Cumartesi günü akşamı, Zorlu Center PSM’deyim. Acayip bir kalabalık var, zaten gösterinin son 3 gününün biletleri de hafta başından tükendi.


Müzikalin başlamasıyla, gözlerim müzisyen ekibi aradı. Daha önce Jersey Boys müzikalinde sahnenin arka tarafı tel örgüyle müzisyenler için ayrılmıştı. Dolayısıyla müziklerin canlı çalındığını görmek ve müzisyen ekibin oyunun akışına göre verdikleri ara sesler gösteriyi daha da büyüleyici kılmıştı benim için. Notre Dame de Paris müzikalinde bunu göremedim fakat müzikler çok sesliydi. Enstrüman zengini parçaların bir çoğunda rock sound'ları duymak da mümkün.


Gösterinin pek çok bölümünde oyunculara kalabalık bir dans ekibi eşlik etti. Ben dansçıları çok başarılı buldum. Ancak, gösteri boyunca sergilenen modern dans ve gösterinin bir kısmında sergilenen break dans benim beklemediğim bir şeydi. Özellikle, gösterinin 1800’lü yıllarda geçmesini beklediğimden olsa gerek, henüz gösterinin ilk yarısında headspin (Break dansta kafa üzerinde dönme) hareketini oldukça başarılı yapan dansçının bana ne hissettirmesi gerektiğini bilemedim.





Sahne dekorunda ise bir türlü açıklayamadığım bir eksik vardı. Daha önce izlediğim gösterilerde sahneyi dolduran dekoru Notre Dame de Paris sahnesinde göremeyince, sahne biraz çıplak kalmış gibi hissettim. Kostümler ve arka plan dekoru ise oldukça başarılıydı, hem hikayenin geçtiği zamanı hem de mekanı yeterince hissettirdi.


Elbette, müzikalin orjinal dilinin Fransızca olduğunu, İngilizce olarak sahneleneceğini biliyordum. Müzikalin İngilizce uyarlamasını Oscar ödüllü Will Jennings yapmış. Salona girmeden önce şarkıların beni hayal kırıklığına uğratmaması için kendimi şartlamıştım. Ancak daha ilk bölümlerden hesaba katmadığım iki şey gerçekleşti. İlki, diğer müzikallerin aksine bu müzikalde şarkılar arasında diyalogların ve tiyatronun sıkıştırılıp hikayenin aktığı bölüm yoktu. Şarkılar sahneler arasında hep devam etti. İkincisi ve en önemlisi ise müzikalin ana karakterlerinden biri şairdi! Şair Gringoire karakterinin Türkçe tercümesiyle duygu dolu sözlere sahip şarkıları kafiyesiz İngilizce sözlerle çok yavan kalmıştı. Üstelik bu durumun farkında olan sadece biz seyirciler değildik. Karakteri oynayan Richard Charest da durumun farkındaydı. Gösterinin ardından seyirciyi selamlarken, Les Temps des Cathedrales parçasını Fransızca okuyarak bize aslında neler kaçırdığımızı hatırlattı.





Müzikalin ardından üzülerek, dünyanın pek çok ülkesinde ‘en iyi müzikal’ ödülü alan müzikali izlemediğimi düşündüm. Kötü olduğunu söylemeye cesaretim yok ancak bilet fiyatlarının pahalı olmasını da göz önüne alarak; beklediğim fiyat/performans oranını bulamadığımı belirtmeliyim. Sinema eleştirmelerinin tabiriyle ‘overrated’ bir gösteri izlediğimi düşündüm. Bu nedenle, aynı şeylere üzülmüş olmasak da Quasimodo kadar ben de üzüldüm. Keşke fırsatımız olsa da orjinal Fransızca versiyonunu yerinde izlesek...





Son olarak, ağzımızın bozulan tadını yerine getirecek bir müzikal var. Huysuz müzikali 14 Mayıs’ta sezonun son oyunuyla sahnede. Engin Alkan’ın yazdığı, yönettiği ve aynı zamanda oynadığı Huysuz müzikalini kahkahalarla izledik, çok eğlenceli bulmuştum. Müzikal severlerin bu son oyunu kaçırmamasını tavsiye ederim.


Yazı: Tufan Tunç

Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.