarak kendini hayal edemez hale gelmiş…


Çok kadın var. Böyle kadınlar var.


Bu kadınların sistemde adı yok... Hali vakti yerinde gibi görünen, geçim derdi olmayan ama kendi kendini geçindirme özelliğini bu sistem içinde yitirmiş kadınlar için işler göründüğü gibi kolay değil. Kadın işgücü içinde, iş aramaktan vazgeçmiş olduğu için işsiz olan kesim… Vasıflı işsizler. Peki, acaba, sistem bu kadınları ne yapacak? Onları nasıl kucaklayacak?


Eşiyle mutsuzsa, boşanırsa ancak nafaka insafına kalarak ayakta durabilecek… Çocuğuna aynı standartları asla sağlayamayacak.


Bu arada eşi, babalık vasfını da kazanmış olarak hayatına devam ederken, iş hayatını sürdürürken, kendini var edebilirken, bu gidişata kapılıp destek olmuş olan kadınlar… Eski nesil gibi kendini sadece annelikle var edebilir hale gelmiş, halbuki eski nesilden farklı olarak yüksek öğrenim görmüş, hayatı bütünlüklü olarak yaşama dengesini bulmak isteyen kadınlar…


Bir yanda ev işçileri, emekçiler, okula gönderilmeyen, şiddet gören kadınlar, kadın olmanın en derin sularında yaşayan kesim. Peki, modern yaşamın çarklarında ezilen, iyi eğitim almış, başarılı öğrencilik beklentilerine hizmet etmiş, dirsek çürütmüş, dünyanın gidişatı hakkında fikri ve önerileri olan, yaşam enerjisi git gide sönen vasıflı kadınlar ne olacak?


İş hayatında yıllarını geçirip, bakıcılar ve büyükanneler ile çocuk bakımını organize etmeye uğraşan, çocuklarıyla ilgili iç sızısı taşıyarak kariyer yapan kadınlar ile aynı frekansta bir yaraya ortak olan kadınlar… Annelik için işini bırakmış, “Ya o, ya da o” seçimine mecbur kalmış kadınlar…


Ne istediğini hatırlarsa acı çektiği için artık bunu dile getirmeyen, en fazla "benden geçti" diyen kadınlar...


Hâlbuki yeni bir sistem kurulabilir ve kadınlara, yeni sistemin de yararına olan fırsatlar tanınabilir. Haftanın en az 5 günü, Pazartesi sabahından Cuma akşamına kadar bir para kazandırma çarkının parçası olarak ömür tüketmek artık kimseye iyi gelmiyor. Çarkın içinde kalanların yükü hafiflese, dışına itilenlere de tekrar dahil olma fırsatı sunulsa nasıl olur? Yükler hafiflese ve denge ile paylaşılsa hayat daha kolay ve keyifli olmaz mı?


Artık sınıra dayandık ve sistemin sil baştan kurulması gerekiyor. Dünyanın gidişatına göre su böyle akmış ve haftanın 5-6 günü sabahtan akşama kadar çalışır hale gelinmiş. Tan yeri, “sabahın körü” diye anılır olmuş. Birçok kişi artık bunu soruyor: “Bu hayat nasıl bu hale geldi?”. Ne var ki sormaktan, söylenmekten artık yorulduk. Bir değişim başlayacaksa, bu işte bir tuhaflık olduğunu fark eden, bu gidişattan mağdur olanlar başlatabilir. Gelecekten birileri gelip, yaşadığımız bu zamanları değiştiremeyeceğine göre… El atmak, talep etmek, ses çıkarmak gerek.


