Kantindeyim...


Bilmediğim bir zamanda izliyorum...


Kendinden emin duruşunu, sırlarla dolu gözlerini, etrafındakilerin başına nasıl toplandığını, gülümserken etrafına renkli duvarlar ördüğünü...


Kıskanıyorum önce, sonra kinleniyorum kendime...


Hiçbir işaret veremiyorum, niye flört etmekte odunsu yosunların korkularınla kaplanmışım? Yaşanmamışlıkların dönülmez pişmanlıkları ya da yaşanmışlıkların pişmansız yaşlanmaları...


Geçiyorsun sürekli önümden, tutamadığım zaman gibisin...


Uyanıyorum bir gün, süzülüyorum yataktan usulca. Tanıdık bir kasabadayım, tanıdık bir fırından sıcacık bir şeyler alıyorum...


Herkesin birbirini selamladığı, balkonları çiçekli bir yoldan yürüyorum...


Bahçede buluyorum seni, güzelliğin her zamanki gibi doğa ile bütünleşmiş...


Eldivenlerin elinde olduğundan ben kopartıyorum sıcacık ekmekten bir parça ısırıyorsun, sonra ben seni dudaklarından ısırıyorum...


Bugün de kantindesin gelemedim yanına, çok kızgınım kendime, defalarca konuştum oysaki aynaya...


Çirkinim ben galiba, cesaretti hani aşk?

Korkak mıyım?

Âşık mıyım?

Neyim ben be!


Uyanıyorum bir gün...


Bana benzeyen bir çocuk uyuyor yanımda, altını ıslatmış...


Boynuna sokuluyorum kokusu ömrümün tüm mutluluklarına bedel...


İçgüdümle kucaklayıp temiz bir yatağa götüreyim diyorum, beyaz bir koridordan deniz kokan saçlarına doğru ilerliyorum, bembeyaz bir yatakta rüzgâr deniz uğultusuyla ninni söylüyor sana...


Bana benzeyen çocuk senin yanına yatınca sanki sana daha çok benziyor...


Sokulup yanınıza "huzurla" uykuya dalıyorum.


Kantinde, küçücük bir yerde koskocaman bir kalple oturuyorum...


Nereye gitsem kendi kalbime çarpıyor heyecanlanıyorum.

Geliyor musun?

Şimdi içeri girecek misin?

Benim oturduğum tarafa bakacak mısın?

Yanında kim olacak?

Saçların nasıl?

Ve ben heyecandan gözlerinden başka bir şeyi göremeyeceğim için bu sorular sadece beni oyalıyor.


Uyanıyorum birgün...


Bana bakıyorsun hafif kırışmış alnının altında, benden hep kaçırdığın gözlerinle...


Çok ama çok güzelsin...


Doktor geliyor yanımıza, ameliyatımın çok iyi geçtiğini söylüyor, bu yılda lalelerin açılışını beraber karşılayacağız...


Hatırlıyorum yavaş yavaş, ameliyathaneye giderken gözlerindeki yaşlardan yansıyan sımsıcak ışığı, elimi tutarken gülümseyen bal tadındaki dudaklarını...


Doktor "10 a kadar say diyor" gülümseyerek, "bir" diyorum! Seni bir daha görememenin tedirginliği sarıyor her yanımı...


Çok soğuk bir yerdeyim..."iki!"...Seni tekrar görebilmek için Yaradan'a yalvarıyorum..."üç" dediğimi hatırlamıyorum, huzursuzca dalmış olmalıyım.


Rengârenk laleleri hatırlıyorum...


Kantindeyim...


Aslında bütün gece heyecandan doğru dürüst uyumadım, bu mektubu bulup okuduğunu hayal ettim, döndüm, yürüdüm, terledim, kuş gibi hapsolduğum göğüs kafesime sığamadım...


Bulduğunda ben olduğuma dair içinde bir şeyler olacak mı?


Yoksa bu mektubu yazanın kim olduğunu hiç bilemeyecek misin?...


Bilirsen mi ve hayalimdeki seni yaşarsak mı "AŞK" olacak bu…


Yoksa ben hep kantindeki garip âşık olarak anılıp, sensiz hiç gitmediğim, bilmediğim bir kasabada mı öleceğim?

Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.