Durmak

Bazen, sadece olmuyor.



O ışık kayboluveriyor, uzaklaşıyor evin içinden. Öylece uzanmak, hiçbir şey yapmamaktan başka hiçbir şey geçmiyor aklımdan.



Her zaman bir sebebi, tetikleyicisi olmuyor bu halin. Geliveriyor işte. Ne iyi ne kötü. Kolay ya da zor da değil. Hepimiz biliyoruz bu duyguyu.



Sadece bu seferinde, yeni bir şey fark ettim.



Ne zaman böyle hissetsem, bunun kötü olması gerektiğine kanaat getirip üzerine bolca suçluluk ve yakınma ekleyerek durumu çekilmez hale getiriyorum. Yapacak onca işim vardı, telefonları açmıyorum, kimseyi de aramıyorum ayıp olacak; hem hiç işim olmasa bile böyle boş boş oturmak da neyin nesi, bari bir iki film izleyeyim, kitap okuyayım, hayat kısa, zaman kıymetli, niye değerlendirmiyorum…



Oysa durumun kendisi gerçekten de bu kadar çekilmez olmak zorunda mı?



Depresyon belirtileri yakınıma uğramazken, gayet sağlıklı bir zamanda gelip içime oturan bu durgunluğu niye hep kötüye yoruyorum?



Türlü türlü halimiz var işte, döngülerimiz, geçişlerimiz… neden durup dinlemek yerine bundan derhal kurtulmaya çalışıyorum?



Herhangi bir duyguya, düşünceye “kapılmak” diye bir tabir var. Hissetmek değil, düşünmek değil, kapılmak. O şeyin seni alıp götürmesi, uzaklaştırması, etkisi/himayesi altına alması. Korkuya kapılıyoruz, paniğe kapılıyoruz… Aynı şekilde heyecana, sevgiye, coşkuya da kapılıyoruz. Peki bunların bizi kapıp götürmesi mi doğru yoksa her birinin olması gerektiği gibi içimize yerleşmesi ve işlevini tamamladığında solup gitmesi mi?



Hiçbir şey mükemmel olmak zorunda değil. Kaldı ki doğada her şeyin zaten mükemmel olduğuna inananlardanım. Her şey olması gerektiği gibi. Biz müdahale ettikçe dönüştürüyor, anlamlar yükleyip onlara kapıldıkça gerçek işlevlerinden uzaklaştırıyoruz bir şeyleri.



Benim hiçbir şey yapmadan öylece oturmak, uzakları izlemek istiyor olmamın bir nedeni, bir işlevi olduğuna eminim.



Sadece o ana saygı duyup öylece otururkenki halimi kabul ettiğimde ferahlayıp kendimi evimde hissettim.



Ama düşünmeden duramıyorum, kim bilir neleri kaçırıyoruz böyle “olmalı/olmamamlı”larla, değiştirdiğimiz anlamlarıyla, zamana sığdırmaya çalışarak.



Halbuki nehir tam da olması gerektiği gibi akıyor. Zaman tam da olması gerektiği gibi.



O yüzden bırakıyorum kendimi. Olacağına varacağı zamana kadar.


Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.