“Beni yemeyin!”

Bir acayip yaz-bahar… Hani sarı sonbahar demek bile fazla kaçacak, sarı yaz daha mâkul. Üç-beş eş-dostun bir araya geldiği tüm sohbetlerin başlangıcı “Bu sonbahar da havalar pek güzel yahu” ile kopup giden cümleler… Bayram sonrası sezonu kapatacaklarını planlayan mekânlar hâlâ faaliyette, hâlâ açık alanlardaki masalarını dolduran müşterilerle hoşbeş içinde…



Fırsat buldukça sabahın çok erken saatlerinde kaçıp gittiğim Hayıtbükü’nde, sadece ağaçların gölge ettiği masalarından birine kurulup kitap okumayı ya da çalışmayı çok sevdiğim çay bahçesinin sahibi, daha dün “Bayram sonrası hemen kapatırım diyordum. Hâlâ müşteri geliyor olması bir yana, böyle bir havada ben bile buradan bir yere ayrılmak istemiyorum ki” diyordu. Sabahın sakinliğinde gelir gelmez çantamı bir köşeye koyduktan sonra denize koştuğumu gören karısı da arkamdan sesleniyor: “Yazın bile böyle güzel deniz olmadı”. Olmadı sahiden. Yıllar boyu tatili sadece yaza indirgeyen biz şehirli zihniyeti neler kaçırmışız meğer!


Sabahın dinginliğinde uyanır uyanmaz denize koştuğum saatlerde bir kendi kulaç seslerimi duyuyorum denizde, bir seferlerinden dönen balıkçı takalarını. Bazen denizden çıktıktan sonra yanaştıkları kıyıya gidip o gün için deniz ne verdiyse ondan nasiplenmek ve eve üzerimde denizin tuzu, elimdeyse ya bir kilo barbun, ya mercan ya da karagözle dönmek, günün artı hanesine daha sabahın en erkeninden atılan bir tik oluyor. Hele de o gün köylü pazarının olduğu çarşamba ya da cumartesiyse, pazardan tazecik yeşillikler alınıp daha dolaba bile girmeden salata olacaklarsa akşama balığın yanına…


Bunlar hayatın güzel, yaşama keyif katan yanları. Lakin daha ufak, hayatın daha az hoyrat aktığı bir yerde yaşıyor olmak, işin acımasız yanlarını görmeye engel olmuyor. Zaten aksi, başımızı tavuskuşu misali toprağa gömmek olurdu. Mevsim oldu sonbahar; balık sezonu açılalı oldu iki ay. Kıyıya yanaşan balıkçılar haricinde balık almayı tercih ettiğim tezgahlara kuzeyden, yani Marmara ve Karadeniz’den de balıklar geliyor. İşte bu noktada bende de sinirler oynuyor zaman zaman.


Her toprağın kendine ve coğrafyasına göre bir bereketi olduğu gibi her denizin de döngüsü kendine göre. Palamut, lüfer gibi balıkların daha soğuk denizlere ihtiyacı var. Sıcak denizler yağlanıp gelişebilmeleri için uygun değil. Bu nedenle bu balıklar Marmara ve Karadeniz’de çok olan ve bu bölgelerin makbul balıkları. Lakin eğer insanoğlu gelişip var olmalarına müsaade ederse.


Geçen gün çarşıdaki balıkçı tezgahlarından birine balık alayım diye yanaşınca yeniden zıpladı tüm sinirlerim. Tezgâhın büyük bir bölümünü değil lüfer, sarıkanat bile olamamış çinekoplar işgal etmişti çünkü. Bu yazıyı istatistiki bilgilerle boğmayacağım. Merak eden açar bakar; her yer hızla neslini tüketmekte olduğumuz balık türlerinin niceliksel bilgileriyle dolu. Ben şu kadarını söyleyeyim, böyle giderse çok değil, bir on-on beş yıl içinde lüfer neslinin sonuna geleceğiz. Kendi anne babalarımızın, İstanbul’un sahil kesimlerinde çocukluklarında nasıl denize girdiklerini bize anlattıkları hayret edilesi hikâyeler gibi anlatacağız kendi torunlarımıza denizde bir zamanlar balık denen bir canlı türü yaşıyor olduğunu. Çünkü bu, sadece lüfer için de geçerli olan bir durum değil. Pek çok balık, tıpkı lüferin çinekop halinde olduğu gibi daha yumurtasını veremeyecek kadar ufacıkken yakalanıyor. Bunların abartılı bilgiler olduğunu düşünüyorsanız lütfen açın, gerekli kaynaklara bakın.



Bu bilgiyi paylaştığım kimi insanlardan aldığım üzücü cevap şu oluyor: “Ama balıkçılar zaten tutmuş, ben almasam başkası alacak!” Evet, balıkçılar zaten tutmuş ama onlar da alındığı için tutuyorlar. Bir kişiden ne olur ki mantığını hayat felsefemiz olmaktan çıkartıp teker teker almayı bıraksak büyük bir kitle olacağız halbuki. O zaman da kimseye çinekop vs. satamadığını gören balıkçılar da daha ufacıkken tutmaktan vazgeçecekler bu balıkları. Ve böylece bir lüferin 40-50 lira olmasından şikayet etmeden, çok daha ucuza yiyebileceğiz bu denizin en lezzetli balıklarından birini. Lüferin fiyatı bile sayılarının ne kadar azalmış olduğunu göstermiyor mu size?



Ve o yüzden şimdi lütfen “Beni yemeyin!”


İmza: Çinekop

Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.