Daha iyi günlerden umudumuz kalmadı
Yazıma on Kasım günleri saat dokuzu beş geçe genelde ağladığımı belirterek başlamak isterim. Atatürk’ün anılmasıyla, Cumhuriyet’in kutlanmasıyla hiçbir problemim yok. Hatta lütfen kutlansın. Sonuç olarak sahip olduğumuz, yarım kırık dökük de olsa, medeniyeti o günlerde atılan temellere borçluyuz.
Sıkıntım şu memleket öyle bir hale geldi ki yazıya bu ön kabullerimi duyurarak başlama gereği hissediyorum.
Oldum olası bu günlerin kutlanış şekli ile sorun yaşamışımdır. Anlatmama bile gerek yok. Törenlerin şeklini şemalini, her yıl tekrarlanan sözleri, şarkıları, şiirleri hepimiz biliyoruz. Uzun zamandır bu törenlere maruz kalmadığım için unutup gitmiştim. Kızım bu yıl hazırlık sınıfı ile birlikte okullu olunca törenler tekrar hayatıma girdi.
Biliyorum, okul dediğin yer dünyanın hemen her yerinde o ülkenin kendi milliyetçiliğinin pompalandığı bir yer. Ama herhalde hem benim ilkokulda olduğum günlerin üzerinden 30 sene geçmiş olması hem de kendi gittiğimiz okullardan daha ileri görüşlü olduğunu varsaydığımız okullara çocuklarımızı verdiğimiz için farklı bir manzara bekledim. Ama farklı bir manzara ile karşılaşmadım.
Ha yıl 1980 bizim mahalledeki Atatürk İlkokulu, ha yıl 2015 abuk sabuk paralar dökülen İstanbul’da müstesna bir ilkokul.
Bire bir Aynı tören akışı...
Bire bir Aynı şarkılar...
Bire bir Aynı şiirler...
Bire bir Okul Müdürü’nden aynı mesajlar ...
Mesajların hemen hiçbiri benim dünya görüşüme uymuyor, beni temsil etmiyor ve Cumhuriyet’i sevmemin nedeni törende anlatılanlar değil.
Çocukların Cumhuriyet hakkında konuştukları bir film yapılmış. Törenin 1980 Atatürk İlkokulu’ndan tek farkı buydu. Ve zaten benim için anlamlı tek kısmı da bu oldu.
Bu tören bu mesajlar benim için fazla otoriter, fazla milliyetçi. Belki bir on sene önce olsa okul yönetimine iki çift lafım olur ya da veli grubuna “ya Cumhuriyeti daha iyi kutlasak” derdim. Ama baktım diyemiyorum.
Çünkü saflar sıkılaşmış. Cumhuriyetin kutlanamayacağı günler gelecek korkusu ile sesimizi çıkaramaz olmuşuz. Otoriter ve milliyetçi de olsa gözünün yağına kurban olduğumun Cumhuriyeti noktasındayız. Cumhuriyetin değerlerine yenilerini katma fikri rafa kalkmış. “Milliyetçilik pompalayıp durmasak, çocukları tek sıra halinde dizip hep bir ağızdan bağırtmasak” diyemiyoruz. Değerlerimiz tehdit altında ve korku içindeyiz. Korktukça hepimiz katılaşıp skalanın diğer ucuna doğru yaklaşıyoruz. Daha milliyetçi, daha elitist, daha otoriter oluyoruz.
Devlet Bahçeli’nin fantezi dünyasında olduğu gibi yalılarımızda oturup viski yudumlamasak da hepimiz bir miktar Aysun Kayacı’ya bağlamış durumdayız.
Tabi ki okula gidip bir şey demeyeceğim. İçimde kalmasın burada yazayım dedim. Yapacak bir şey yok. Daha iyi günlerden umudumuz kalmadı. Törenlerde on iki sene kadar aynı şiirleri, aynı şarkıları, aynı konuşmaları dinlemiştik. Bir on iki sene daha bu sefer çocuklarımız için dinleyeceğiz. Üstelik bu sefer dinlemek istemediğimiz konuşmaları dileyemez hale gelirsek diye ödümüz kopa kopa.
Ölümü görüp vebaya razı olmak diye herhalde buna deniyor.
YORUMLAR