‘Aşkın reçetesi olmaz’ ‘Aşk Olsun’ adlı romantik komedi filminde Ozan adında bir aşk doktorunu canlandıran İlker Aksum ile Ozan’ın aşkla ilgili tüm taktiklerini çürüten Pınar’a can veren Sedef Avcı, “Aşkın reçetesi olmaz” diyor. İkili, içlerine sinen bir film çektiklerini dile getiriyor.


Senaryosunu Eşref Dinçer’in yazdığı, Neslihan Yıldız Alak ve Murat Serezli’nin yönettiği ‘Aşk Olsun’ adlı romantik komedi, dün vizyona girdi. Başrol oyuncularından İlker Aksum ve Sedef Avcı’yla filmi konuştuk...


Filmde Ozan adında bir aşk doktorunu canlandırıyorsunuz İlker Bey. Günümüzde ilişkilerin çoğu problemli. Var mı aşk için bir reçeteniz?

İlker Aksum: Ozan karakteri aşk üzerine konuşuyor, kitap yazıyor ama gerçek aşkla karşılaştığında hiçbir şeyden haberi olmadığını anlıyor. Aslında bu durum tüm erkekler için geçerlidir. Kendimden biliyorum gerçek aşkla karşılaştığımızda ne kadar zavallılaştığımızı. Reçeteye gelince aşkın reçetesi yoktur, olmaz. Sadece sahiplendiğinde ve sahiplenildiğinde hakkı verilerek yaşanabildiğini söyleyebilirim. Aşk insanı gırtlağından kementle yakalar. Seni ensenden öyle bir çeker ki kaç kaçabilirsen. Kendi adıma ben kaçmıyorum ama yıkılıyorum, düşüyorum, ağlıyorum. Aşk hem çok kutsal hem de çok acı bir olay.


Eşiniz Kıvanç Kasabalı’yla çok mutlu bir birlikteliğiniz var Sedef Hanım. Sizden çıkar mı bir reçete?

Sedef Avcı: Aşkın içinde arkadaşlık da olmalı. Sanırım mutluluğumun sırrı bu.


‘Orta kulvar yakalanmalı’


Hayatta mutlusunuz ama dizilerde hep ağlıyorsunuz. Bu filmle ters köşe yapmak ne hissettirdi size?

S.A.: Geçenlerde annem aradı, “Kızım ağlaman bitti mi?” dedi. Bugüne dek hep naif, iyi kalpli aile kızını oynadım. Bu filmde biraz daha dişli, kendinden emin, güçlü bir kadını canlandırıyorum. Pınar, mantığıyla ilerleyen bir karakter. Bu yüzden senaryoyu ilk okuduğumda çok hoşuma gitti.


İlker Bey, film vizyona girmeden önce “7 milyon gişe bekliyorum” demiş, niteliğin öneminden bahsetmiştiniz. Biraz açsak niteliği..

İ.A.: Kalitenin, niteliğin ne olduğu tartışılır. Ben iç dünyama uyan senaryoları tercih ediyorum. Bazılarının tercihiyse güldürmeceden, daha popüler olandan, bel atından yana. Bel altı dünyanın her yerinde var. Benim için ‘Borat’ rezalet bir işti ama dünyada 1.1 milyar dolar gişe yaptı. Bizim sinemamızda bu sene 142 film çekilmiş, nicelik var ama acaba kaçı nitelikli? Ya arthouse’un dibine gidiliyor; bir adam bir kıza 10 dakika bakıyor ya da popülaritenin osuruk yarışına gidiliyor. Kültürümüzde hiç “Beni nah yenersin” diyen bir babaanne gördünüz mü? Ben görmedim ama sinemada görebiliyoruz. ‘Recep İvedik’i reddetmiyorum, saygıyla karşılıyorum ama ben o tarafta değilim.


S.A.: Beni o tarafa almazlar zaten.