Elbette kadınlar kadar erkekler de mağdur… Çarkın dönmesi, çarkın içinde çoluk çocuk herkesin kalabilmesi için kesintisiz çalışmak zorunda kalan, ayrıca olur da işsiz kalırsa bu sefer de “güçlü CV”si veya “aşırı vasıflı oluşu” yüzünden hiçbir şekilde tekrar iş bulamayan o kadar çok erkek var ki… Sisteme sabah-akşam hizmet etmiş ama bu hızla dönen çarkın içinden fırladığı anda geri dönme şansı kalmamış, hizmetlerinin karşılığında sadece “Teşekkür ederiz” denilen vasıflı işsizler…


İşte bu noktada, sadece mağdur olanların değil “büyük abilerin” de sorumluluğu ele alması gerekiyor. Mağdur olanların sadece mağdur edebiyatında da kalmaması gerekiyor elbet. Hepimiz bize öğretildiği şekilde, içinde doğduğumuz şartlara uyum sağladık ama farkına vardığımız noktadan itibaren değişimi başlatmak da hepimizin sorumluluğu… Çözüm için aklımıza gelen birkaç basit soruyla başlayabiliriz.


Örneğin, çok basit bir soru: Yükseköğrenim görenler için yarı zamanlı ve sigortalı iş imkânı neden hala yok denecek kadar az?


Esnek çalışma saatleri uygulamaya başlayan şirketler artıyor. Bir yandan işsizlik de arttığına göre, bu uygulamaların artış hızı yetmiyor. Sahile yüzlercesi vuran ve denize tek tek gönderilen denizyıldızları gibi, kim hangi işin ucundan tutsa yeni kurulacak sistemin yararına olur elbet. Ama sesin biraz daha gür çıkması, şirketlerin de kar anlayışlarını gözden geçirmesi gerek.


Anne olduğu için tekrar iş bulamayan, işi bıraktığı için bir daha dönemeyen kadınlar ne olacak? Ailenin geçiminde pastanın büyük dilimini üstlenen ama işsiz kaldığı anda yaşamı sarsılan erkekler ne olacak? Peki ya çocuklar?


Yok mudur “Gel, başla, mutlaka burada yapacağın bir şeyler vardır” diyen bir iş yeri? İnsan kaynakları kavramındaki kaynak konusuna gerçekten inen, kaynaklarını sıra dışı şekilde zenginleştirecek olan bir kurum? Kurallar, limitler, bilinen kalıpların dışında, işine yarayabilecek kişilere kucak açacak olan?


Marka sahibi kurumsal şirketlerin yaptığı birkaç olumlu örneği hatırlıyoruz. Ne var ki mesele artık “Ev hanımlarına iş imkânı” olarak yarı zamanlı çalışma seçenekleri sunmanın çok ötesine geçmiş durumda. Maalesef ev kadınlarına önerilen işlerin çoğu, artan vakitlerde yapabilecekleri ve el emeği ağırlıklı işler. Bu işler bir çok kadın için elbette oldukça önemli bir imkan ancak bunların kadının bireysel gelişimini sürdürebilmesi için tek çıkış kapısı halinde sunulması yeterli değil. Sözün kısası, kadınların gerçek potansiyelleri ile sisteme tekrar katılması, böylece hastalıklı hale gelmiş sistemi iyileştirmesi için alınacak çok yol var.


Bir yerden başlamak gerek ama artık sosyal sorumluluk kapsamında değil… "Gel başla" diye cesaret edecek kurumlar, yapılar gerek. Bir kurumun mevcut çalışanlarına süt izni, doğum izni, babalık izni, esnek çalışma saatleri sunma gibi iyileştirmeler yapması elbette ki çok olumlu ancak bunlar zaten olması gereken insani ihtiyaçlara denk geliyor. Bunların dışında, artık şirketlerin kapısına bile yaklaşamayan vasıflı işsizlere kucak açacak yeni yaklaşımlara ihtiyaç var. Yok mudur “Ben bu konuyu kar-zarar hesaplarımın dışında tutuyorum, insan kaynakları anlayışımı değiştiriyorum, gelin!” diyen güngörmüş şirketler, kurumlar?


Senem Tahmaz

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.