Kadınlar Günü biter, Anneler Günü başlar. Babalar Günü biter, yaz tatili başlar. Okullar kapanır, çocuklar eve gelir ve annelerin en yoğun mesai günleri başlar. Dışarıda çalışan anneler yaz okulları, büyükanne yazlıkları, köy evleri, yardımcı kadınlar, yıllık izinden kullanılan günlerle 3 ayı devirmeye çalışır. Bir mevsimden bir mevsime geçilirken, hasat zamanına rakamları kovalamayan tatlı bir geri sayım başlarken, yaz boyunca çocuklar hızla büyürler. Güneş ışığıyla, yaz meyveleriyle, denizle toprakla serpilip büyürler. Doğanın gailesi budur, yaz mevsimi gelirken toprak coşar ve besinlerini cömertçe sunar. Güneş tepede artık hep parlar. Çocuklar için tek bir şey kalmıştır. Tadını çıkarmak ve tasasızca, doya doya eğlenmek ve hatta sıkılmak… Uzun, sıcak yaz günlerinde ev yapımı limonata, deniz kokusu veya yayla serinliği ile beslenmektir çocuğun hakkı. Anne karnından doğduğu dünya ona sonsuz olasılıklarla kucak açar. Yaz da öyledir. Ya da birçok çocuk için öyleydi…


Geçmişin çocukları, günümüzün anneleri için yazın başlaması, zihin için yeni bir meşguliyet sebebi… Günümüz anneleri ister istemez hep telaşta… Organize edilmesi, düşünülmesi gereken şeyler sadece evin ihtiyaçlarıyla sınırlı değil. Birkaç on yıl önceki gibi, çocuğun yaz boyunca birkaç kitap okuması ve okuldan verilen ödevleri yapması yeterli değil. Tam zamanlı işte çalışan anneler çocuklarının yaz boyunca nerede, nasıl bir günlük işleyişle ve kiminle kalacaklarını organize etmekle yükümlü. Bazıları cuma akşamları iş çıkışında otogarlar ve havaalanları ile aile büyüklerinin yazlıkları arasında mekik dokuyor. Bazıları yaz okulu kayıtlarıyla meşgul. Gün doğumundan gün batımına dışarıda çalışan anneler, yarım gün servisten karşılamak için gelen yardımcı kadınlarla tam gün anlaşma yolları arıyor. Yardımcı kadınlar da kendi çocuklarının yaşamını organize etme yollarını…


Çocukluğumuzun sarı sıcak günler nereye gitti? Bir türlü gelmeyen yazın önünde duran, rüzgârlı, tuhaf, bazen kıştan kalma gibi davranan bir garip ay mıydı Mayıs? Küresel ısınma diye bir şey yokken, terleyince sırtımıza konan bir bez vardı sadece. Peki, şimdi, yılsonu gösterisi için okulun ve kursun istediği aksesuarlar alınmış mıdır acaba? Kostüm ücretleri bankaya yatırılmış mıdır? Yaz okulu programları yapılmış mıdır? Geçmişin akşamüstü çayına poğaça pişirme telaşları, yeni nesil annelerin çocukluk anılarında kaldı. Yoğun, hızlı, hedefe odaklı, vakit bırakmayan modern zaman hayatında annelerin gündemindeki konular çoktan değişti. İş birliği halindeki babalar da yetişemez haldeler. Peki, modern yaşama mı küselim? Dağlara çıkamıyorsak hemen, karaları bağlayıp yaza gölge mi düşürelim?


