Oltanın ucuna takılanlar

Bir salatalık, üç beş biber… Bostanın ilk mahsulleriyle yürüyorum mutfağa. Arkası kalabalık bu bereketin. Dolmalıklar, kapyalar, patlıcanlar alabildiğine çiçekte. Son yağmurları o kadar çok sevdiler ki bir anda boy atıverdi her biri.


Söğüt’ten Nergis’le Halit’in verdiği maydanoz ve dereotu tohumlarından çıkan kuzular bir tarafta, Yazıköylü Rıfat’ın rokaları öbür tarafta. Rokalara her bakışımda düşüyor aklıma Rıfat. Rıfat dediğime bakmayın. En az altmışı geçkindir yaşı. Ama gözümde yaşsız bir insan evladı. Acaba diyorum içimden, onun rokalardan yedikçe bana da bulaşır mı şifacılık ya da eli kolu yanmadan ateşle oynayan, bir minik otla dev ateşler yakmayı başaran muadili bir ateş tanrıçasına dönüşebilir miyim?


Onu tanıdığım ilk gün üç beş arkadaş Knidos’a doğru yine keşifteyiz. Zamanında şarapçılığın en güzel memleketi, bari antik kentte günü batırırken iki kadeh yudumlayalım dedik, uğradık Yazıköy bakkalına. İşte o ufacık köy bakkalında bir “merhaba gençler”le girdi Rıfat abi hayatımıza. Neredeyse daha bakkaldan çıkmadan o günü ve sonralarını beraber geçireceğimiz belli olmuştu.


Tarlaların arasından bir tanıdığın evine doğru yürüyoruz. Aramızdaki arkadaşlardan birinin tutulduğu için sırtı, diğerinin de baldırı fena halde ağrıyor. Hemen kenardan bir avuç ısırganı kopardı, sıyır dedi sırtı ağrıyan arkadaşa. Kazağını sıyırmasıyla ısırganları pat pat sırtına vurmaya başladı. Sonra diğer arkadaşın baldırına… İlk önce ısırganların dalamasıyla oflayıp poflasalar da ağrıları geçiverdi. Isırgan değdiği yerde kan dolaşımını hızlandırdığı için ağrılara iyi gelir, ama bir kereyle olmaz her gün yapın, beklemiş ısırganla da olmaz, hemen o an taze taze koparıp vuracaksınız diye de bir güzel dersimizi verdi.


Böyle böyle nicelerini öğrendiğim şifacılığımı dersiniz, bir dakika bile sürmeden ateş yakıp elleriyle yanmadan ateşlerin içinden aldığı etler mi? En son ayağıyla ateşe basıp yanmadığını gördüğümde tamam demiştim, şu meretin bir tanrısı olsa o sensin. Pek gülmüş, çok hoşuna gitmişti. Hala durur durur söyler.


Hep derim, onu tanımak benim için bir milat gibiydi. Kendi içimde dönmeye çok yaklaştığım bir virajı ondan öğrendiklerimle, onun yaşama bakışının enerjisiyle dönmeyi başardım. Adım attığımdan itibaren aşık olduğum bu topraklardan belki bir gün uçabilirdim ama o ve onun gibi birkaç insanın daha varlığıyla köklendim.


Tüm bunları düşündükten sonra işte bazen insana çok haksızlık yaptığımı düşünüyorum. İnsana değil, kendi insanlarıma… Bazı hayal kırıklıkları, insandan gelen darbeler insansızlığa methiyeler düzmeme sebep olsa da hayatımın geneline baktığımda yine en çok insandan yana şanslıyım. Geçmişim ve bugünüm iyi varlar dediğim onlarcasıyla dolu. Dünya tek başına çok güzel ama kabul edelim ki hikayeleri insanla yaşıyor ve yazıyoruz. Her birine selam olsun.


Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!
  • Misafir Samimi
    CEVAPLA

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.