"Bizi batıracaksın" diyor

Yeşim hanım, sizin yazılarınızı takip ediyorum. Ben de yazsam ne olur diyerek yazdım. Evliyim, bir kızım var çalışıyorum. İyiye, güzele meraklıyım, kendim de bayağı güzel bir kadınım. Şansım güzel değil, eşim hep çalışıyor. Yalan söyleyemem, iyi bir insan fakat işkolik. Elinde her daim telefon. Evde bile bazı zamanlar işiyle ilgili çalışıyor. Bir hafta sonumuz var karı-koca, onda dahi yalnız sayılırım. Ya işe gider ya da yatar uyur. Bir yere gidelim derim naz yapar, isteğimi öldürür. Sonunda o ister, ben vazgeçerim. Bazen de kayınvalidemlere, annemlere gideriz. Birbirimizle ilgilenecek bir hafta sonumuz varken ilgilenmeyiz. Bu durum beni dışarıya yöneltti, bir şeyler alıp kendimi mutlu ediyorum. Kızıma, kendime, evimize hep bir şeyler almak istiyorum. Şimdi eşim bana kızmaya başladı, "sen bizi batıracaksın" diyor. Benimle küstü geçenlerde. O küstü diye ben de konuşmadım, sonra yumuşadı. Birkaç gün konuşmadıktan sonra barıştık. Şimdi aramız soğur diye korkuyorum. Bu huyumu nasıl geçireceğim bilemiyorum. Bana ne tavsiye vereceksiniz?


Yeşim Tijen'in yanıtı;


Merhaba sevgili okurum,


Alışveriş yapmanın rahatlatıcı olduğu kadın için de erkek içinde doğrudur ama kararında kalabilmek kaydıyla. O kararı kaçırınca işler de her şeyde olduğu gibi karışabiliyor. Bir hastalık haline gelmiş hissediliyorsa tedavi gerektirir. Her yaşanan zamanın kendine özgü, o çağa mahsus hastalıkları vardır. Bu kendine özgü hastalıklar çağın bir eliyle verdiklerini öbür iki eliyle birden sizden geri alması gibi anlatılabilir. Alışveriş hastalığı da bu çağın bizlere bulaştırdığı hastalıklarındandır. Neden bu çağa ait diyorum, çünkü bu çağda artık her ürün insanların gözüne gözüne her yerden sokuluyor, kayıtsız kalabilmek irade istiyor. Bu iradeyi kaybetmek durumu kişinin psikolojisinden dolayı kontrolü yitirmesinden kaynaklıdır. Ruhsal durumu bozuk kişiler psikolojilerini alma ve sahip olma dürtüleriyle düzeltebilme eğiliminde olabiliyorlar. Gösteriş için alışverişe yönelibiliyorlar. Kendilerindekini karşısındakine göstererek iyi hissettiklerinden, daha çok almaya eğilim içinde oluyorlar. Bir de yalnızlığını doldurmak için alışveriş yapılabiliyor ki Yalnızlık koca bir boşluk. O koca boşluğu alınanlarla doldurmak mümkün değil. Mükemmelliyetçilik de alışverişe götüren nedenlerden biridir. Her şeyin tam olması, renginin rengine, deseninin desenine uyması ya da her şeye yetişebilmek, mükemmel insan olmak çabası insanı para harcamaya götüren nedenlerdendir ama şunu hatırlatmak isterim burada büyük bir handikap var. Mükemmelin daha mükemmeli, iyinin daha iyisi, güzelin daha güzeli var. Öyleyse bunu mümkün kılmak mümkün değil. Başka neden kişiler alışverişe yönelir derseniz, kocasına kızan kadınlar alışverişle rahatlar diyeceğim. Gider paraları harcar ve içindeki öfkeyi atmaya çalışır. Bunu yapan bir arkadaşım vardı. O böyle hallerini anlattığında çok gülüyorduk. "Bugün Bülent beni çok kızdırdı. Gittim yine bir sürü şey aldım, oh, ödesin şimdi" dediğini, beraberce güldüğümüzü hala yüzümde gülümsemeyle hatırlıyorum. Cezasını öderken beraberce çekecek olsalar da o an rahatlamışmıydı arkadaşım, rahatlamıştı. Kadınların intikamı böyle ilginç olabiliyor. Erkek okurlarım da bunu eşlerinde gözlemlemişlerdir.