Birçoğumuz hemfikiriz ki, geride kalan mevsim gibi, yaklaşan bu mevsim de önceki hiçbirine benzemiyor. Dönüşüm, değişim kelimeleri gündelik yaşam dilimizin bir parçası oldu. Her nesil bir öncekinden ayrışır, gelişir ama sanki bu değişim bir başka değişim… Dünya, insanlığın temel sorunlarıyla birlikte yine aynı dünya gibi görünse de gelecek, günlük hayatın içindeyken önümüze seriliyor. Değişimin çok hızlı olduğu ve hiç beklemediğimiz yerlerden geldiği bir ara dönem yaşanıyor. Bu dönemi yaşarken kendimizde ve yakın çevremizden başlatacağımız dönüşüm, eskiyi yıkmadan ama yeniye de alan açarak sağlıklı bir tavırla mümkün olacak görünüyor. Eskilere tümüyle sıkı sıkı tutunmak veya hepsini reddedip atmak yerine Retro kavramıyla sahip çıkmak ne güzeldir mesela. O günün sabahında elde ne varsa, geçmişten gelen ve bugünümüzde inşa etmeye başlayabileceğimiz her şeyle yola çıkmak ne güzeldir. Her gün aynı rutinde geçer gibi görünse de her gün yeni bir yolculuktur aslında. Öyle bir eşikten geçiyor, öyle bir rüzgâr hissediyoruz ki; teknolojik değişimler, toplumsal değerler, yeni nesil sorumluluklar etrafımızı kuşatıyor ve bizi başka bir boyuta taşıyor. Bu boyuta geçeceğimizi çocukken bilmezdik. Şimdi ise değişimin tam ortasındayız ve adapte olmak için küsmeye, sızlanmaya, atalete çok da zaman yok.


Öyle bir dönemdeyiz ki, eski şablonlar kendiliğinden çözülüyor. Bir zaman geliyor yaşlılar gençler gibi, gençler yaşlılar gibi davranıyor. Hüzünlü nostalji veya geçmişe küsmek değil, “Yeniliğe nasıl uyum sağlayıp bir parçası olabiliriz?” sorusu bizi kurtaracak gibi görünüyor. Çağın teknolojisinden, yeni kavramlarından, hızından neredeyse herkes nasibini alıyor. Bazen zorlayıcı, bazen kolaylaştırıcı… Kendi şartlarında, kendi hikayesi içinde değişime ayak uydurmakla, bu arada haklarını gözetmekle, kendi hikayene, hedeflerine sahip çıkmakla, yardıma ihtiyaç duyanı da görmekle, küçük de olsa el uzatmakla, kendi kapının önünü süpürürken komşuna merhaba demekle, temelden başlayacak her şey.


Kolları sıvayacağız ve bugün, elde ne varsa, bugünkü hava durumuyla, dolabımızdaki araç gereçlerimizle o günün ilk adımını atacağız. Çocukların “eve” dönmesine az kaldı. Belki de kendi çocukluk evimize dönüp, orada bize iyi gelen ne varsa alıp geleceğe dönmekle başlayabiliriz. Nasıl ki kar yağdığında kediler için yuva inşa etmek, kuşlar için camın önüne kırıntı koymak varsa, yanı başımızda ihtiyaç duyan arkadaş, komşu, ahbaplar için, yakınlar için yardım seçeneklerini gözden geçirebiliriz. Biz de aynı şekilde, ihtiyaç duyacağımız yardımlar için uzaklarda gördüğümüz, bütçe yettirmeye çalıştığımız çözümler yerine etrafımıza bir göz atabiliriz. Elbirliğiyle bugünlerden geçmeye açık hale gelebiliriz. Belki de bir komşu teyze, gündüzleri göz kulak olmaya; bir komşu abla da yemek yapmaya gönüllü olur. İhtiyaçlar takas edilir… Belki de çocukları parka götürmek için mahalle dayanışması tadında bir çözüm düşünülür. Kapımızın önünü süpürmeye başladıkça; gidilemeyen uzak seyahatler, aktiviteler, gönderilemeyen dil okulları belki de ulaşılması gereken, sağlanamadığında eksik hissettiren şeyler olmaktan uzaklaşır. Modern unsurlar, olması gerektiği gibi, hayatı kolaylaştırıcı hale gelir. Belki de çocuğa serbest oyun zamanları sağlamak onun en büyük ihtiyacını karşılamak olur. Bir yaz da böyle geçiversin, ne olur…


Annelik, birkaç iş birden yürütülen bu hoyrat modern dünyada kolay değil… Birçok şehirli, çalışan anne yaz tatili yaklaşınca günlük hayatı organize etme derdiyle meşgul. Evde olan anneler ise 3 ay boyunca tüm gün çocuklarla olmanın kesintisiz yorgunluğunu düşünmeye başlıyor. Ne dışarıda emekçi ne de ev içinde emekçi olan anneler için hayat bu kadar zor olmamalı. Günlük hayatın içinde bulunabilecek çözümler için herkes elini taşın altına koymalı. Anne-baba ilişkisi de böylece bir nebze dengeye varmalı. Annelere, çocuklara ve aslında “tüm mahalleye” yaz gelmeli.

Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.