HarperCollins Autonomy ödüllü On Derin Ayak İzi’nin (10 Deep Footprints) yazarı Lüset Kohen Fins hakkında pek az şey biliyorum. Autonomy Ödülü nedir, onu da bilmiyorum açıkçası. Ama az sonra öğreneceğim... Fins’le bir kahve içmek üzere buluşuyoruz ve o, şaşırtıcı enerjisiyle dur durak bilmeden anlatıyor, röportajı uzun ama sıcak bir sohbete dönüştürerek...


Yıllarca dergicilik yaptığını, İstanbul ve New York şehir rehberleri çıkardığını öğreniyorum önce. Sonra bir gün, kızını Milano’ya okumaya göndermiş ve “Yeter artık” diyerek tüm bütün bu işleri elinin tersiyle bir kenara itmiş, ardından kendini yazmaya, edebiyata vakfetmiş... Lise yıllarından beri istiyormuş bunu aslında ama vakit bulamıyormuş, cesaretini toplayamıyormuş, nereden başlayacağını bilemiyormuş...


Online yazarlık dersleri

Yazmaya öyle birdenbire başlamamış tabii. Muhtelif senaryo kurslarına devam etmiş, çünkü senaryo yazarlarının, bilhassa büyük komedi filmlerini yaratanların yararlandığı belirli bir sahne matematiğinin roman yazarları için de son derece gerekli olduğuna inanıyormuş.


Ardından Amerikan yayıncılık devi HarperCollins’in okur, yazar ve editörleri biraraya getirmek ve daha da önemlisi yeni yazarlar keşfetmek amacıyla kurduğu Authonomy adlı online topluluğa katılmış. Authonomy’de yaratıcı yazarlık dersleri de veriliyormuş. “Resmen saati kurup bekliyordum” diye anlatıyor. “Amerika saatiyle 21.00’de başlayacak bir ders için İstanbul’da bütün gün uykusuz kalmam gerekebiliyordu ama değerdi, zira bazıları çok ünlü, önemli isimler olan birçok yazar, editör, yayıncı sırayla bildiklerini bizlerle paylaşıyordu. O derslerden çok şey öğrendim; kurguyu, karakter yaratmayı, hikâyeye nasıl başlayıp etkiyi hangi yöntemlerle artıracağımı... Daha önce yazdıklarımı hep yarım bırakmıştım, oysa bu kez kendimi öylesine işin içine bodoslama dalmış hissettim ki sonuna kadar gittim.”


Lüset Kohen Fins dünyanın en büyük online okur-yazar platformu olan Authonomy’de birincilik ödülü kazanınca romanını Türkçe’ye bizzat çevirmiş. “Çeviri de yazarlığın bir parçası” diyor. “Bir karakterimin ağzından çıkan matrak, hergele bir cümleyi ağırbaşlı bir ifadeyle çevirseniz olmaz, anlam değişir. O yüzden üşenmedim, kendim çevirdim.” Aslında bildik yayınevlerinden birine de göndermemiş romanını ve kendi yayınlamış... Bu anlamda On Derin Ayak İzi gerçek anlamda bir


bağımsız yayıncılık örneği. Dolayısıyla Authonomy konseptine çok uygun.


Bağımsız yayıncılığa destek platformu

O halde “Nedir bu Authonomy konsepti” diye soranlara açıklama yapmanın tam yeri ve zamanı... Authonomy, yayıncılık devi HarperCollins’in 2008’de kurduğu bir online platform. Telif hakları ajanslarının sadece ünlü yazarlarla ilgilendiğini, yeni yazar keşfetmeye ne vakit ne enerji ayırabildiğini fark eden HarperCollins editörleri çözümü böyle bir sistem yaratmakta bulmuşlar. Authonomy’ye üye olan amatör ve profesyonel yazarlar eserlerinin 10.000 kelimelik bölümünü online yayınlıyorlar. Sonrası okur, yazar, editör ve tasarımcılara kalmış. Site üyeleri, yüklenen yüz binlerce eser arasından beğendiği beş taneyi sanal kütüphanesine seçebiliyor, onları olumlu veya olumsuz eleştirebiliyor ve en önemlisi eğer isterse, oy verebiliyor. Kendine has bir değerlendirme sistemi bulunan Authonomy seçmelerinde birinci olan yazarlardan Miranda Dickinson, Steve Dunne, Lynne Barrett- Lee gibi sonradan ün kazananlar da var. Kimi yorumlara göre yayıncılığın geleceği aslında burada, bağımsız yazarları ve yayıncılığı destekleyen bu tarz oluşumlarda yatıyor. (Platformun yaratıcısının HarperCollins olması da aslında bu gerçeğin nihayet yayıncılık devleri tarafından da idrak edildiğinin göstergesi. Yani artık yayıncılıkta da birtakım klişelere veda etmenin zamanı geldi de geçiyor bile.)


Konumuza dönersek; İngilizce yazılan ve yazarı tarafından Türkçe’ye çevrilen On Derin Ayak İzi değişik bir roman. Daha doğrusu hem roman hem de bir kişisel gelişim kitabı. Bu çok karakterli, çok hadiseli, geniş zamanlara yayılan ve farklı ülkelerde geçen öyküde karakterlerden hiçbirinin birbiriyle alakası yok gibi ama sonra her şey değişiyor ve bu labirentimsi olaylar zincirinde taşlar tek tek yerine oturuyor. Anlıyoruz; hikâyede herkesin birbirinin yakınından geçmesinin yahut birbirine temas etmesinin bir sebebi varmış, hiçbir şey boşuna yaşanmamış...


Bence esas güzel olan şeyse, “Bir yazarın en büyük hayali, toplumsal tabular kırılma noktasına geldiğinde, bunu kişisel almayacak kadar olgun bir okuyucu kitlesine sahip olmaktır” diyen Lüset Kohen Fins’in bu romana has tamamen kurgusal bir spiritüel öğreti yaratması. İsmiyle, kimselere benzemeyen o pek acayip lideriyle, hareketli ve kalabalık yaşam merkeziyle, düşündürücü ama eğlenceli ilkeleriyle, kitapları, broşürleri ve önerdiği yaşam biçimiyle bu spiritüel felsefi öğretinin bütün ayrıntıları o kadar canlı ki sahiden var olduğunu söyleseler insan buna neredeyse inanabilir.


Yazı: Gülenay Börekçi




Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.