Taşınmak mı?....Aaaahhh ah!

Köyün altını üstüne getiriyoruz, sonunda Çıralı’nın orta yerinde boş bir ev buluyoruz. Kapısı penceresi kapalı, ellerimizi gözlerimize siper edip içeri bakıyoruz: Bu kadar eşyayla bu eve sığabilecek miyiz?



Başka çaremiz yok. Tamam diyoruz. Bir yolunu bulacağız.


Eşyalar toplanmaya başlıyor, sandık biçiminde yaptırdığımız yatakların içleri tek tek boşalıyor, yeni koliler yapılıyor…. geçmeli yataklar, kablolar, perdelerle birlikte yaşanmışlıklarla dolu Flora Pansiyon tabelası da sökülüyor.


Parti parti taşınıyoruz, aynı anda hem pansiyonu topluyoruz hem de gidip yeni evi temizliyoruz. Sonra kornişler sökülüyor, temizlenip yeni eve takılıyor. Bu ve benzeri söküp takmalardan Selahattin’in elleri su topluyor.


Allahtan son yaz birlikte çalıştığımız arkadaşımız Şule toplanmamıza ve taşınmamıza yardım edebileceğini söylemişti sezon bitiminde. Sağolsun geliyor ve her bir işin ucundan tutuyor. Elektrik süpürgesinden o sorumlu, iki ayrı yer arasında gidip gelmesine yardım ediyor.


Çok yoruluyoruz ama çok da eğleniyoruz. Selahattin’den “alet-edevat çantasını aldık mı?” sorusunun ne zaman geleceğini anlayıp gülüşüyoruz Şule ile. Selahattin gidecek eşyaları arabaya yerleştiriyor, bizi oturtuyor, ayaklarımızın altına ve kucaklarımıza da uygun boyutta bir şeyler koyuyor, en sonunda başlarımıza da iki şapka konduruyor. Tamam! Mini yolculuğumuza hazırız.


Aracımız küçük eşyalar için kamyonetmiş gibi kullanılsa da, büyük parçalar için gerçek bir kamyonet kiralıyoruz ve geri kalan eşyaları da bu şekilde aktarmış oluyoruz. Pansiyonun bahçesindeki tahtaları eskimiş çardağın yerine, demirden yüksek bir çardak yaptırmıştık. O yerinde kalacak ve onun yerine eski ev sahibimiz yeni yere bir çardak yaptıracak. Gölge işi de tamam. Sonunda 1999’un Mart ayında taşınmış oluyoruz.


Taşınmanın sonrası yerleşme, yerleştirme. E ama yeterince yer yoksa ne olacak?.....Kapı arkaları var ya! Her yeri verimli bir şekilde değerlendirip hem bir ev hem de pansiyon eşyasını yerleştirmeyi başarıyoruz. Dört odanın her birinde -ki buna mutfak da dâhil, çünkü dolap cinsinden hiçbir şey yok, küçük bir tezgâh ve lavabo var, o kadar- koli yerleştirebileceğimiz bir duvar var en azından. Kapılar kapanıyor çok şükür de pek tam açılamıyor, ama olsun, kapı arkaları çok eşya kaldırıyor. Kolileri bir süre sonra algılamaz oluyor insan!


Ev tam bir kare gibi, yerlerde eğri büğrü şap sıva var, doğu ve güney tarafında ise balkon uzantısı var. Yatak odamızın güneye bakan pencere önüne, söktüğümüz yatak parçalarını yerleştiriyoruz, onların önüne de kolileri. Yatak başuçlarımıza da birer geniş ve alçak koli koyup üzerine de bir bez parçası geçirdik mi, alın size sehpa…


Maalesef bu yeni ev de eskisi gibi beton ve tuğladan yapılma, çatısı da beton kaplı. Yani ev nefes almıyor. Üstelik kaçak yapıldığından aceleye gelmiş, kış gelince fark ediliyor ki evin tabanı yerden su alıyor, çatısı da akıtıyor. İzolasyon malzemesi sürüyoruz çatıya. Yerden gelen neme bir çare bulamıyoruz ama. Ne yapalım, bol bol havalandırıyoruz evi. İş çamaşır kurutmaya gelince, pencerelerden sular damlamasına da çare bulunamıyor. Çıkamıyor ki nem dışarı zavallıcık. Pencerede takılıp kalıyor. Soğuk kış gününde pencereyi ne kadar açık tutabilirsin ki? Katalitik soba ve elektrikli radyatör ile ısınıyoruz. Bu sistem eski evde idare etmişti de bu evde artık soba gerekiyor, belli oldu.


Müzik sistemimizi de kurduk ya, tamam. Oldu bu iş!


6 yıl süren pansiyon deneyiminden sonra ev hayatı nasıl olacak bakalım? Onca yılın yorgunluğu ile bir süre dinlenip yerimizi bulmak için tekrar yollara düşeceğiz.

Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.