Geçen cumartesi günü bir grup kadın, Tasarım Atölyesi Kadıköy’de bir araya gelerek evden çıktıkları andan itibaren karşılaştıkları ayrımcılığı, şiddeti ve tacizi konuştular. Deniz Yıldızı Kadın Dayanışma Derneği’nin organize ettiği ‘Sokakta Kadın Olmak’ forumu, Tiyatro Boyalı Kuş’un kurucusu ve Genel Sanat Yönetmeni, feminist tiyatrocu Jale Karabekir’in kolaylaştırıcılığında gerçekleşti.


Jale Karabekir’in ‘Ezilenlerin Tiyatrosu’ tekniği metodolojisindeki çeşitli oyun, alıştırmaları kullandığı forum, üç saat sürdü. Karabekir’in “hayatla çağrışım yapabilen oyunlar bunlar” dediği alıştırmalar, foruma katılan hemen tüm kadınların yaşadığı sorunları ortaya dökmesi ve ne kadar da benzer sıkıntılar yaşandığının farkına varılmasını sağladı. Adım atma, yürüme, durma, komut alma, konutun tersini yapma gibi çeşitli oyun ve egzersizlerle oynanan oyunların ardından söz, yaşananların anlatılmasına geldi.


Tek tek söz alınarak dile getirilen şiddet ve taciz örnekleri; kadınların bilinçlenip, haklarına sahip çıkmak için sergiledikleri çabanın benzerliği, dikkat çekiydi. Karabekir’in “Değişim önemli ve bu değişimi de biz isteyeceğiz Durumu değiştirmek için taleplerimiz ne olmalı” sorusu üzerine, oturuma katılan kadınlar, yaşadıklarını anlatmaya başladı. Kimi işlek bir caddede tam bir taksiye binecekken kimi Mecidiyeköy’de metro yürüyen merdivenlerinde tacizi yaşamıştı. Bir kadın sadece şort giydiği için; duvar dibinde yürürken kendisine küfür eden tanımadığı bir adamdan yediği şamarı ve konuyla ilgili olarak 2 yıl sonra ofisine gittiği avukatın kendisine ‘gel sarıl bana’ demesini anlattı. Bir diğeri, işyerinde bir erkek müşterinin yumruklu saldırısına uğramıştı.





Uzlaştırılmaya çalışılıyor

Hepsi de maruz kaldığı fiziksel ve cinsel saldırıları, bu saldırının ruhlarında açtığı yaraları ve her türlü güçlüğe rağmen yasaların kendilerine verdiği haklarını sonuna kadar kullanıp o kişiler hakkında nasıl dava açtıklarını dile getirdiler. Erkek şiddetinin hafif yaralama olarak kabul edildiğini, uzlaştırmacılık yasası gereği, dayak yiyen kadınların dayak atan erkekle uzlaştırılmaya çalışıldığını, ertelemeli dava açılacağı ve davalar artmasın diye bu yola gidildiğini anlatan kadınlar, “Maddi-manevi anlaşın ” denildiğini belirterek tepkilerini dile getirdiler. Bazı kadınlar ise olayı yaşadıkları andan, karakola gidinceye kadar hissettikleri ‘erkek dayanışması’ndan söz ettiler. Gözlemlerine göre; erkekler başka bir erkeği şikâyet etmekten kaçınıyor. Öte yandan forum katılımcısı bir kadının anlattıklarına göre; şiddete uğrayan eğitimli kadın yaşadığı şiddeti anlatmakta güçlük çekiyor, oğlundan dayak yemiş çalışan kadının ertesi gün ‘şuraya çarptım’ diyerek durumu gizleyebiliyor. Eğitimsiz kadınlar ise bu konuda kendilerini ifade etmekte daha rahat.


‘Ses çıkarmak gerek’

Foruma katılan kadınlar, Türkiye’nin üçte bir nüfusunun yaşadığı İstanbul’da kendilerini korunaklı semtlere ve sitelere hapsettiklerini düşünüyor. Ne kadar hapis hayatı yaşanırsa yaşansın Mecidiyeköy gibi merkezi bir noktada metroda cinsel tacize maruz kalan bir kadın ise ses çıkarmanın gerekli olduğunu, şahitliklerle tacizi belgeleyip, o kişinin ceza almasını sağlamak için bilinçli bir şekilde mücadele vermenin önemine değindi. Ayrıca bu yaşadıklarını kamuoyu ile paylaştığında sosyal medyanın gücünü yanında bulduğunu ve bu etkiye şaşırdığını da anlattı.