İ.A.: Evet bizi o tarafa almazlar, zaten o tarafta olmak da istemiyoruz. Bu tür işler sinemaya popülarite kattı. Böyle işler olmasaydı eminim Nuri Bilge Ceylan diye biri çıkmazdı. Bu popülariteye ihtiyacımız var, o yüzden kimseyi kınamıyorum ama bizim gibi bakanlar hem niceliği hem de niteliği kapsayan orta kulvarı yakalamak istiyor. Bunun da Çağan Irmak’ın ve BKM’nin filmleri gibi örnekleri var. Bu örnekler artmalı.


S.A.: Biz içimize sinen bir film çektik.


İ.A.: Aynen öyle. Bundan sonrası seyircide. Bakalım ne olacak?





‘Baba olmak beni korkutuyor’


Annelik nasıl gidiyor Sedef Hanım?

Sedef Avcı: Gayet güzel. Oğlum 1.5 yaşında artık.


Siz baba olmayı düşünmüyor musunuz İlker Bey?

İlker Aksum: Aşk hayatımda her şey yolunda. Baba olmayı çok istiyorum ama çok da korkuyorum. 43 yaşındayım. Bu yaştan sonra, üstelik de setten sete koşuştururken böyle bir sorumluluk almak çok korkutuyor beni. Şu andaki aklım olsa en geç 30’umda baba olurdum. Şimdilik kardeşlerimin ve arkadaşlarımın çocuklarıyla idare ediyorum. Kısmet...


‘Dizi setleri kafası kesilmiş tavuk gibi’


Bu sezon dizilerde büyük kıyım yaşandı. Neye bağlıyorsunuz bunu?

Sedef Avcı: Süreler çok uzun ve diziye başlamadan önce çok fazla çalışma fırsatı olmuyor. Bir dizinin bir bölümü reklamsız haliyle 130 dakika sürüyor. İnsanları o kadar uzun zaman televizyon başında oturtmak çok zor, buna gerek de yok. Sürelerin uzunluğu ve çalışma koşulları ister istemez performansı da etkiliyor. Senaryo ve görsellik de bir yerden sonra tıkanıyor.


İlker Aksum: Ben reklam verenlerin açgözlülüğüne bağlıyorum bunu. Normal süreli bir diziye verecekleri reklam adediyle, 130 dakikalık bir diziye verecekleri farklı. 12 reyting alan bir diziye dünyanın başka hiçbir yerinde bilinmedik bir şirket reklam veremez ama bizde veren verene... Öte yandan dizi sektörü çok hızlı büyüdü ve bunu kaldıracak altyapımız yoktu. Yılda 100 küsur dizi çekiliyor. 21 yıldır bu işin içindeyim ancak 10 yönetmen sayabilirim. Aşağılamak için söylemiyorum ama düğün kameramanları baş kameraman oldu. Drama sanatsal bir faaliyetken olacak iş mi bu? Kanalların drama müdürlerine bakıyorum, akademik olarak mesleklerinin uzmanı olmayan pek çok insan köşe başlarında. ‘Ya tutarsa’ mantığıyla hareket ediliyor. ‘The Water Diviner’ı çekerken Russell Crowe’la tanıştım. Kendisine ‘Kaçış Planı’nı dizi yaptığımızı, 30 bölüm çektiğimizi söyledim. “Nasıl olur? Çok kısır bir hikâye” dedi. İzlemek istedi, kayıtları gönderdim. Bana attığı mesajda gülen surat ve ünlem vardı sadece. Dalga geçmiş durumla. Bütün bu koşullar birleşince çoğu dizi tutmuyor. Sonuçta da yöneticiler ve yapımcılar olmasa da yönetmenler, oyuncular, en çok da set batıyor. Dizi setleri şu anda kafası kesilmiş tavuk gibi. Kimse ne yaptığını bilmiyor. Senede 100 dizi çekiliyor, sadece 2’si tutuyor. Bu, korkunç bir rakam.


Röportaj: Ece Saruhan

Fotoğraf: Sinan Bilgenoğlu

Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.