Torbalılı araştırmacı-yazar, tarih öğretmeni Necat Çetin, Torbalı Parkı'ndaki bir grup yaşlıyla sohbet ederken tesadüfen Sakine Hanım'ın varlığını öğrenir. Çünkü konuştuğu kişi Sakine Hanım'ın oğlu Orhan Baturay'dır. Çetin, bu röportajından öğrendiklerini, 2009'da Samsun ve Milli Mücadele Sempozyumu'nda bir bildiri halinde sundu.


Buna göre; Sakine Hanım'ın, Samsun'da Atatürk'ü karşılayan tek kadın olduğu ortaya çıktı. Sakine Hanım'ın hala Torbalı'da yaşayan oğlu Orhan Baturay'ın 2008'de Necat Tekin'e anlattığına göre Sakine Hanım, tuttuğunu koparan, mücadeleci, meraklı, çalışkan bir kadın. Samsun'da Atatürk'ü iskelede karşılamasının dışında, dönem kadınlarını temsilen ilginç bir hayat hikayesi var.


1896 Erzurum İspir ilçesi Baksır-Kındız'da doğmuş. Babası Hasan Reis, Samsun'da eşraftan Ömerzedelerin yanında takada çalışıyormuş. Romanya-Köstence'den Samsun'a petrol taşıyormuş.


Sakat oğlunu yürütmüş

Necat Çetin'in 2009'da hazırladığı bir sempozyum bildirisine göre; Sakine Hanım, 1911 veya 1912 de Muhsin Bey'le evlenmiş. Bu evlilikten 1913 yılında Lütfü adında oğlu olmuş. Ancak çocuğun ayakları içe doğru 90 derece dönükmüş. Yani sakat. Bu arada kocası Muhsin Bey, Yemen harbinde askerde kalmış. Sakine Hanım'ın yaşadığı köyde bulunan Türkler, Ermenilerin katliamına uğramış. Sakine Hanım tek sakat çocukla kadın başına kışın 2,5 ay süren bir yolculuktan sonra Samsun’a, babasına sığınmış. Samsun’a varınca önce oğlunun düzgün yürüyebilmesi için Samsun’un önde gelen eşraflarından Ömerzadeler aracılığı ile oğlunu devlet hastanesine yatırmış. Hastanede ortopedist Amerikalı doktorlar çalışıyormuş. Doktorlar oğluna tedavi ederken Sakine Hanım, diğer hastalarla da yakından ilgileniyor, bir bakıma gönüllü hastabakıcılık yapıyormuş. Bu durum Amerikalı doktorların dikkatini çekmiş. Oğlu Lütfü ameliyatla tedavi olmuş. Bu arada Sakine Hanım, hastaneye hastabakıcı olarak işe alınmış. Amerikalı doktorlardan İngilizce ve Latin alfabesini öğrenmiş. Oğlu Orhan anlatıyor: "Mesela ben ortaokulda okuduğum zaman İngilizceyle ilgili telaffuz öyle değil böyle derdi. Tabii yazmak yok."


Meraklı kadınmış

Sakine Hanım girişken, aktif ve zeki birisiymiş. Hastabakıcı da olsa şehirde ne olup bittiğini saati saatine öğrenirmiş. Şehre Mustafa Kemal’in geleceği öğrenince; eşraftaki kişilerle beraber tek kadın olarak iskelede Atatürk’ü karşılamış. Sakine Hanım, tüm hayatı boyunca bu ana tanıklık eden tek kadın olmanın gururunu çocuklarına ve çevresindekilere hep anlatmış.


"Mustafa Kemal’in geleceğini nereden duymuş?" sorusunu oğlu Orhan şöyle yanıtlıyor:

"Demek ki hastanede, hastanenin askeri erkânından bilgi aldı. Ve çok meraklı bir kadındı zaten kendisi. Atılım yapmak isteyen bir kadındı. Kabuğuna sığmayan bir kadındı. Öyle bir şey ki mesela Ömerzadelere; ‘Siz eşrafısınız. Herkes yastığından, yatağından bir miktar pamuk çıkarsın, dokuyalım, askere gönderelim’ diyen bir kadın."


Derken; 19 Mayıs 1919’da Mustafa Kemal Paşa'nın geleceği Samsun’da duyulmuş. Orhan Bey, anlatmaya devam ediyor:

"O zaman Samsun büyük bir il değil. Ne de olsa beş on binlik bir ilçe büyüklüğünde. Tahmin ediyorum, yirmi bin de nüfusu yoktur. Mustafa Kemal’in Samsun’a geleceğini duyuyor ve kadın olarak o grubun içerisine katılıyor. Bu olayı gururla anlatırdı; 'Ben 19 Mayıs 1919’da bir kadın olarak Samsun’da iskelede Atatürk’ü karşılamaya gittim' derdi."



Askeri sıcak tutacak yün kazak, çorap

Yerel Tarihçi Necat Çetin’in yaptığı aynı röportajda oğlu Orhan Baturay'ın anlattıklarına göre Sakine Hanım İstiklal Harbi boyunca Samsun’lu kadınları örgütlemiş. Ömerzadeler de kendini desteklemiş. Orhan Bey, "Onlardan yün toplatır. Bunlar kadınlar tarafından kirmanlarda eğrilir. Cephedeki askere sıcak tutması için çamaşır olarak dokunur ve denkler halinde cepheye gönderilir" diyor. Ayrıca annesi Sakine Hanım'ın ömrünün kitap okumakla geçtiğini anlatıyor: "Ankara’ya gittiğinde illa bana oradan bir tarih kitabı bak, derdi" diyor.