Size gelince sevgili kızım, yalnızlığın içindeki arayışınızda bulduğunuz çözüm yıkıcı olmamalı. Yalnızlık hissettiğiniz zamanlar sizin güzel şeyler yaratacağınız zamanlar olmalı. Aksi takdirde yalnızlığınızı anlamlı bir şekilde doldurmuş olmazsınız. Sadece alarak anlık mutluluklar yaşarsınız. Kalıcı mutluluklar ruhsal tatmin gerektirir. Alarak tatmin olabilseydiniz sürekli alma ihtiyacında olmazdınız. Sizin ruhunuzu doyuracak, hayatınızı gerçekten dolduracak meşgalelere ihtiyacınız var diye yazdıklarınızdan okuyorum. Onlar da sizin kendi yeteneklerinizi ortaya çıkarabileceğiniz becerileriniz olmalı. Diğer yandan belli ki düzgün bir eşiniz var ve sizler için, geleceğiniz için işiyle fazla meşgul. Diğer zamanlarda size fazla vakit ayıramaması, dışarı çıkmak istememesi, fazla ilgilenmemesi sevmediğinden değildir yoksa kendi başına dışarı çıkıp uzaklaşmak için bahaneler bulurdu. Yaşadığınız, eşinizin bu durgun halleri çalışma hayatının ve hayatın üstüne bindirdiği yorgunluktan başka bir şey değildir. Böylesi yorgunluk içindeki adamın ruhunu sitemlerle değil, iyi ve güzel davranışlarınızla canlandırabilirsiniz. Ondan ötesi ona itici gelecektir. Siz de çalışan bir kadınsınız ve çalışma hayatını biliyorsunuz ama her çalışma hayatı dokuz-altı saatleriyle sınırlı olmayabiliyor. Bazen öyle oluyor ki çalıştığınız işin mahiyetine göre evden de telefon konuşmalarınızla, bilgisayardan çalışmalarınıza devam edebiliyorsunuz. Kafa kalıyor mu insanda?Kalmayabiliyor. O kafada başkaca yükler de varsa enerji de kalmayabiliyor. Dolayısıyla hiç birşey yapmak, hiçbir yere gitmek istemeyebiliyorsunuz. Bir de annelerinize olduğu gibi mecburi aile ziyaretlerini eklerseniz, eşiniz biraz da evinde dinlenmek isteyebilir. Bu gayet normal bir durum. Bir de ülkemizin pahalılıkta eriştiği zirveyi düşünürsek eşinizin evde kalmak istemesini yadırgamamalısınız. İkiniz birden para musluklarını açarsanız sizin haliniz ne olur yavrum? Bakın eşinizi korkutmuşsunuz. "Bizi batıracaksın" demiş. Hep kendinizi nasıl rahatlatacağınızı düşünmeyin, biraz da üçünüzü birden düşünün. Eşiniz evden çıkmak istemiyorsa siz de evinize renk getirin. İçinizdeki enerjiyi siz dışarıya vurarak ailenizin hayatına neşe ve enerji getirebilirsiniz. Ben kendi adıma, çocuklarım çok küçükken onları sırayla kucağıma alır, müzik çalıp dans ederdim. İçimdeki enerjiyi aileme ve çocuklarıma geçirirdim. Onlar da mutlu olurlardı. Siz de sinemaya gitmek istiyor ve gidemiyorsanız film açın, güzelce bir mısır patlatın, filmi beraberce izleyin. Arada başınızı eşinizin omuzuna koyun. Ona yakın olmak istiyorsanız bunları yapmak elinizde. Güzel bir kek yada poğaça yapın, çay demleyerek kafede gibi ikram edin eşinize ve kendinize. Kızınız da sizinle beraber bu ortamların keyfini yaşasın. Güzel anılar biriktirin, eşya biriktirmeyin. "Niye hep ben yapayım, biraz da o benim için çabalasın" diyebilirsiniz. Ben feminist bir kadın değilim. Tabi ki kadın haklarına inanıyorum ama feministlik boyutunda değil. Erkek, kadın gibi düşünemeyebiliyor maalesef, kadın kadar ince ruhlu değil. "Düşünsün efendim" demekle düşündürülebilseydi şimdiye değin erkekler değişirlerdi. Kadın aynı zamanda daha duygusal. Öyleyse kadın erkeğin kendine almasını istediği hediyeyi nasıl eşine söyleyip aldırıyor, sonra da "eşim aldı" diye hava atıyorsa aynı şey; biraz eşinizi güzel sözle, güzel davranışlarla canlandırabilirsiniz. Hep karşıdan beklemeyeceksiniz. Hayat bunu gerektiriyor, farkında değil misiniz yavrum? Seyrettiğiniz dizilerdeki jönlerin kadınlara karşı aşırı ilgili hallerine bakıp aldanmayın, onların rol gereği yaptıkları gerçek hayattaki erkekleri bağlamaz. Sadece imkanı olanı bağlar. Onlar da feyz alır ama hep yapmaz. "Şansım güzel değil" demişsiniz. Bense sizi şanslı buldum. Evine, işine bağlı iyi bir eşinizin olması, güzel bir kadın olmak, bir evladınızın olması ve içinizde enerjinizin olması, bunlar şans değil de nedir?


Yazımın sonunda, size ihtiyacınız haricinde mağazalara girmemenizi önereceğim. "Kendinizi kitap okuyarak zevk aldığınız, sizi meşgul eden, aynı zamanda uğraşmaktan zevk alacağınız şeylerle meşgul edin. Kendinizi yeniden keşfedebilirsiniz" diyeceğim. İnsan çok derinde bir canlı. İçinde hala bilemediği çokça şey olduğuna inanıyorum. Eğer kendinizi telkinlerle ve meşguliyetlerinizle yenemiyor, bu alışveriş hastalığından kurtaamıyorsanız bir yardım almanız gerektiğini bilmenizi istiyorum.


Mutluluklar dileklerimle,


Sevgiler sevgili okurlarıma...


Çözemediğiniz sorunlarınızı yazın, Yeşim Tijen size önerilerde bulunsun.

İşte sorularınızı gönderebileceğiniz adres: yesimilehayatbilgisi@gmail.com



Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.