‘Pasif ezenler’i müdahil etmek

Bu anlatılanlardan çözüme dair strateji ve mücadele alanları konusunda şu 4 madde ortaya çıktı:

1- Çözüm sadece hukukla olmuyor. Konuyu kitleselleştirme, kamuoyu ile paylaşma, kadını güçlü kılıyor.

2- Kadına yönelik şiddet ve tacizin üç ayağı var: Hiç başına gelmemesi, önleme ve takip. Bu aşamaların hepsinde de kadın dayanışması ve örgütlenmeye ihtiyaç var.

3- Bilinçli olmak ve örgütlenmenin dışında; şiddete uğrayanı ve şiddeti yapanı toplum, tek başına bırakıyor. O anda etrafta olayı seyreden yani ‘pasif ezenler’i de müdahil hale getirmek gerekiyor.

4- İç dökmeli, erkeklere kapalı toplantılar daha çok yapılmalı ki, yaşananların sadece kendi başına gelmediği fark edilsin.





‘Ezilenlerin Tiyatrosu’ nedir?

Üç saatlik forumun ardından Jale Hanım’a feminist tiyatroyu sordum. Tiyatro Boyalı Kuş olarak 20 yıla yakın süredir üç alanda çalıştıklarından bahsetti. Farklı temalar ve çalışma biçimleriyle altrenatif ve feminist tiyatro yaptıklarını, atölyeler düzenlediklerini, özellikle Augusto Boal’ın ‘Ezilenlerin Tiyatrosu’ metodolosiyle beden, performans ve çeşitli laboratuvar çalışmaları yaptıklarından söz etti. Ayrıca gönüllü, katılımcıları daha çok kadınlardan oluşan, profesyonel oyuncu kişilerle feminist dramaturji ile okuma tiyatrosu etkinlikleri düzenlediklerini, daha çok bu coğrafyada yazılmış eski metinlere bugünün bakışıyla baktıklarını söyledi


Bu forumda uygulanan ‘Ezilenlerin Tiyatrosu’ mantığını ise şöyle anlattı:

“Genelde çalıştığınız grubun ortak ezilmesi, baskısı, sorunu üzerine küçük bir oyun yapıyorsunuz ve bunu çözmeye çalışıyorsunuz. O ortak ezilme, baskı, soruna da bu oyun ve alıştırmalarla gidiyorsunuz. Yani gelip de gruba sizin şu sorununuz var, ben sizin şu sorunuzu çözmeye geldim gibi yukardan bir bakışla değil. Belki o grubun bile farkında olmadığı, kendine bile itiraf edemediği ortak sorunu keşfediyor. Çünkü kadınlar sadece kendi yaşıyor zannediyor, sadece kendi başına geliyormuş gibi hissediyor. Bu tür ortamlar, bir bilinç yükseltme gibi oluyor. Bu senin özel hayatın senin kişiliğinle alakası yok, bu sistemin sorunu, erkek egemenliğinin getirdiği bir sorun, sen, sen ve sen; hepimiz o kadar benzer yaşıyoruz ki, hepsinin de benimki özel diyemeyeğimiz kadar çok ortak noktası var. O yüzden bu çok önemli. Hem de bizim de güçlenmemiz anlamında, özgüvenimizi yitirmemek ve mücadele edebilmek için. Bugün burada kendini anlatan kadınlar, çok güçlü kadınlardı. Sokakta kadın olmak üzerine çeşitli eksersizlerle çok da derine girmeden nelerle ortaklaşıyoruz, ne gibi meselelerimiz var onu görmeye çalıştık.”


‘Denetimli vücutlarla yürüyoruz’

Virginia Woolf’un ‘Kendine Ait Bir Oda’ eserinde söylediklerinin üzerinden neredeyse 100 yıl geçtiğini, kadınlar açısından çok şeyin elbette değiştiğini ama daha değişecek çok şey olduğunu vurgulayan Jale Karabekir, sözlerini şöyle tamamladı:


“Biz şu an buradan çıktığımızda huzurlu bir şekilde rahat rahat yürüyemiyorsak, bunun nedeni de birileri yürüyor birileri yürüyemiyorsa, -hepimizin çünkü özgürce yürümesi lazım- hep denetimli vücutlarla yürüyorsak, devamlı arkamızdan kim geliyor diye düşünüyorsak, burada bir problem vardır. Bu da maalesef bizim bilinçlenmemizi, bilinçlendikten sonra bizim talep etmemizi gerektiriyor.”

Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.