Fark ettim ki Fırat Tanış’a herkes bayılıyor. Röportaj boyunca sevenlerinin onu neden bu kadar farklı bir yerde konumlandırdığını anlamaya çalıştım. Muhalif olduğu için mi? Gezi’de ön saflarda yer aldığı ya da pek çok kampanya videosunda rastlayabileceğiniz bir aktivist olduğu için mi? Yoksa Cihangir piyasasından uzak duran karizmatik aile babası imajı mı? Sorunun yanıtını size bırakıyorum. Mayıs'ta 40 yaşına basacak oyuncuyla doğup büyüdüğü Kadıköy’de, Özgürlük Parkı’nda buluştuk ve hem filmden hem hayatından konuştuk.


Sizin için “Egosu yok” diyorlar.

Ne münasebet. Her sağlıklı insan gibi benim de psikolojim id, ego ve süperego denen 3 farklı katmandan oluşuyor. Ama herhangi birinde ifrata kaçmamak gerekiyor. Yine de 3. şahıslar tarafından nasıl göründüğümle ilgili pek bir fikrim yok.


Ne kadar umurunuzda bu?

Bir an kızımı düşünerek “Olabilir mi acaba?” diye düşündüm ama hayır, kızımın bile beni nasıl gördüğü umurumda değil.


Herkes çocuklarına rol model olma peşindeyken ilginç bir cevap oldu.

O da bizden görecek nasıl göründüğünü umursamamayı. Bu da benim rol model olma biçimim.





Sizi bir dönem Yılmaz Güney’e benzettiler. Nuri Bilge Ceylan’la çalıştınız. “Kötü komedilerde ne işi var anlamıyoruz” gibi yorumlar da var. Gerçekten farklı farklı işlerin içinde görüyoruz sizi. Yer alacağınız filmle ilgili kriterleriniz neler?

Kariyerist biri değilim. “Kendimi şöyle özel, böyle ayrıcalıklı bir yerde görüyorum” demiyorum. O yüzden benim kriterim iddiamdır. Nedir sinemada bir oyuncudan beklenen şey? Bir metni ya da bir durumu yönetmenin istediği gibi, kendi yaratıcılığını da işin içine katarak, istenilen koşulda, istenildiği kadar, aynı kalitede tekrar edebilmektir. Profesyonel oyunculuktan anladığım bu yani.


Peki televizyonda niye yoksunuz? Bir dönem televizyonda olmayı özellikle reddettiniz.

Gezi döneminden hemen sonra öyle bir karar vermiştim. Ama artık öyle düşünmüyorum çünkü koşullar değişti.


Fikriniz değişti ve şimdi de proje yok, öyle mi?

Televizyon Türkiye’de bir oyuncu için iyi ya da kötü olarak ayırt edilebilecek bir mecra değil, tamamen ticari bir mecra. Benim çalışma koşullarıyla ilgili kriterlerim var mesela. Madem eser sahibi değil icracı sanatçı olarak bir sözleşmede geçiyorum, yani madem yeterince güdülüyorum, en azından bu güdülme koşullarının mümkün olduğunca insanileştirilmesinden yanayım. Yani; yemek mi geliyor sete? Lütfen sağlıklı bir yemek gelsin. Oyuncuların en azından dinlenebilecekleri bir alan gösterilsin. Kriterim budur. Yani işin mekaniğiyle ilgili, ama eserle ilgili bir kriterim yok.


İçinde olmak istemediğiniz proje olmaz mı hiç?

Henüz öyle bir şeyle karşılaşmadım, ama kim bilir, belki günün birinde öyle bir şey getirirler ki “Bunun içinde olmak istemiyorum” derim. Ama o zaman “Siz de bunu çekmemelisiniz” de derim.


‘Güldürmek zor iş’


Bu hafta gösterime giren ‘Öğrenci İşleri’ filminde oynadınız. Çekimler nasıldı?

Benim için set çok eğlenceli bir yer, sadece bu filmin değil bütün filmlerin setinde çok eğleniyorum. Kamera var, ışık var; bir sürü oyuncağın olduğu bir yer gibi geliyor set. Siz beğendiniz mi?


Çok benlik değil. Hababam Sınıfı’nın kopyaları yapılmaya çalışılıyormuş gibi geliyor.

Bir samimiyet sıkıntısı var diye düşünüyorsunuz muhtemelen. Zaten güldürmek çok zor bir iş.





‘Dip dibe olmayı sevmiyorum’


Doğma büyüme Kadıköylüsünüz. Cihangir’e inmiyor musunuz hiç?

İnmez olur muyum? Karşıda da sevdiğim yerler var, Tarihi Yarımada’ya bayılırım mesela. Bir kez bir röportajda öyle bir konu geçti, “Cihangir’e inmem” olarak algılandı. Sadece çok dip dibe olmayı sevmiyorum. Kendime ait bir hayatım var. Gidip bir çay içmeye kalksan dünyanın parasını ödüyorsun. Neden? Piyasa işte, sözde piyasaya çıkıp o mekânlarda görünüyorlar. Tabii neden olmasın, ama bana uymuyor. Ben burada doğdum, büyüdüm. Seviyorum bu yakayı.


‘Sıradan bir hayatım var’

Hayatta nasıl dertleriniz vardır?

Herkes gibi, gayet sıradan... Düzenli bir hayatım var, içkim, kumarım, gece hayatım yok. Sabah güneş doğmadan uyanır, akşam -eğer çalışmıyorsam vakitlice uyurum. Eşim, kızım, güzel bir ailem var.


‘‘Kız babası olmak ayrıdır’’ derler.

Oğlum olmadığı için bilmiyorum ama insanların erkekleri toptan lanetleyen “Kız babası şanslı babadır” gibi bir inancı var işte. Sağlıklı olmasını çok istiyor insan, başka bir şey değil.


‘Kimsenin canına halel gelmesin’


HDP’yi destekliyorsunuz, çalışıyor musunuz parti için?

Parti için çalışmıyorum, ama evet, destekliyorum.





Ne dersiniz, parti aşacak mı barajı?

Aşacaklar. Tabii kâhin de değilim ama benim hem ümidim hem de gördüğüm tablo barajı aşacakları yönünde. İlk defa bunun için uygun koşullar oluşmuş gibi görünüyor.


Ülkede neler oluyor sizce?

Belki de çok uzun zamandır konuşulması gereken şeyler şimdi söylenmeye başlandı. Bir sıkıntı varsa eğer -ki var gibi görünüyor-, bunun sıkıntısıdır. Ama tarih kadimdir, hepsi geçecektir.


Umutlusunuz gibi görünüyor.

‘‘Umutluyum’’ ya da ‘‘umutsuzum’’ diyemem. Her ne olursa olsun geçecek ve bir gün hepimiz arkeologların araştırma konusu olacağız. Ama uzun zamandır söylenmeyen şeyler yakın zamandan bu tarihe kadar büyük bir hızla söylenmeye başlandı. Bu iyi bir şey. Bir de şu var, evet konuşulsun ama kimsenin de canına halel gelmesin.


Röportaj: Gizem Sevinç Selvi

Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.