Fatih Harbiye’de, kızı Neriman’ı tehlikelerden korumak için elinden geleni yapan Faiz Bey’i canlandırıyorsunuz. Faiz Bey’i sizden dinleyelim...

Faiz Bey karakteri bana göre; yaşadığımız coğrafyanın değerleri ile barışık, ailesini önemseyen, yüreği sevgi dolu, yüksek adalet duygusu içinde kendini bile kayırmayan, kızı Neriman’ı canı gibi seven, zamanın hızlı akışı karşısında bazen yenik düştüğünü kabul edebilecek olgunlukta biri. Bir oyuncu olarak Faiz Bey’i ben de anlamaya, hak vermeye çalışıp, severek canlandırmaya çalışıyorum.


Neriman Macit’e karşı duygularına karşı koyamadığı için bu konuda zaman zaman babasını üzüyor. Faiz Bey, Neriman ve Macit ilişkisinin mutlu sona ulaşması için taviz verecek mi?

Aile büyükleri geçmiş deneyimlerini aktarırken zamanın hızını asla göz ardı etmemeliler. Çocuklarına yollarını çizebilecek bilgi ve bilinci vermeleri yeterli ama bu geleceklerini belirleme hakkını içermemeli. Zaten gönül de ferman dinlemez, ayrıca iyi ki de dinlemiyor.


Neriman’ı Şinasi’ye yakıştıran Faiz Bey, büyük çatışmalara sahne olacak önümüzdeki bölümlerde, sizce Neriman için yeniden umuda kapılan Şinasi’nin yanında mı yer alacak?

Gelinen noktada görünen o ki, Şinasi kadar Macit de Neriman’a âşık. Kararı verecek anahtar karakter bence Neriman. Aşkın Neriman’da nasıl bir karşılığı var? Onu zaman gösterecek.


Fatih Harbiye, ilk bölümden itibaren seyircilerin ilgisini çekti ve çok beğenildi. Sizce bunda, çok uzun yıllar önce yazılmış olmasına rağmen günümüzde hâlâ örneklerini gözlemlediğimiz insan portrelerinin ve olayların yaşanması mı etkili oluyor?

Roman 1931’de insanın değişmeyen özellikleri ile “modern” ve “modernleşme” çatışmasını ele alırken yaşadığımız çağın da aşamadığı bir sorunu büyüteç altına almış oluyor. Bu konuların cevabı sanıldığı kadar kolay olsaydı, bugün insanlar başka alanlarda cevap arayışına girerlerdi. Bu yüzden bu yemek daha çok su kaldırır.


Fatih Harbiye’nin set ortamı nasıl gidiyor? Ekip arkadaşlarınızla set dışında da görüşüyor musunuz?

Zamanımızın büyük bir bölümünü sette birlikte geçiriyoruz. Dostluklarımızı set dışındaki ortamlarda da geliştirmek isteğimizde çoğu zaman bu hayal oluyor. Bunu başarabilenlerin varlığını önemsediğimi ifade etmeliyim. Çünkü mesleki gelişim ve ekip olma ruhu dostlukları derinleştirmekle sağlanabilir diye düşünüyorum.


Sizi ünlü şair Nâzım Hikmet’e benzetenler olduğunu biliyoruz. Bu konuyla ilgili bir anınız var mı?

Bu çok kez yinelenen bir konu. Birçok dostum bu konuya bir şekilde değindi. Umarım bir gün Nâzım Hikmet’i bir projede canlandırma fırsatı bulurum. Şiir benim emek verdiğim keyif aldığım bir alan. Nâzım’ın yaşamı ve yaşadıkları hep ilgimi çekmiştir. Tiyatroda oyunlarını oynadım. Geçen hafta Tuncer Cücenoğlu: ‘Nâzım’a ne kadar benziyorsun, Serpil Tamur da aynı şeyi söylüyor’ dediğinde, ‘Yaz hocam, Serpil Hanım da yönetsin söz oynayacağım’ dedim. Yıllar önce ustam Işık Yenersu’nun şiirlerimi okuduğunda ‘Nâzım’ın şiirindeki tadı aldım’ sözünü hiç unutamadım.


Geçtiğimiz günlerde “Yeni Tiyatro Dergisi Emek ve Başarı Ödülleri” gecesinde siz de bir ödül aldınız. Hangi dalda ödül aldınız ve bu konu ile ilgili duygularınız nelerdir?

‘Ödül, alanı onurlandırır vereni belirler’ sözünü kıymetli bulurum. Onurlandığımı ifade etmek isterim. Kendileri Türk tiyatrosunun değerli usta ve akademisyenlerinden oluşuyor. Onların takdiri sonucu seçkin adaylar arasından seçilmiş olmam ve ödül fotoğrafında kıymetli isimlerle yan yana gelmem heyecan vericiydi. Her başarı bir takım oyununun sonucudur.


Tiyatro çalışmaları nasıl gidiyor? Ufukta yeni oyunlar var mı? Sinema filmi teklifleri var mı?

Ben İstanbul Devlet Tiyatrosu oyuncusuyum. MSÜ Devlet Konservatuvarı’na yönelişimde beni etkileyen unsurların başında İstanbul Devlet Tiyatrosu ve İstanbul Şehir Tiyatrosu sahnelerinde perde açan ustalarımın sahne performansları etkili olmuştur. Bu sezon İstanbul Devlet Tiyatrosu’nda Ataol Behramoğlu’nun dilimize çevirdiği Mehmet Birkiye’nin yönettiği Rus yazar A. Çehov’un “Üç Kızkardeş” adlı eserini oynadık. Sinemayla tanışmam konservatuvar yıllarımda yönetmen Şerif Gören ustanın “On Kadın” filmiyle olmuştu. Türkan Şoray’la karşılıklı bir hikâyeyi paylaşmıştık. İkinci filmim yine öğrencilik yıllarımda yönetmen Başar Sabuncu ustanın tiyatrodan sinemaya taşıdığı “Zengin Mutfağı” adlı filmdi. Yıllar içinde devam eden pek çok farklı sinema, televizyon filmi, dizi, seslendirme çalışmalarım oldu. Bugün gelen senaryoları okuyorum, yakın bulduğum bir sinema projesinin içinde yer almayı da arzuluyorum.

Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.