İkinci evlilik

Bu arada Sakine Hanım, ikinci evliliğini yapmış. Oğlu Orhan, Sakine Hanım Atatürk'ü karşıladığında; annesinin, babası Abdullah Bey ile evli olduğunu söylüyor. Necat Çetin'in aktarımına göre, Abdullah Bey, sert mizaçlı biriymiş, piyano çalarmış ve çok iyi bir doktormuş:


"Denizli’nin Çal ilçesinin Süller köyünden olan Abdullah Bey rüştüye (ortaokul) mezunudur. Askere sıhhiye eri olarak alınır. 11 yıl doğu cephesinde görev yapar. Sahra hastanesinde sıhhiye çavuşu olur. Yani adeta doktordur. Seferberlik (Mondros Mütarekesi) sonrası terhis olur. Memleketine gemi ile dönmek için Samsun’a varır. Hastaneye hastabakıcı arandığına dair ilânı görünce imtihana alınır ve işe başlar. Bir süre sonra Sakine hanımla tanışırlar ve evlenirler. Ancak Samsun’un havası Abdullah beyin sağlığını bozar. Doktorlar rutubetli havanın olmadığı yerde yaşaması gerektiğini söyler. Abdullah Bey Samsun’a gelişinden üç-dört yıl sonra ailesiyle birlikte memleketine döner. Çal’da halı ticaretine atılır, ama ticarette başarılı olamaz. İflas eder. Devletten tekrar sıhhiye memuru olarak atama ister. Bu dönemde devlet, toplum sağlığı konusunda sıtmaya savaş açar. Bakanlıkça sıtma savaş memuru olarak 1929'da Torbalı’ya atanır. At sırtında yıllarca Torbalı ve Menderes köylerinde sıtma ile mücadele eder. Evden atla bir çıktı mı ancak 20 gün sonra evine dönmekte, aldığı kan örneklerini İzmir’e göndermekte ve kinin tedavisini bizzat yürütmektedir. Köylerde âdeta sıtma doktoru olur."



2 çocukları olur

Sakine hanım ile evliliğinden 2 çocuğu olmuş. 1930 doğumlu Orhan ve 1931 doğumlu Mehmet. Abdullah Bey soyadını, Atatürk döneminin ünlü denizaltısı Baturay olarak almış. Çünkü bu denizaltılara (Saldıray, Baturay, Yıldıray) isimleri bizzat Atatürk tarafından verilmiş. Abdullah Bey sıtma ile savaşta adeta sağlını feda etmiş. Artık gözleri görmediğinden 1954'te malûlen emekli olur. 1973'te ise vefat eder. Bu arada Sakine Hanım ise mahallenin sağlıkçısıdır. Çok geçmeden, o da 1974 yılında vefat eder.


İlk oğlu Lütfü Şahiner yatılı olarak endüstri meslek lisesini okur. Ardından II. Dünya Savaşı sırasında devlet tarafından İsviçre’ye üniversiteye eğitime gönderilir. Makine Mühendisi olur. İzmit Seka’da çalışır. Diğer oğlu Orhan Bey sanat enstitüsü elektrik bölümünü bitirir. Torbalı’nın ilk sokak elektrik tesisatını çeker. Diğer oğlu Mehmet emekli olur. Bugün sadece Orhan Bey yaşıyor.


Devamlı okurmuş

Sakine Hanım, okumaya özellikle de tarih okumaya çok meraklıymış. Oğlu Orhan Bey anlatıyor: "Mesela İzmir'e giderdik bayramlarda, Kemeraltı’na. İki buçuk saatinin yarım saatini orada bize harcar, diğer 2 saatlik zamanını Askeri kitaba ayırır. Bakar çevire çevire okur. Açar açar bakardı.Tarihe çok meraklıydı. Ankara’ya dil tarih coğrafya fakültesine gittim. Cumartesi günüydü. Askerken Erbil soy isminde bir tabur komutanı vardı. Dedim böyle böyle, benim annem tarihe çok meraklı. Tamam dedi. Öğleye kadar piyade subayı girdi. Bize piyade eğitimi veriyor. Öğleden sonra o zamanlar bütün okullar öğleye kadardı. Komutana: Bana izin verirseniz anneme kitap alacağım. Nereden kaynak alabilirim. O dünya oluşumundan bu tarafa tarih kitabı istiyor. Çok büyük bir şey temin etmek... O zaman kültür birikimi yoktu ki kişilerin. Kimden referans alacaksın? Gittim, tamam dedi. Çok memnun oldum. Bu kadar tarihe meraklı bir kadın. Şaşırdım ben bu işe dedi. Bir de abime mektup gelmiş 1937'de İzmit’te Seka’dayken. Lütfü mektubun var, demişler. Abim, annemden deyince, şaşırmışlar. Yazısı öyle güzelmiş ki, inanmamışlar. Tabii o devirde okuma yazma bilen kişi yok. Parmakla bile gösteremezsin."


Haber: Hayriye Mengüç




Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.