Ardı ardına gelen çocuk istismarı, tecavüzü, şiddeti, katli vakalarından haberleri takip edemez, birbirimizin yüzüne bakamaz olduk yine! Ah edip, yüreklerimizi dağladığımız, boğazımıza taş oturtan haberler alıyoruz. Çocuk kelimesini asla yanına gelmemesi gereken kelimelerle birleştirip, okuyoruz. Sonra hep bir ağızdan galeyana gelip, ‘’asalım, keselim, en ağır işkenceleri uygulayalım’’ları en ağır beddualar eşliğinde sıralıyoruz. Keşke mesele kişisel olsa da beddualar, cezalar yüreklere su serpse. Ki tecavüzcülerin bir şekilde linç edildiği, olmadı, içerde ‘’cezalandırıldığı’’ bir toplumda yaşıyoruz. Fakat bu ne yeni vakaların ortaya çıkmasını engelliyor ne de güvende hissetmemizi sağlıyor.


Bireysel cezalandırılmalara gelinceye kadar yapılması gereken yığınla şey varken; ölüm, idam naraları atmak kişisel deşarj sağlamaktan öteye götürmüyor bizi.


Çocuğa bilişsel, sosyal, fiziksel eğitim desteği verilirken cinsel eğitimin adı bile geçmiyor. İçinde ‘’cinsel’’ geçen her kelime seksi çağrıştırdığından olsa gerek, tabu haline geliyor. Oysa cinsel eğitim çok küçük yaşlardan itibaren başlayan; tuvalet eğitiminden mahremiyet eğitimine kadar çok yönlü bir eğitim. Yani çocuğa tuvalet eğitimi verirken baskıcı mı davrandınız, tutarsız mı oldunuz, aşırı titiz mi davrandınız çocuğunuzun cinsel eğitimine olumsuz girdiler yapmış oluyorsunuz. Çocuğun odasına girerken, ona sarılırken, öperken izin almak, erkek çocuklarının pipisini her ortamda sergileyebilmelerinin önüne geçmek (tuvalet ihtiyacını dilediği yerde dilediği biçimde yapabilmesi ve sünnet de buna dahil), tanıdık-tanımadık kavramlarının öğretilmesi, ‘’hayır’’ deme becerisini geliştirmek ve bunu dikkate almak, çocuğu öpmek, sarılmak için ödüller kullanmaktan vazgeçmek (bir kere öptürürsen çikolata vereceğim!) özel alan oluşturmasına izin vermek ve buna saygı duymak, çocuğu henüz soyut düşünme becerisi oluşmamışken; ayıp, günah gibi kavramlarla korkutmamak, şiddeti bir iletişim dili haline getirmesinin önüne geçmek, korkunun yerine sevginin hakim kılınması cinsel eğitimin içeriğini oluşturan başlıca kavramlar.


Başına böylesi korkunç, travmatik bir olay gelen çocuğa "bağırmayı öğretin" tavsiyesi yavan kalıyor. Zira çocuğun bağırmayı becerebilmesi, öğrenebilmesi için de önce koşulsuzca, yargılanmadan kabul gördüğü, sevildiği bir aile ortamında olması gerekiyor. Susmamasının bedeli olarak; ailesinin parçalanması, hatta birilerinin öldürülmesi, sevdiği birini kaybetmek - ki maalesef çoğunlukla istismarcılar çocukların sevdiği, en yakınındaki insanlar oluyor - gibi seçeneklerle karşı karşıya kalan çocuk susar.


Meselenin özü dönüp dolaşıp "erkeklik" olgusuna dayanıyor. Çünkü erkeklik; bir cinsiyet değil zihniyet meselesi. Erkeği değil, erkekliği öldürmedikçe kadınların, çocukların yaşadıkları dramların önüne geçmek mümkün olmayacak ne yazık ki…‘’Kadın’’ kelimesini bekaretle ilişkilendirip, cinsiyetin adını bile kullanmaktan geri durup, kadın mı, kız mı tartışmaları yapmak kolu kırıp, yeni içinde bırakıyor! Kadının kıyafetini, gülüşünü, oturmasını, kalkmasını namusa bağlayan anlayış tacizin, tecavüzün şiddetin meşrulaştırılmasının önünü açıyor.


Konunun hukuki açıklarına da bakınca; konu idamla, hadımla halledilebilecek bir konu olmaktan ziyade köklü bir toplumsal dönüşümle değiştirilebilecek bir konu. İşin eğitim, hukuk, ahlak, toplumsal cinsiyet algıları hatta ekonomik boyutlarının kökten değiştirilmesi gerek. Bunun için de en tepeden en aşağıya, toplumun tüm birimlerinin üzerine düşeni yapması gereken bir konu. Dolayısıyla mesele kişisel değil toplumsal bir mesele ve her vakada hepimizin biraz parmağı var.



Esen Acarer Kahya


Fotoğraf: flickr.com

Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.